22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

40 binlik kadroyla uzman orduya ilk adım 
Meclis’te askerlik yasaları görüşülürken profesyonel ordu konusuna değinen Milli Savunma Bakanı Gönül "Boş kadrolara atamalar başladı. 40 bin civarına ulaşacak rakamla profesyonel orduya geçişte önemli bir adım atılacak" dedi.

MİLLİ Savunma Bakanı Vecdi Gönül, profesyonel orduya geçiş konusunda boş bulunan kadroları doldurmaya başladıklarını, ilk aşamada 40 bin personelle bu adımın atılacağını söyledi.

TBMM Genel Kurulu’nda askerlikle ilgili yasalar görüşülürken profesyonel orduya geçişle ilgili çalışmalar tartışıldı. Bu konuda soruları yanıtlayan Gönül, 8 yıl önce çıkarılan yasada öngörülen kadroların alındığını, atamaların başladığını vurguladı. Gönül, şunları söyledi: "Bu kadroların bir kısmı doludur bir kısmı boştur. Boş kadrolara atamalar yapılmaktadır. Tamamlandığı zaman sayı 40 bin civarında olacaktır. Böylece profesyonel orduya geçişte önemli bir adım atılmış olacak. Şu anda kesin bir rakam verme imkanımız yok. Jandarmanınki ayrı, Kara Kuvvetlerininki ayrıdır. Ayrıca polis özel kuvvetleri de ayrı olarak görev yapmaktadır."

TEKNOLOJİK ORDU AKP Ankara Milletvekili Nurettin Akman da TSK’daki yeniden yapılanma süreciyle şu bilgileri verdi: "Değişik görevler ifa edebilecek elastiki birliklerin teşkil edilmesine, sayısal fazlalık yerine profesyonel bir güce, gelişmiş teknoloji ürünü silah ve sistemlere sahip olunmasına; bu silahların etkinliğini artıracak komuta kontrol, erken ihbar, ikaz, elektronik harp, gelişmiş mühimmat gibi kuvvet çarpanlarına sahip olmasına önem ve öncelik verilmektedir."
TRT’de vekil müdürün son dakika atamaları 
TRT Genel Müdürlüğü’ne İbrahim Şahin’in atanmasını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onaylarken, genel müdürlüğe 27 aydır vekalet eden Ali Güney’in son dakika atamaları dikkat çekti.

12 Ocak 2004’ten itibaren genel müdür yardımcıları da dahil olmak üzere 445 yöneticiden, 286’sının değiştiği TRT’de, Güney giderayak şoföründen, sekreterine kadar pek çok personelinin kadrosunu yükseltti. Sekreteri Ayşegül İnci’yi, Reklam Pazarlama Müdürlüğü’ne araştırmacı kadrosunda atayan Güney, Koruma Müdürü Mehmet Atak’ı da Genel Müdürlük uzmanı yaptı. Güney, şoförlerinden birine gümrük memuru, diğerine ise teknisyen kadrosu verdi.

KAYINBİRADER ATANDI Televizyon dairesi başkanlığına vekalet eden Muhsin Yıldırım, TRT Azerbaycan Temsilciliğine atandı. Ankara Televizyon Müdürü Adnan Süer görevinden alındı ve yerine TRT Yönetim Kurulu Üyesi Ali Alp’in kayınbiraderi Kürşat Özkök atandı.

6 Mayıs 2006’da kurum tarihinin üç saatlik en uzun yayın kesintisi olayına adı karışan Mehmet Ergün de Stüdyolar Dairesi Başkanlığı Enerji Müdürlüğü görevini getirilerek terfi ettirildi. Müfettiş raporlarına, Ergün’ün yayın kesintisi gerçekleştiği gece görevli personelin nöbetine gelmediğini bildiği iddiası yansımıştı.

Cebinizde şeker var mı?..
O taş sokakta düşe kalka oynarken, kadınlar "yetim" için ceplerinde şeker taşırlardı.

Teyzeler, halalar, yengeler, ablalar, komşular...
Hálá karşımda bir kadın gördüğümde, gözlerimi diker, "Cebinde şeker var mıdır?" diye kendi kendime sorarım.
Öz çocuklarından bile gizli, yetime uzanan, içinde şeker olan o mübarek avuçları unutamadım.
Bir kadın gördüğümde hálá gözüm ceplerine takılır...
Cebinde şeker var mı?..
Erkekler çoktan kayıplara karıştılar. Dönekler döndüler, beceremeyenler pıstılar.
Türkiye tarikatların istilasına uğrarken, en güvendiğimiz erkekler (!) yok oldular.
Daha yakın zamanda "Atatürk Cumhuriyeti’ne tehdit" saydıklarının karşısında selama durdular.
Zengin erkekler, kasaları için...
Yoksul erkekler nohut torbası uğruna vazgeçtiler Mustafa Kemal’in çağdaşlık yolundan.
Sindiler, pıstılar...
Kadınlar direniyorlar.
Son zamanlarda grup grup, öbek öbek toplanıp, gözyaşlarını sile sile, burunlarını çeke çeke, çocukları için istedikleri "aydınlık yarınlardan" vazgeçmediklerini tekrarlıyorlar.
Birkaç gün önce Hürriyet’e geldiler. Ben onlara "yalnız kaldığımızı" anlattım.
Onlar "Yalnız kalsak da Atatürk’e ihanet etmeyeceklerini" anlattılar, bir ağızdan.
Tıpkı benim gibi "en güvendikleri erkeklerin dönekliğinden, ikiyüzlülüklerinden" yakındılar.
Ve yanlarında bir tek erkek kalmasa dahi, çocuklarına o aydınlık ülkeyi istemekten vazgeçmeyeceklerini söylediler.
Bedenleri güçsüz...
Bekir Çoşkun yazdı...

PKK’ya silah bıraktırırız destek verin 
DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, basının ve siyasi partilerin de desteğiyle ortak bir projeyle PKK’ya silah bıraktırabileceklerini söyledi. Türk, her koşulda demokrasiyi savunacaklarını belirterek, "PKK’ya silah bıraktırmak için fedakarlığa hazırız" dedi.

DTP Grup Başkanı ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk, "PKK’ya silah bıraktırmak" için fedakárlık yapmaya hazır olduklarını söyledi. DTP Grubu’nda konuşan Türk, "PKK’ya silah bıraktırma süreci. Ortaklaşacağımız bir proje kamuoyunun, basının ve siyasi partilerin desteğiyle de elbette, pozitif bir sonuç doğurabilir" dedi. Türk, sözlerini şöyle sürdürdü:

VATANA İHANET NEDİR Şimdi bazı siyasiler, silah bıraktırmaya yönelik söylemlerin neredeyse vatana ihanet olduğunu seslendirmeye başladı. Onlara sormak lazım, ’Vatan evlatlarının her gün canını yitirmesine neden olan sorunu çözmek mi, yoksa bu sorunun can havliyle devam etmesini savunmak mı’ vatana ihanettir?

BARIŞ VE KARDEŞLİK Partimize yönelik kapatma girişimleri son dönemde bizlere yönelik geliştirilen siyasi linç kampanyasından kesinlikle bağımsız değildir. Bunu, partiyi susturmaya yönelik anlayışların, yargıya yansıması olarak değerlendirmek gerekir. Haksız ve hukuksuz girişimlere rağmen bizler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, yani halklarımızın aleyhine olduğumuz hiçbir projenin altına imza koymayız, ödün vermeyiz.
Terörün yanında yer alan dışlanır 
Başbakan Tayyip Erdoğan, DTP’ye üstü örtülü uyarıda bulunarak, "Kimse terör örgütünün yanında yer almamalıdır, alamaz. Alması halinde benim milletim onları dışlayacaktır" dedi.

Erdoğan, dün resmi davetlisi olarak Ankara’da bulunan Slovenya Başbakanı Janez Jansa ile baş başa görüşmesinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, bir gazetecinin, "ABD ziyaretinizin ardından atılan adımlar ve bu üslup değişikliği sizi tatmin etti mi?" ve "Dışişleri Bakanı’nın açıkladığı reform paketinde neler olacak?" sorularına şu karşılığı verdi:

BİLGİLENDİRME ÇALIŞMASI Bu bir süreç. Olay sadece bir güvenlik sorunu değil. Bunun diplomatik, siyasi yönü de var. Bununla ilgili olarak gerek şahsım, gerek bakan arkadaşlarım, yaptığımız plan çerçevesinde ilgili ülkeleri bilgilendiriyoruz. Bu bitmiş değil. Bu süreç içerisinde işin gerçek yüzü meydana çıkıyor.

