“Bugün 12 Eylül 2006, darbenin 26’ncı yıldönümü... Ve ben bir ‘darbe çocuğu’ olarak tüm bu soruların yanıtını öğrenebilmeyi o kadar çok isterdim ki!” tümceleriyle bitirdiği bugünkü “Darbe çocukları” başlıklı yazısında, bugün 30 -50 yaş arasında olan “darbe çocukları”na anımsatmalarda bulunup, bir dizi sorular yönelten Vatan Gazetesi yazarı Mustafa Mutlu, “Evet; belki onlar ‘faili meçhul cinayet’e kurban gitmeyen şanslılardandı. Ayak parmaklarına elektrik bağlanmadı, kedili çuvala konulup dövülmediler. Ama onların ruhları da en az “şanssız” akranları kadar örselenmedi mi tüm o yaşananlardan...” diye yazdı.
Mutlu’nun yazısı şöyle:
Bugün 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 26’ncı yıldönümü... Her yıldönümünde “darbenin bilançosu”nu anımsatmaya çalıştım bugüne dek:
Şunca ölü, bunca idam, onca kayıp.
Yüzbinlerce gözaltı, onbinlerce işkence, binlerce faili meçhul!
İyi de... İdam edilmeyen, ölmeyen, kaybolmayan, işkenceden geçirilmeyen; yani bu süreci görünüşte “zararsız” kapatan milyonlar hiç mi etkilenmedi?
Özellikle de o gün 5-20 yaşları arasında olan çocuklar, gençler!
Hayatlarına eğer bir darbe girmeseydi; acaba nasıl insanlar olacaklardı, hiç düşündünüz mü?
Evet; belki onlar “faili meçhul cinayet”e kurban gitmeyen şanslılardandı.
Ayak parmaklarına elektrik bağlanmadı, kedili çuvala konulup dövülmediler.
Ama onların ruhları da en az “şanssız” akranları kadar örselenmedi mi tüm o yaşananlardan...
Bugün 30-50 yaş arasında olan “darbe çocukları”... Bu yazıyı okumayı tam burada kesip biraz düşünün; daha farklı olur muydu hayatınız?
Örneğin bu kadar “yalnız” kalır mıydınız?
Bu kadar korkar mıydınız tanımadığınız bir insan size “merhaba” dediğinde?
Böylesine kapanır mıydınız içinize?
Sadece “ben”e bu kadar fazla önem verip, “kendinizi doğrudan ilgilendirmeyen her şey”e sırtınızı çevirir miydiniz?
Altınızdaki arabanın markası mı önemli olurdu o zaman, yoksa kapı komşunuzun kim olduğu mu?
Yine selamsız-sabahsız mı çıkardınız oturduğunuz apartmanlardan?
Âşık olmaktan bu kadar çok ürker ve kaçar mıydınız yine?
Size haz veren heyecanları, bilgisayarınızın “delete” tuşuna basar gibi yok ediverir miydiniz bir gecede?
Gelecek kaygısı, kariyer hırsı, “Ya başım belaya girerse” korkusu, bu kadar esir alır mıydı sizi?
Bu yüzden indirir miydiniz tüm kepenklerinizi?
Arkadaşınız aç gezerken rahatlıkla yediğiniz yemekten utanmayıp, “Enayi... Sana mı kaldı dürüst olmak?” diye dalganızı geçer miydiniz?
Değerlere bağlılığı “dinozorluk” diye tanımlayıp, küçümser miydiniz?
Örneğin ülkenin siyasi gidişatından memnun olmadığınız halde, oy verecek bir parti bulamama ayıbını yaşar mıydınız acaba?
Bu kadar duygusuz, duyarsız, korkak, ürkek, anlayışsız, hoşgörüsüz ve “sığ” olur muydunuz yine?
Yine sadece size “çıkar vaat eden” ilişkileri kovalamakla mı geçerdi hayatınız?
Domatesin tadı, çiçeğin kokusu, pamuğun yumuşaklığı bugünkü gibi kaçmış olur muydu?
***
Bugün 12 Eylül 2006, darbenin 26’ncı yıldönümü...
Ve ben bir “darbe çocuğu” olarak tüm bu soruların yanıtını öğrenebilmeyi o kadar çok isterdim ki!
Kent Haber
Yayın Tarihi :
12 Eylül 2006 Salı 13:04:21