ÇIKAR İLİŞKİLERİ Özellikle de terör örgütünün aslında Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenen bir örgüt olmadığını, onların tamamiyle kendi çıkarlarını ya da ideolojik hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik hesaplar peşinde olduğunu anlatıyoruz. Terörden nemalanan bir grup olduğunu gittiğimiz her yerde anlattık anlatıyoruz.

DIŞLANIRLAR, BU KADAR BASİT Ülkeler, terör örgütü olarak ilan ettiklerine göre, ülkemizde de demokrasiye inanmış olanların hepsi de terör örgütü karşısında yekvücut olmaya mecburdur. Kimse terör örgütünün yanında yer almamalıdır, alamaz. Alması halinde de benim milletim inanıyorum ki onları dışlayacaktır. Olay bu kadar basittir. Ve bu bir süreçtir.

Kafa attığım gece
30 Ekim günü Sabah Gazetesi’nin birinci sayfasında bir karikatür yayınlandı.

Karikatür benimle ilgiliydi.
Salih Memecan, beni asker kıyafetiyle bir atın üzerinde çizmişti. Benim Barzani ile ilgili yazılarımı eleştirmek için bunu yapmıştı.
Memecan, mizah zekásını takdir ettiğim bir meslektaşımızdır.
Bildiğim Memecan biraz kafa yorsaydı, mizahi zekásını çok daha iyi ifade edebilecek bir espri bulabilirdi.
Ben hayatımda bir kere kavga ettim ve aynı yaştaki bir çocuğa kafa attım.
O dönemde kavgada kafa atmak çok modaydı.
Gece üzüntümden uyuyamadım ve ertesi gün gidip o çocuktan özür diledim.
Bunun dışında iki defa da dayak yedim.
İkisi de kavga değil, bir tür saldırıydı.
Ne kavga ne savaş benim savunduğum şeyler değildir.
Değildir ama bir ülkenin, bir milletin gerektiğinde savaşa girmesini de her zaman savunurum.

Türkiye’nin başka bir ülkeye müdahalesi konusunda ilk eylemi SBF Basın Yayın Yüksek Okulu öğrencisiyken yaptım.
1967 yılında Kıbrıs Rumları Türklere saldırdığı zaman Türkiye’nin adaya müdahale etmesi gerektiğini düşünüyordum.
ABD Temsilcisi Cyrus Vince’ın uçağının Ankara Esenboğa Havaalanı’na inmesini engellemek için pist üzerine yatmıştık.
Sonradan uçağın Etimesgut Askeri Havaalanı’na indiğini öğrendik.
1974 Kıbrıs müdahalesini de yürekten savundum

Ertuğrul Özkök yazdı...

Çankaya sofrası tekrar kuruluyor Atatürk’ün değişik alanlardan uzmanları davet edip düşünce alışverişi yaptığı, ülke meselelerini tartıştığı ünlü ’Çankaya Sofrası’, Cumhurbaşkanı Gül tarafından tekrar canlandırılıyor. Gül’ün 28 Kasım’da Köşk’te öğle yemeğine davet ettiği ’Çankaya Sofrası’nın ilk konukları da Prof. Halil İnalcık ve Prof. Talat Halman olacak.

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Atatürk’ün, bilim adamları, edebiyatçılar, siyasetçiler ve değişik alanlardan uzmanları davet edip, kültürel, bilimsel konuları tartıştığı, düşünce alışverişinde bulunduğu ve Cumhuriyet’i şekillendirdiği, ’Çankaya Sofrası’nı canlandırıyor. Atatürk’ün ülke meselelerini tartıştığı, rakı ve beyaz leblebi ikilisinin ön plana çıktığı ve akşamları yapılan Çankaya Sofrası, Gül tarafından Çankaya Köşkü’nde öğle yemeklerinde yaşatılacak. Gül, ilk Çankaya Sofrası’na, 28 Kasım’da saat 12.30’da dünyanın en önemli Osmanlı tarihçisi Prof. Halil İnalcık ve Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü ve Türk Edebiyatı Merkezi Başkanı Prof. Talat Halman’ı davet etti. Prof. Halman, Hürriyet’e davetle ilgili şunları söyledi: "Çok sevindim çok yüceldim. Hem beni davet ettikleri için hem de böyle bir dizi başladığı için. Cumhurbaşkanının kendi düşündüklerini, inandığı güvendiği insanlarla paylaşması, kendisine dürüst tavsiyede bulunabilecek kimselere danışması çok güzel bir şey. Demek ki, Cumhurbaşkanı bir köşeye çekilip sadece bazı resmi görevleri yürütmekle kalmayacak, değişik fikirler, perspektifler edinmesi bakımından, bir vesile olacak, hem de zarif bir vesile". Halman, Atatürk’ün masasında içki bulunmasıyla ilgili hatırlamaya ise, "Sayın Gül beyaz şarap verirse hiç yüksünmem huzurunda içerim. O içmeyecek biliyorum ama" yanıtını verdi.
Kaya değil ölüm güllesi 
Gaziosmanpaşa’da kamyonuyla Has Beton’a ait taş ocaklarına son seferini yapmak için giden İlkay Akkaya, bir daha geri dönemedi.

Derinliği 300 metreyi bulan taş ocağına inerken, 200 metre yüksekten kopan futbol topu büyüklüğündeki bir kaya parçası, kamyonun üzerine gülle gibi düştü. Kamyonun tavanını parçalayan kaya, İlkay Akkaya’nın başına çarptı ve talihsiz şoför olay yerinde öldü.

BİR yıl önce Didem Akkaya ile evlenen ve 1 ay sonra baba olmaya hazırlanan 27 yaşındaki İlkay Akkaya, önceki gün saat 17.00 sıralarında, kamyonuyla Gaziosmanpaşa Cebeci Köyü’ndeki Has Beton’a ait taş ocaklarına son seferini yapmak için gitti. İlkay Akkaya, derinliği 300 metreyi bulan taş ocağına inerken, 200 metre yüksekten kopan futbol topu büyüklüğündeki bir kaya parçası, kamyonun üzerine düştü.

Bir gülle gibi kamyonun tavanını parçalayan kaya, İlkay Akkaya’nın başına çarptı. Neye uğradığını anlamadan kendini kamyondan dışarı atan Akkaya çukura düşerken, kamyon da 50 metre gittikten sonra çamura saplandı.

Taş ocağında çalışan işçiler olay yerine geldiklerinde İlkay Akkaya’yı yerde kanlar içinde yatarken buldu. Sultançiftliği’ndeki Özel Bahat Hastanesi’ne kaldırılan Akkaya’nın hayatını kaybettiği belirlendi. Taşın çok yüksekten düştüğü için ağırlığının en az 10 katı kuvvete eriştiği belirtildi.

Kazayı duyarak hastaneye gelen İlkay Akkaya’nın arkadaşları, taş ocaklarında can güvenliklerinin olmadığını söylediler.
Değiliz


Ne dedi Başbakan?
"Eli silahlı
kovboy değiliz."

Böylece...
"Ne olmadığımız" konusunda, yeni bir şey daha öğrenmiş olduk.
Üşenmedim...
Arşivi taradım.
Bakın, Başbakan’ın ağzından başka neler "değiliz..."
Gece rüya görüp, sabah üfürenlerden değiliz. Kimseden izin alacak değiliz. Hiçbir gerilimin tarafı değiliz. Savaş peşinde değiliz. Küçük hesaplar içinde değiliz. Irak’a asker göndereceğiz diye çok da arzulu değiliz. Arzu edilen neticeyi almış değiliz. Güdülen değiliz. Muhatabı değiliz. Pabuç bırakanlardan değiliz. Revahet içinde değiliz. Tahammül noktasında değiliz. Aceleci değiliz. Oyalanmak niyetinde değiliz. Rahatsız değiliz. Tabii biz bunu birilerinin arzusu, talebi ya da tahrikiyle yapacak değiliz. Kim ne der, endişesinde değiliz. Sağır değiliz.

Dost bildiğimiz ülkeler, terör örgütünün liderlerini yakalıyor, serbest bırakıp, başka ülkelere gitmesine izin veriyor, bu nasıl dostluk anlamış değiliz.

Kafatasçı değiliz. Din eksenli değiliz. Herhangi bir partinin devamı değiliz. Hiçbir ideolojinin esiri değiliz. Biliyorsunuz, sağ parti değiliz, sol parti de değiliz. İlkesizlerden değiliz. Havaya girenlerden değiliz. Sonuçları abartanlardan değiliz. İnsanları ak ve kara diye ayıranlardan değiliz. Pisliği pislikle temizleyenlerden değiliz. Kirlilikten sorumlu değiliz. Alışılmış değiliz.
Malezya değiliz.
Birileri akıl veriyor, "aman, sert olmayın" diye... Şairimiz söylüyor ya, "yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum, kesilir belki fakat, çekmeye gelmez boynum..." Mesele bu. Yoksa, sert değiliz.

Yılmaz Özdil yazdı...

 

Türkiye sizinle gurur duyuyor 
A Milli Takım, son maçında Bosna Hersek engelini de aştı, bileğinin hakkıyla 2008 Avrupa Şampiyonası finallerine adını yazdırdı. Ay-yıldızlı ekibimiz Nihat Kahveci'nin tek golüyle zafere ulaştı, 70 milyona unutulmaz bir gece yaşattı

2008 Avrupa Şampiyonası finallerine artık sadece doksan dakika kalmış... Stadı dolduran on binlerce taraftar, televizyon başında heyecanla oturan milyonlarca seyirci ve dünyanın taa bir ucundan öbür ucuna kadar yüzlerce ülkede yaşayıp da, Milli Takım'dan o iyi haberi bekleyen yüzbinlerce Türk ile birlikte, aynı anda nefes alıyor, aynı anda o coşkuyu doyasıya yaşamak istiyoruz...


Ve nihayet maç başlıyor...
Norveç'te destan yazan takım, ilk dakikalarda maçın geriliminden ve stresinden olsa gerek biraz bocalıyor. İlk 20 dakikada Nihat'ın tek şutu dışında abartılacak ne bir oyun, ne de gollük pozisyon var. Buna karşın Bosna Hersek takımı da kaleye yaklaşamıyor. 20 ile 30. dakikalar arasında Nihat sürekli deniyor ama bir türlü kaleciyi geçemiyor.

Neyse ki, Nihat kabusu başlamadan bitiriyor. Hamit'in sağ kanattan Arda ile yaptığı o müthiş verkaçın ardından topla buluşan Nihat, attığı güzel golle Ali Sami Yen'in tribünlerini aşağıya doğru indiriyor. Herkes birbirine sarılıyor, bütün stat Nihat ile birlikte 'gooool' diye bağırıyor...

'Demir İpekyolu' için Tiflis'te ilk temel 
"Demir İpekyolu" olarak adlandırılan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesinin Gürcistan bölümünün temeli atıldı. Cumhurbaşkanı Gül, tarihi değiştirecek bu büyük projenin Çin'i Londra'ya bağlayacağını söyledi

"Demir İpekyolu" olarak adlandırılan Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu projesinin Gürcistan bölümünün temeli atıldı. Gürcistan'ın başkenti Tiflis'in 15 kilometre dışındaki Marabda istasyonundaki alanda düzenlenen törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili katıldı.
Gül, tören alanına gelişinde coşkulu kalabalığın tezahüratıyla karşılandı. Üç ülkenin milli marşlarının çalınmasının ardından, Saakaşvili, Gül ve Aliyev birer konuşma yaptı.
Üç cumhurbaşkanı daha sonra, gelecek nesillere iletilmek üzere hazırlanmış bir mektubu imzaladılar. Bu mektup bir kapsüle konularak, projenin temeline yerleştirildi. Gül, Aliyev ve Saakaşvili, ardından projenin temelini attı.
'Tarihi değiştirecek'
Gül, tören alanında yaptığı konuşmada projenin sadece Bakü'yü Kars'a bağlamakla kalmayıp aslında Çin'i Londra'ya bağladığına, Çin'den çıkacak olan vagonların, Hazar'ı, Bakü, Tiflis ve Kars'ı geçerek, İstanbul'a ulaşacağını, İstanbul'da halen yapılmakta olan Marmaray projesi ile Boğaz'ın altından geçerek, Avrupa'yı kat edeceğini ve oradan da Manş'ı geçip Londra'ya kadar ulaşacağını aktardı.

PKK'yı izole süreci iyi işliyor!

Kendimizi çok çabuk kandırıyoruz. Ya da gaza gelmekte üstümüze yok. Her şey bir anda olup bitsin istiyoruz.
Onun için de:
Kökleri derinlere giden PKK ve şiddet gibi sorunların sanki mucize reçeteler varmış gibi şıpın işi çözüleceğini sanıyoruz.
Hayali beklentiler yaratılıyor.
Bir gün yedi düvele meydan okuyarak Kuzey Irak'ı istila ediyoruz. Ertesi gün bir af yasası ile, bir eve dönüş düzenlemesi ile PKK'yı dağdan ovaya bir anda indiriveriyoruz.
Keşke her şey bu kadar kolay olsa.
Ama değil.
Bugünden yarına halledilemiyor bazı meseleler. Kararlılıkla birlikte sabır da gerekiyor çözüm için...
AKP'nin içinde, Kürt sorunu ile PKK'yı yakın takipte tutan bir milletvekiliyle dün sohbet ederken şöyle dedi:
"Daha alfabenin başındayız. Kimileri z harfine gelmiş bile... Olacak iş mi? Böylelerinin iyi niyetine de inanmak zor."
Şunu söyleyebilirim:
Ankara bir süredir konuyu kontrollü götürmeye, iyi yönetmeye başladı. İpler, Erdoğan hükümetinin elinde. Çankaya-Hükümet-Genelkurmay üçgeninde uyum ve işbirliği dikkati çekiyor.
Bütün bunlar iyiye işaret.
PKK sıkışmaya başladı.
PKK izole ediliyor!
Yeni bir süreç söz konusu.
Hükümete yakın güvenilir bir kaynakla dün sabah sohbet ederken, kısa süreli olmayan bu süreci şöyle özetledi:
"Hedefimiz nedir? Terörü bitirmek! PKK'yı etkisiz kılmak için gerektiğinde Kuzey Irak'a da operasyon yapmak... Bunun için önce PKK'nın izole edilmesi gerekiyordu. Bunun değişik aşamaları vardı.
Hasan Cemal yazdı...

'THY'den cemaate sponsor olur mu?
THY'nin İstanbul'da düzenlenen Said-i Nursi toplantısına sponsor olması tartışma yaratırken, CHP konuyu Meclis'e taşıdı

CHP, İstanbul'da düzenlenen ve Said-i Nursi'nin öğretilerini konu alan uluslararası sempozyuma THY'nin sponsor olduğu yolundaki iddiaları Meclis gündemine taşıdı. Grup Başkanvekili Kemal Anadol, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Bir kamu kurumu olan THY'nin, kamu olanaklarını kullanarak bir cemaat toplantısına sponsor olması sizce doğru mudur?" diye sordu.
Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na sunduğu önergesinde, 20 Mayıs 1933'te Atatürk önderliğinde kurulan THY'nin bugüne kadar Türkiye'yi gökyüzünde başarıyla temsil ettiğini anımsattı.


Gerekçe nedir?
Anadol, Erdoğan'dan şu sorulara yanıt istedi:

THY'nin, 1925'teki Şeyh Said isyanı nedeniyle hakkında soruşturma açılan ve sürgün edilen Said-i Nursi'nin kurucusu olduğu dini cemaatin öğretilerini konu alan toplantıya sponsor olmasının gerekçesi nedir?
Bir kamu kurumu olan THY'nin, kamu olanaklarını kullanarak bir cemaat toplantısına sponsor olması sizce doğru mudur?
Bu uluslararası cemaat toplantısına sponsorluğun THY'ye maliyeti kaç YTL olmuştur?
THY son 5 yılda kimlere ve hangi toplantılara sponsor olmuştur?
Kamu kurum ve kuruluşlarının bu tür etkinliklere sponsor olmalarıyla ilgili kriterler nelerdir?
Bu kriterler arasında dini toplantılara sponsor olmak var mıdır?
Son 5 yılda THY'ye sponsor olarak başvuran ve başvuruları reddedilen firma, kurum ve kuruluşlar hangileridir? Sponsorluk taleplerinin reddedilmesinin nedenleri nelerdir?

Türkiye'nin istihbarat yeteneği sorgulanmalı 
Eski MİT Müsteşarı Köksal, Milliyet'e yaptığı değerlendirmede Türkiye'nin mevcut istihbarat yapısının ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığını savladı. 1992-1997 yılları arasında MİT Müsteşarlığı görevinde bulunan Köksal, 5 yıllık bir plan çerçevesinde istihbaratın yeniden yapılandırılmasını önerdi


Başbakan'ın 5 Kasım'da Başkan Bush'la Beyaz Saray'da yaptığı görüşmeden sonra Türkiye'nin gündemi birdenbire, "anlık", "sıcak", "operasyonel", günlük" istihbarat gibi tanımlamalarla doldu. Bu kargaşa içinde asıl önemli olan adı ne olursa olsun bu istihbaratın, en üst düzeyde varılan mutabakat uyarınca, ABD tarafından verilecek olması idi.
Bu gelişme, açıkça yazılıp çizilmese de, ülke sorunlarını yakından izleyen bütün çevrelerde Türkiye'nin istihbarat yeteneğinin sorgulanmasına da yol açtı. Öyle ya, Türkiye hemen sınırı ötesindeki bir coğrafyada yapılanmış ve 33 yıldır mücadele ettiği terörist kampları ve oralarda yaşayan lider kadrosu hakkında aslında kendisinin vermek durumunda olduğu istihbaratı niçin ABD kaynaklarından sağlamak durumunda kalıyordu?
Bu sorunun yanıtını güncelden kurtularak daha geniş bir perspektif içinde aramak daha yararlı olacak. O nedenle konuyu daha çok ilkeler düzeyinde ele almak gerekiyor.

BATI'DA İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ YENİDEN YAPILANIYOR
Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle uluslararası ortamda yeni bazı tehditler (kitle imha silahları, narkotrafik, organize suçlar, kara para, mikro milliyetçilik vb) gündeme girdi. Hem bu gelişmeler hem de özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra terörün global nitelik kazanması ve asimetrik diye adlandırılan bir tehdidin ortaya çıkması, hemen hemen bütün demokratik ülkelerde istihbarat teşkilatlarının yeniden yapılanmaları konusunu ön plana çıkardı.

DTP kimi temsil ediyor?

DTP, seçmenlerine göre mi, PKK'nın emirlerine göre mi siyaset yapıyor? Bu, herkes için önemli bir sorundur.
Ertuğrul Özkök, dünkü yazısında DTP'nin ılımlı kanadından önde gelen iki politikacıyla görüştüğünü yazdı. Özkök'e söyledikleri şu sözleri son derece önemli buluyorum:
"Meclis'e gelirken bölgemizin yaşlıları bize şunu söyledi. 'Geçen defaki hataları yapmayın, halkın menfaatleri için çalışın.' İlk günkü el sıkışmalar gazetelerin manşetlerine yansıdığında bölgemizdeki insanlardan çok sayıda kutlama mesajları aldık."
Halbuki PKK müthiş öfkelenmişti buna!
İşte bahsettiğim mesele bu: DTP ve benzeri partiler PKK'nın aleti mi olacak, kendilerine oy veren seçmenlerin temsilcisi mi?!

Seçmen mi, örgüt mü?
Özkök'le görüşen iki DTP'liden biriyle önceki hafta da ben telefonla görüşmüştüm. "Rahat konuşamıyoruz" demişti.
Devletten çekindikleri için değil; devleti bağlayan kanunlar var.
Çekindikleri husus, hiçbir ahlaki ve hukuki kuralı olmayan PKK'nın azgın "mahalle baskısı"dır!
Meselenin çözüm sürecine girmesinde, DTP türü partilerin seçmenlere göre değil, PKK'nın maniple ettiği militan "mahalle baskısı"na göre politika yapması büyük bir engel teşkil etmektedir.
Genel tablo şöyledir:
Evvela, bütün Kürtler DTP'ye oy vermiyor!
DTP'ye oy verenlerin hepsinde yüksek bir Kürt kimliği hassasiyeti olmakla birlikte, siyasi görüşlerinde farklılıklar var. DTP'ye oy verenlerin büyük çoğunluğu, Kürt kimliğini gündeme getirdi diye PKK'ya belli bir sempati duyuyor ama PKK'nın sertlik ve şiddet politikalarını yanlış buluyor.
Bunun içindir ki PKK, seçmen eğilimlerine uygun ılımlı partilerin oluşmasını engellemek için kanlı 'infaz'lar yapıyor!

Taha Akyol yazdı...

Lagendijk: Sınırlı operasyon eleştirilmez 
Türkiye'nin PKK ile mücadelesine AB'den gelen desteğe Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk de katılarak, "Hedefi belli sınırlı operasyonu Avrupa eleştirmez" dedi
Türkiye'nin PKK ile mücadelesine AB'den gelen desteğe Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk de katıldı. "Hedefi belli sınırlı operasyonu Avrupa eleştirmez" diyen Lagendijk, Ankara ziyareti sırasında, Milliyet'in sorularını yanıtladı. Lagendijk, terörle mücadele, DTP'nin kapatılması, emekli generallerin açıklamaları ve CHP'deki değişim konusunda şu değerlendirmeleri yaptı:

BAYKAL'IN DEĞİŞİMİ: CHP Genel Başkanı Baykal'la da görüşeceğim. Son Kürt açılımıyla hepimizi olumlu biçimde şaşırttı. Son açıklamasında savaş söylemlerinden kayış söz konusu. Emekli generallerin sözlerinden ders çıkarmışa benziyor. Bu olumlu değişimin nedenini çok merak ediyorum ve soracağım nasıl bu noktaya geldiğini. Eğer CHP'nin yeni yönü buysa, sadece bir strateji değil özgürlükler, azınlıklar konularını da kapsayan yeni bir vizyon söz konusuysa, biz çok memnun oluruz. Türkiye'de AKP'ye hiç oy vermeyi düşünmeyen, ancak AB yanlısı olduğu için veren çok insan tanıyorum. Eğer CHP bir taraftan ilerici ve AB yanlısı diğer yandan hükümetin politikalarını eleştiren bir şekle girerse hem Türkler için çekici hem de biz Avrupalılar için rahatlatıcı olacak.
BİZ DE BİR ŞEYLER YAPMALIYIZ: PKK ile mücadele konusunda artık biz Avrupalıların da kendi ülkelerimizde daha samimi ve net adımlar atmamız gerek. Öyle kapatılabilecek üzerinde PKK yazan bir ofisi yok ama büyük sayıda Kürt gruplarına ev sahipliği yapan Almanya, Hollanda, Danimarka ve diğer ülkelerde kararlı hareket etme zamanı geldi. Hükümetlerimizin ülkelerimizde yaşayan Kürt gruplara, PKK'ya nasıl baktığımızı anlatmaları lazım.
SINIRLI OPERASYON ELEŞTİRİLMEZ: PKK ile mücadele konusunda AB Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve komisyon artık hep aynı şeyi söylüyor: 'Türkiye'nin halkının güvenliğini sağlama hakkı var. Orantısız askeri güç kullanmasın.' Yani orantılı askeri güce karşı olunmadığı, seçilmiş hedeflere yapılacak sınırlı saldırıları anlayacağımız anlamına gelir. Böyle olursa AB'den eleştiri gelmez.
2 'cari' uyarı daha 
IMF'den sonra Deutsche Bank ve FT, petrol fiyatlarının 100 dolara dayanmasıyla cari işlemler açığının Türkiye'nin küresel şoklara karşı kırılganlığını artırdığını açıkladı

IMF'den sonra uluslararası yatırım bankası Deutsche Bank ve Financial Times gazetesi de Türkiye'yle ilgili raporlarında cari açığa dikkat çekti.
Deutsche Bank, petrol fiyatlarındaki rekor yükseliş nedeniyle, Türkiye'nin, gelecek yıla ilişkin cari işlemler açığı tahminini yukarı çekti.
Bankanın analizinde, cari işlemler açığının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranına ilişkin tahmin yüzde 7.7'den, yüzde 8.3'e revize edildi. Deutsche Bank, varili 100 dolar düzeyine yaklaşan ham petrolde gelecek yıl için fiyat tahminini ortalama 62 dolardan 80 dolara yükseltti. Bankanın, 2009 için ortalama ham petrol fiyat tahmini de 75 dolar olarak açıklandı.
Türkiye'nin, genel makro hedeflerinde henüz topyekun bir revizeye gerek olmadığı vurgulanırken, petrolün ortalama varil fiyatının 80 dolar olmasıyla, Türkiye'nin net enerji faturasının, gelecek yıl 35 milyar dolara çıkacağı vurgulandı.


'Petrolün artışı enflasyona da yansır'
Türk lirasındaki değerlenme ve düşük tüketim talebi gibi unsurların, enflasyonun yükselmesini önlediği belirtilirken, önümüzdeki aylarda, küresel enerji maliyetlerindeki yükselmenin, enflasyonun görünümünü de olumsuz etkileyebileceği ifade edildi.
Financial Times gazetesi de yayımladığı '2007 Türkiye Raporu'nda, cari işlemler açığının Türkiye ekonomisinin küresel şoklara olan kırılganlığını artırdığını kaydetti.
Raporda, giderek artan cari işlemler açığının ülke ekonomisinin 'Aşil topuğu' haline geldiği değerlendirmesi yapıldı.


Şoklara karşı kırılgan
Gazete, eskiden yıllık 1 milyar dolar düzeyinde olan doğrudan yabancı sermaye girişlerinin 2006'da 20.2 milyar dolara çıktığına dikkat çekerken de "Artış eğiliminin gelecek yıl da sürmesi bekleniyor.

Çiçek'le demokratik açılım üzerine

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 5 Kasım'da ABD Başkanı George Bush'la yaptığı görüşmeden sonra iki gelişme dikkat çekiyor:
1- Genelkurmay ikinci başkanları düzeyinde kurulan askeri iletişim,
2- Hükümetin askeri olmayan alanda bir açılım hazırlığı.
Birinci alanda son gelişme ABD Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Cartwright ve Irak'taki ABD Komutanı Orgeneral Petraeus'un, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun'la Ankara'da yaptıkları toplantı. Bush'un, "PKK ortak düşmanımız" açıklamasının ardından askeri alandaki hareketlilik, hangi düzeyde ve hangi yöntemle olduğu belli olmasa da bir işbirliği havası veriyor.
İkinci alanda ise Erdoğan'ın söyleminden sonra, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın "Bütçeden sonra öyle reformlar yapacağız ki şaşıracaksınız", sözüyle, bir hazırlık yapıldığının işaretlerini veriyor.

'Olsa olsa yöntemi'
Siyasi alandaki bu söylem akla önce acaba bir af mı geliyor, sorusuna yol açmıştı.
Başbakan Yardımcısı ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı Cemil Çiçek'le "af" ve "açılım" konularını konuştum.
Çiçek, hükümetin gündeminde PKK'yla ilintili bir af hazırlığının bulunmadığını altını çizerek söyledi. Bu konudaki sözleri şöyle:
"Bizim af gibi bir hazırlığımız yok, olamaz da. Basında bu konu 'olsa, olsa' yöntemiyle tartışılıyor, yazılıyor. Sonra yazılanları bizim teyit etmemiz isteniyor. Böyle bir durum yok."

'Son istasyon'
Çiçek, daha önce 8 kez "pişmanlık" veya "eve dönüş" adı altında düzenlemeler yapıldığını ama sonuç alınamadığını anımsatarak, şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Daha önce bunlar denendi. Bu düzenlemelerin nasıl yapıldığı da unutulmamalı. Talebin nereden geldiği de önemli. Bu düzenlemeler bir devlet talebi nedeniyle yapılmış. Ben muhalefete de söyledim, eğer gizli bir oturum talep ederlerse Meclis'te hangi düzenlemenin, hangi tarihte, hangi talep nedeniyle, hangi devlet ihtiyacıyla yapıldığını anlatırız. (Son istasyon) anlamında bu işten vazgeçilsin diye düzenlemeler yapılmış. Ama af bizim için söz konusu değil. Bunu yapmak, terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin, mevzideki askerimizin moralini bozar. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. İsteyenlerin vebali de kendilerine aittir."
Fikret Bila yazdı...

 

Çılgın Türkler 
NİHAT KAHVECİ HESABI KESTİ
Türkiye, Avusturya-İsviçre ortaklığı'nda yapılacak Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine adını yazdırdı. Vizeyi aldığımız Bosna maçında Norveç deplasmanında olduğu gibi yine Nihat Kahveci'nin golü galibiyeti getirdi. 90 dakikanın bitiş düdüğüyle bütün Türkiye sokaklara dökülüp zaferi kutladı.

GÖZÜMÜZ VİYANA'DAKİ FİNALDE
Haziran ayında gerçekleştirilecek olan şampiyonaya Avrupa'nın en iyi 16 takımı katılacak. Türkiye, turnuvada Avusturya ile İsviçre dışında yakın ülkeler Almanya ve Fransa'daki vatandaşlarımız sayesinde adeta üçüncü ev sahibi gibi mücadele edecek. Gözümüz ve gönlümüz Viyana'daki finalde.

A Milli Takımımızın kaderi sanki Norveç'ten önce ve sonra diye ikiye ayrıldı. Türk futbolu adına çizilen karamsar tabloların karabasana dönüştüğü, istifa seslenişlerinin tükeniş senaryolarını beslediği bir ortamdan yeni başlangıçlara, umut ve ufuklara yelken açıldı. Bosna Hersek maçına çıkarken Norveç maçından önceki gergin yüzlerin, kin dolu gözlerin yerini sıcak tebessümler almıştı. İlk 20 dakika ev sahibi ile misafirinin birbirini 'tanıma' arayışıyla geçti. 20'de Arda'nın soldan, 22'de Nihat'ın sağdan attığı şutlar kaleci Guso'da kalırken ilk gol girişimleri de yaşanmış oldu. 36'da Gökhan Gönül'ün indirdiği topla ceza sahasına giren Nihat'ın şutu Guso'dan sekerek üst ağlarda kaldı...

 

TRT'de "Şahin" dönemi başladı 
TRT'nin yeni Genel Müdürü Şahin "Şahin veya güvercin değil, insan odaklı çalışacağız" diyerek icraatları konusundaki ilk mesajı verdi..

Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarlığı'ndan TRT Genel Müdürlüğü'ne getirilen İbrahim Şahin, TRT'de insan odaklı çalışacaklarını belirterek, "Biz, çalışanların hep arkasında olacağız. TRT'den maaş alıp da TRT'ye ihanet edene de fırsat vermeyeceğiz" dedi. Yarın, yeni koltuğuna oturacak olan Şahin'in mesajları şöyle:

* Biz bu göreve talip olmadık. Bizimle ilgili ısrarcı olmalarında, PTT Genel Müdürlüğü yaptığım dönemdeki başarıların etkisi olmuş olabilir. Bir de güzel şeyler yapacağımız konusunda güven oluşmuş. Sonuçta profesyonel yöneticiyiz. 2- 2.5 yıl önce ilk teklif ettiklerinde ben söyledim: 'Ben film çevirmedim, film çekmedim, sinemacı değilim, televizyoncu değilim'. Onlar da bana 'Biz yönetici arıyoruz' dedi.

* Sadece TRT ile ilgili değerlendirmemek lazım. Dünyada profesyonel yöneticileri bilmedikleri alanlara getiriyorlar. Bunun nedeni kurumsal körlük oluşmaması. Her zaman PTT'den örnek veriyorum. Eğer ben içeriden birisi olsaydım PTT'de yapılanın onda birini yapamazdım. Çünkü bir sürü korkular oluşuyor.

Kitlesel bir günahın kurbanı, Süreyya!..
Onu ilk tanıdığım günü unutamıyorum.. Sydney Olimpiyat Stadı'nda atletizm yarışmalarını izliyoruz. Cüneyt Ağabey (Koryürek), Kenan (Onuk), ben.. Bir gün evvel Süreyya Ayhan 1500 metrede yarı final koşmuş.. Cüneyt Ağabey, 1960, Kenan'la ben 1980'den beri her Olimpiyatı izleriz, içimizde hep ayni hasret..
Bir gün bizim bir atletimiz de zafere koşacak mı?..
Güreşte, halterde madalyalar var, ama atletizm başka.. Olimpiyat demek atletizm demek..
Kazananlar, madalya alanlar birbiri ardına göğüslerine bayraklarını sarıp şeref turu atıyorlar.. Böyle bir sahneyi Türk olarak yaşamak için neler vermeyiz.. Bunları konuşuyoruz hep.. Ve işte tam bu sırada, bir Türk kızı ışığı yakıyor.. Olimpiyat tarihinde yarı final koşan ilk kadın atletimiz oluyor.. Gencecik. Müthiş yeteneği fışkırıyor. Bu kız cevher.. Bu kız hazine.. Bu kız özlemimizi giderecek işte..
Kenan "Hıncal Ağbi bak sana kimi getirdim" dedi.. Basın tribününde oturuyoruz. Kız merdivende.. Yarışlar devam ettiği için kimsenin görüşünü bozmasın diye çömelmiş.. Naif.. Kırılgan.. Mahçup..
"Süreyya Ayhan" diye tanıştırdı Kenan..
"Harikaydın Süreyya" dedim.. "Bize öyle bir mutluluk yaşattın ki.."
O hâlâ yarışta kalmış.. "Sakattım. Buraya doğru dürüst tedavi görmeden geldim. İyi olsam final koşardım" dedi..

Hıncal Uluç yazdı...

Komşudan sel kıyağı 
Bulgaristan'ın baraj kapaklarını açması üzerine sular altında kalan Edirne'yi, Yunanistan'ın Meriç Nehri üzerindeki seddeyi patlatması rahatlattı..
Bulgaristan'ın baraj kapaklarını açmasının ardından Edirne'de Meriç ve Tunca nehirlerinde yaşanan taşkınlar dün de hayatı olumsuz etkiledi. Taşkın nedeniyle Karaağaç mahallesi ile Bosnaköy'e araç ulaşımı yapılamadı. Vatandaşlar askeri araçlarla taşındı. Kapıkule ve Pazarkule Sınır Kapıları dün de ulaşıma kapalı kaldı. Askerin kullandığı Süvari Köprüsü, Mimar Sinan'ın yaptığı Meriç Köprüsü de halen sular altında.

SEDDE PATLATILDI
Önceki gün Edirne Valisi Nusret Miroğlu ile Yunanistan'ın bölge valisinin taşkının önlenebilmesi için alınabilecek önlemlerle ilgili görüştüğü belirtildi. Görüşmenin ardından Türk seddelerinin yıkılması durumunda Yunanistan'ın da sular altında kalacağını değerlendiren Yunan yetkililerin, daha az zarar verici olacağı için kendi sınırlarındaki Meriç Nehri üzerindeki seddeyi patlattı. Yunan teknik heyeti, özel izinle askerler nezaretinde Türk topraklarına girerek ön inceleme yaptı. Sedde 150 işçi tarafından kontrollü olarak patlatıldı. Bu işlemin ardından dün Meriç Nehri'nde su seviyesinin yaklaşık 30 cm azaldığı belirtildi. Ayrıca DSİ ve jandarmanın katkılarıyla Türk araçları kullanılarak, Türk ve Yunan işçilerin katılımıyla seddelerin uygun bir şekilde yapılması için çalışma başlatıldı. DSİ 11. Bölge Müdürü Numan Gündüz, tehlike oluşturan su miktarının Edirne'den geçtiğini belirterek, bundan sonra gelecek su miktarının bir tehlike oluşturmayacağını söyledi.

Mahsun'un filmi beni çok sarstı 
Huzurevinde yaşayan yaşlı insanları anlatan "Beyaz Melek"i izleyen Nazan Öncel duygulanarak, kayınvalidesi ile yaşadığı özel anıları kaleme aldı..

Mahsun Kırmızıgül'ün "Beyaz Melek" adlı filmi Nazan Öncel'i çok etkiledi. Huzurevinde yaşayan bir grup insanın hayata bağlılığını anlatan film için Öncel "İşaret ettiği konunun önemi dolayısıyla beni derinden sarstı" dedi. "Yalnızlık ölümden daha korkutucudur. Büyüklerimize bakarken bunu aşkla yapmamız gerekir" diyen ünlü şarkıcı duygularını kaleme alıp merhum kayınvalidesiyle ilişkisini anlattı: "Kayınvalidem yıllarca İzmir'den İstanbul'a 15 günde bir kargoyla paket gönderirdi.

Bu pakette bisküviden limona, mandalinadan gül ve yumurtaya kadar her şey olurdu (...) Paketi alır almaz, hepsinin yolda kırıldığını bildiğim yumurtaların akıbetini bir gün bile ona söylemedim. Bir kere bile 'Güllerin yaprakları dökülmüş' demedim. Çünkü biliyordum ki bu paket, onu yaşatıyordu. İçinde sevgi vardı, hatıralar vardı.

Onu evinden, güllerinden, guguklu saatinden ve o paketten ayrı düşünemezdim. O ev, o hatıralar onu doksan yaşına kadar mutlu yaşattı."

Nazan Öncel mektubunu, "Bütün 'beyaz melekler'in ellerinden öper, hürmetle başıma koyarım" diyerek bitirdi.

Kasadaki vicdan
İşsizliğin, çaresizliğin, açlık sınırının "mutlak sefalet"iyle kimi vahşi madenin, kaçak, göçek atölyelerin ömür törpüsü yanında lafı olur mu!
Ama olsun.
"Çağdaş işletme"nin, plazaların, cici ofislerin, temiz pak kıyafetlerin, iletişimbilişim teknolojisinin orta yerinde, "ortalamanın çok üstünde eğitim, bir iş bulma beceri ve şansı, büyük umutlar" ile gelip de ufalanan binlerce insan da mevcut.
Kendi kendilerini kırbaçlamaya, hedef tutturmak için insanlıktan çıkaran her şeye boyun eğmeye, "iş arkadaşı"nı rakip kabul edip ite kaka geçmeye, bertaraf etmeye, oymaya, oyulmamak için hep uyanık olmaya, fazla ücret talep etmeden aşırı iş yüklenmeye, ücretsiz fazla mesaiye, hep koşmaya, bir an tökezlememeye, tökezlerse düşmeye mahkûmlar.
Bunalıyorlar.

Teknoloji, hizmet açısından sıçramış olsa da, bu tip işyerinin önde geleni banka.
Çünkü "bankacılık", iletişim devrimi ile piyasanın, bina ve insan şıklığı ile agresifliğin simge sentezi. Sadece bu değil.
2001'de "banka arsızlıkları, medya bankaları, spekülatif şımarıklık ve yağmalatan iktidar" yüzünden nicemizin canını yakan krizden sonra, çok şükür, herkes biraz gün yüzü gördü, ama bankalar cenneti gördü.

Kârları coşturan, yabancıları birkaç sene önceki değerlerin kat kat ve kat kat üstünde bedelle banka kapmaya koşturan ve reklam veren sayın bankaları seven medyada hiç tartışılmayan durum.

Umur Talu yazdı... 

Özbudun: Üniversitede türban serbest olacak 
Yeni sivil anayasa taslağını hazırlayan Prof. Dr. Ergun Özbudun, türbanın üniversitede serbest, ancak kamu sektöründe yasak olacağını söyledi..

Sivil Anayasa Taslağı Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun, hazırlanan anayasa taslağında cumhurbaşkanının yetkilerinin kısıtlandığını, ilk ve orta öğrenimde yasaklanan türbanın sadece üniversitede serbest olmasının öngörüldüğünü belirtti. Özbudun, İtalya'nın Trieste kentinde katıldığı Türkiye Avrupa'da Konferansı'nda SABAH'ın Roma Temsilcisi Yasemin Taşkın'ın sorularına yanıt verdi:

Hazırlanan anayasa taslağında sizce en önemli değişiklikler hangileri?

* Yeni anayasaya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile paralellik kazandırdık. Anayasa Türkiye'nin imzaladığı tüm insan hakları sözleşmeleri ile uyumlu hale getirildi. Biliyorsunuz, en önemli insan hakları ihlalleri Olağanüstü Hal'lerde yapıldı. Olağanüstü Hal kararnameleri Anayasa Mahkemesi'nin denetiminde değildi. Biz tümüyle kaldırılmasını önerdik.

Sivil bir anayasa taslağı hazırlanıyor, askerlerin yetki ve nüfuzları son şekliyle nasıl sınırlandırıldı?

* Sivil asker ilişkileri ile ilgili radikal bir çıkış yok. Mevcut şartlarda gerçekçi olmaz. Bu konuda şu aşamada fazla bir şey yapılabileceğini sanmıyorum. Askerin belli bir siyasi etkisi var. Anayasada yeni maddelerle bunu değiştiremezsiniz. Siyasi, sosyolojik ve tarihi nedenlerini ortadan kaldıramazsınız.
Süreyya'yı kredi kartıyla 'doping alışverişi' yaktı 
ABD'de doping kullandığı anlaşılınca "Atletizm federasyonu yemeğime ilaç kattı" diyen Süreyya Ayhan'ın, ilaçları kredi kartıyla satın aldığı için 'yakayı ele verdiği' ortaya çıktı..

Milli atlet Süreyya Ayhan'ı kredi kartı ele verdi. Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF) ve Uluslararası Anti Doping Ajansı (WADA) ABD'de 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları için hazırlıklarını sürdüren Süreyya Ayhan ve antrenör eşi Yücel Kop' un çalışmalarını ve yaptığı harcamaları mercek altına aldı. Yücel Kop' un bir eczanede kredi kartı ile yasaklı madde aldığını belirleyen IAAF durumu WADA' ya bildirdi. WADA görevlileri de ani bir baskınla Ayhan'dan doping numunesi aldı.

2 NUMUNE DE POZİTİF ÇIKTI
18 Ekim 2007 tarihinde alınan A numunesi pozitif çıktı. Kop çifti B numunesinin açılmasını istedi. Kanada'da B numunesi de pozitif çıkınca Süreyya dopingli sayıldı. Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF) 28-30 Eylül 2006 tarihleri arasında Lozan'da yaptığı toplantıda sporcu ve antrenörlerin kredi kartı ve telefonlarının yakın takibe alınmasını kararlaştırdı. Toplantıya Türkiye'den katılan doping uzmanı Dr.Kaya Livanelioğlu konuyla ilgili olarak SABAH'a şu bilgileri verdi:

IAAF EYLÜLDE KARAR VERDİ
"IAAF'ın dopingle mücadele konusunda etkin önlemler alması tartışıldı. Olimpiyat, Dünya ve Avrupa şampiyonu olmuş sporcuların kredi kartlarıyla yaptıkları alışverişler ile cep telefonu konuşmalarının dökümleri nin incelemeye alınması benimsendi.

Öcalan'dan mesajlar
Merak ettiğim konulardan biri şu: Avukatlar, İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüştükten hemen sonra, PKK liderinin düşünceleri nasıl oluyor da akabinde, Fırat Haber Ajansı tarafından kamuoyuna duyuruluyor?


26 Eylül'de, Öcalan görüşme yapmıştı; 28 Eylül'de konuşmalar internet sitesindeydi. Daha sonra 4 hafta avukatlar İmralı'ya gidemedi. 31 Ekim'de görüşme yapıldı. Hemen ertesi gün kamuoyu görüşmelerin muhtevasını öğrendi; 7 Kasım'daki son görüşmeyi takiben gene Fırat News Agency, Öcalan'ın fikirlerini meraklısına ulaştırdı. Aşağı yukarı aynı şeyleri tekrarlıyor. Bir iki noktayı ilgi çekici bulduğum için sütunuma aldım:
"AKP hükûmetini uyarıyorum. Ordu ile PKK'yı çatıştırıyor. Ordu da güç kazanmak için bu çatışmayı istiyor ama, bu tehlikeli bir süreçtir; çözümsüzlüğü derinleştirir."


"AKP, 'Nakşilik ile biz Kürtlerin bir kısmını içimize aldık, diğerlerini de millet-ümmet anlayışıyla içimize alacağız. Kürt sorununu bu şekilde çözeceğiz' diye umuyorlar. Malezya örneği dedikleri ılımlı İslâm projesi budur. ABD de, bunları destekliyor ve ılımlı İslâm modelinden yana. Talabani ve Barzani bunun dışında değil. Ilımlı İslâm, Mustafa Kemal'in cumhuriyetine de aykırıdır."

Nazlı Ilıcak yazdı...

 

DTP'de dil devrimi: PKK terörist 
Bugüne kadar PKK'lıları terörist ilan etmeyen DTP'de dün farklı bir ses yükseldi. Meclis'te kürsüye çıkan Batman Milletvekili Bengi Yıldız, “PKK teröristtir, çünkü şiddeti tercih ediyor” dedi

DTP Batman Milletvekili Bengi Yıldız, TBMM'de yaptığı konuşmada PKK'lılar için 'terörist' ifadesini kullandı. Gazetecilerin konuşmanın ardından sözlerini hatırlatıp “Diliniz mi sürçtü” diye sorması üzerine de “Hayır. Şiddeti kullanan bir örgüt olarak tanımlıyorum PKK'yı" dedi.


Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısının, "Türkiye'de ve AB'de Siyasi Durum" başlıklı birinci oturumunda söz alan Yıldız, 2005 yılında kurulan DTP'nin, parlamentoya girmeden önce gündemde olan bir parti olmadığını, bağımsız milletvekilleri olarak DTP'ye katılmalarının ardından gündeme geldiğini söyledi.

DAVA HUKUKİ DEĞİL SİYASİ

DTP'li Yıldız, partisinin, "PKK ile bağlantılı ve Türkiye'deki tüm sorunların, şiddet de başta olmak üzere müsebbibi olan bir parti olarak değerlendirilmeye" başlandığını, bunun, "çok haksız ve insafsızca" bir değerlendirme olduğunu ileri sürdü. "Büyük partilerin bölgeden neden milletvekili çıkaramadığının sorulması gerektiğini" savunan Yıldız, "PKK ile ilişkimiz, yasal zeminde siyaset yapan bir parti olarak, buradan Kandil'e kadar uzaktır. Biz bu kadar şiddetin uzağında bir partiyiz" ifadesini kullandı.

Terörün karşısında olmayanı millet dışlar 
DTP'yi uyaran Başbakan Erdoğan, “Kimse terör örgütünün yanında yer almamalıdır, alamaz, alması halinde benim milletim inanıyorum ki onları dışlayacaktır” diye konuştu.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütünün karşısında yer almayanları milletin de dışlayacağını söyledi. Erdoğan, isim vermeden DTP'ye gönderme yaparak, “Kimse terör örgütünün yanında yer almamalıdır, alamaz. Alması halinde de benim milletim inanıyorum ki onları ne yapacaktır, dışlayacaktır. Olay bu kadar basittir” dedi.
Başbakan Erdoğan, Slovenya Başbakanı Janez Jansa ile yaptığı ikili ve heyetlerarası görüşmenin ardından soruları cevaplandırdı. Erdoğan, “ABD ziyaretinizin ardından terör örgütü üzerindeki baskı arttı. Son dönemde ABD yönetiminde de bir üslup değişikliği söz konusu. Atılan adımlar ve bu üslup değişikliği sizi tatmin etti mi?” sorusuna şu cevabı verdi:

DİPLOMATİK SÜREÇ SÜRÜYOR

“Tabii. bu bir süreç. Biz biliyorsunuz bu işi siyasi, askeri, diplomatik yönlerinin olduğunu söyledik. Olay sadece bir güvenlik sorunu değil. Olayın sadce askeri, polisiye yönü yok. Bunun diplomatik, siyasi yönü de var. Biz bu süreci bu şekilde başlatmış bulunuyoruz. Bununla ilgili olarak gerek şahsım, gerek bakan arkadaşlarım, başta Dışişleri Bakanı olmak üzere yaptığımız plan çerçevesinde ilgili ülkeleri, diğer bunun dışında kalan ülkeleri bilgilendirme çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz, sürdüreceğiz, bitmiş değil bu. ABD seyahatim de bunlardan bir tanesiydi. Bu süreç içerisinde işin gerçek yüzü meydana çıkıyor.

Tek gole büyük ikramiye
İlk otuz dakika kahır mektubu! İster stres de ister panik. Hata yok ama tek müspet hareket de yok. Bosna daha iyi, durmadan atak yapıyor işin tuhafı Rüştü'ye de iş düşmüyor, bir tuhaf esaret ki sorma gitsin.

Terim'in kadrosu Rüştü hariç Norveç'i yenen takım. Nasıl olur da bu kadar tutuk oynar?

Mücadele var etkinlik yok! Bütün toplar Emre'de toplanıyor, Aurellio yine “Hızır servis”, Nihat kendi kendine pozisyon yaratma çabasında... Takım suskun, gönlümüz kıpır kıpır...

30'dan sonra silkiniyoruz. Sağlı sollu ataklar kaleyi bulmayan şutlar ama bir isyan var bu gidişe. Nihat ve Gökhan parlıyor ama sonuç yok, Hamit şutlarını üçlüyor, kaleyi tutan bir tane bile yok! Bastırıyoruz ama ohh yok...

Norveç'in 2 golle öne geçtiği haberi geliyor...

Devre bitmek üzere, vakit geldi geçiyor. Tribünler durmadan bağırıyor; Mil-li Ta-kım... Mil-li Ta-kım!... “Türkiye, Türkiye” diye bağırsanız ya, millet galeyana, futbolcumuz aşka gelsin!

İlk yarı her şey bir tuhaf!...

Nurullah ve Nihat

Bizim Nurullah Öztürk; “atarsa yine Nihat atar” demeye kalmadı havalara uçtuk!...

42'de yine sağdan aktık... Yine Nihat'la çaktık! Gooool!

Konuş Nurullah konuş... Bu gole Ulusoy kim bilir kaç kurban adamış...
Osman Tamburacı yazdı...

50 bin asker hazır kıta sınırötesi emri bekliyor 
PKK'ya karşı muhtemel bir operasyon için sıfır noktasında hazırlıklar tüm hızıyla sürüyor. Kara operasyonunda merkez üssü olacak düşünülen Dağlıca ile Derecik'te konuşlandırılan asker sayısı 50 bine ulaştı. İki bölge 'Askeri Alan' ilan edildi.

Muhtemel sınır ötesi operasyonu öncesinde Hakkari'nin Yüksekova ve Şemdinli İlçeleri'nde dün askeri hareketlilik üst seviyeye çıktı. Operasyonun kara harekatının başlatılacağı Yüksekova'nın Dağlıca ve Şemdinli'nin Derecik bölgelerine dün de asker sevkiyatı yapıldı. 50 bin askerin hazır kıta operasyon emri beklediği bölgeler 'Askeri Alan' ilan edildi. Gazetecilerin giriş yapmasına izin verilmeyen Dağlıca ve Derecik'e tank, top, silah ve mühimmat yığınağı yapıldı. Ayrıca konteynırla kışlık sahra çadırları, giyim ve gıda malzemeleri de nakledildi.
KOMANDOLAR İNDİRİLDİ

Sadece Yüksekova ve Şemdinli'de 50 binin üzerinde asker ve seyyar birlikler konuşlandı. Karadan asker sevkıyatının devam ettiği bölgelere helikopterlerle de komandolar taşınıyor. Karada yürütülen asker sevkiyatı öncesinde yol güzergâhı güvenlik çemberine alınıyor.
Türkiye tarihi zirvede 
Ortadoğu barışı yolunda 7 yıl aradan sonra İsrail ve Filistin arasında kesilen barış görüşmeleri yeniden başlıyor. ABD'nin Maryland eyaletine bağlı Annapolis kentinde düzenlenecek olan zirvenin hatları belli oldu. 27 Kasım'da yapılacak olan konferasa Türkiye de davetli


Filistin ve İsrail liderlerinin geçtiğimiz hafta Ankara'da bir araya gelmeleri ve TBMM'de yaptıkları tarihi konuşmalar, dikkatleri Türkiye'nin üzerine çekti. Ortadoğu barışı yolunda, Annapolis Zirvesi öncesinde bu buluşma, bölgede sadece komşu ülkelerin değil ABD gibi diğer ülkelerin de Türkiye'den beklentilerinin olduğunu gösterdi. Nitekim dün, 27 Kasım tarihinde Annapolis'te yapılacağı açıklanan Ortadoğu Konferansı'na Türkiye de davet edildi. Türk tarafından yapılan açıklamada zirveye Türkiye'yi temsilen Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın katılacağı açıklandı.

TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ ARTTI

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, davet edilen bir dizi ülkenin arasında Türkiye'nin de adı yer aldı. ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın defalarca, konferansın başarıya ulaşması için uluslararası desteğin öneminden söz etmesi göz önüne alındığında, Türkiye'nin öneminin daha iyi kavrandığı yorumları yapılıyor. 

Yanına bırakmam
Hani Temel ters yola girmiş, dinlediği radyonun yol durumu anlatan spikeri, "Adamın biri ters yola girdi" diye duyurunca, karşıdan gelen otomobillere bakıp, "Ne biri, hepisi, hepisi" demiş ya, ben de o hesap "Özdemir İnce dincilerin maskarası oldu" diye yazan Engin Ardıç'a, "Ne dincileri, herkesin, herkesin..." diyesim geliyor...

Artık Yeni Şafak'ı okuduğunu itiraf etti, bu sebeple "Falanca yazar nakletmiş, ben orada gördüm, yoksa okumam" garipliğine düşmekten vazgeçti 'İkinci Cumhuriyetçilerin Korkulu Rüyası' namlı Hürriyet yazıcısı; şimdilerde günlük cevap veriyor.

Tabii yazdığına yazı, verdiğine cevap denirse...

Benim için iki sıfatı uygun görmüş 'dedikodu yazıcısı' ve 'iş takipçisi' diyor... 'İş takipçisi' iftirasına tepkimi sonda okuyacaksınız, ama ilkindeki 'yazıcı' sıfatı hoşuma gitti; bundan böyle ben de kullanmaya karar verdim...

Allah biliyor ya, dedikoduyu severim; o sebeple beni 'dedikodu yazarı' diye küçümseyenlere bugüne kadar hiç aldırmadım. Yazdıklarımı 'dedikodu' diye küçümseyen kendisine yazık eder çünkü. Neyse...

Taha Kıvanç yazdı...

Devleri bıraktı, çift hatlı ile kârı katladı 
Küçük bir mağazada GSM sektörüne paralel gelişen Gençcell bugünlerde çift hatlı telefonlarla sektördeki hızlı büyümesini sürdürüyor. Gençcell Yönetim Kurulu Başkanı Necati Genç General Mobil ile yakaladığı bu başarıyı Yeni Şafak'a anlattı


Gençcell GSM sektörünün Türkiye'deki doğuşuna paralel olarak kurulan bir cep telefonu firması. İşe 1994 yılında küçük bir dükkanda hem cep telefonu hem beyaz eşya satarak başlayan Necati Genç azmi sayesinde kısa zamanda büyüyerek bugün cep telefonu pazarındaki önemli aktörlerden birisi haline geliyor. 2003 yılına kadar Türkiye'nin her yerine Nokia, Siemens, Motorola gibi markaların toptan satışını yapan Necati Genç, 2003 yılında Gençcell markasını tescilleyerek ithalatçılığa başlıyor.
FARKLI BİR KULVAR AÇTI

Necati Genç, 2006 yılından itibaren ise radikal bir karar alarak Nokia, Siemens, Motorola gibi markaların satışını tamamen bırakıyor ve General Mobile ile Gigobyte isimli 2 firmanın distribütörlüğünü alıyor. Gençcell Yöneti Kurulu Başkanı Necati Genç bu radikal kararı bir riskten çok fırsat olarak görüyor ve ekliyor: “Evet çok büyük markalarla çalışıyorduk ama kârlarımız ve rekabet koşullarımız değişmişti. General Mobile'ın markası ise Türkiye'ye çok yakışan ürünler sunuyordu. Böyle bir marka için diğer markalardan vazgeçilebileceğimize inandık ve ani bir kararla tüm diğer markaların satışından çekildik.” Bu gün bu karar sayesinde Gençcell kendisine bambaşka bir kulvar açarak karlılığını arttırmış durumda.
Hamdolsun bu günleri de gördük 
1996'dan sonra A Milli Takımı 2008'de de Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri'ne taşıyan Fatih Terim maç sonrası çok mutluydu. Saha ortasında uzun süre kalıp herkesle kucaklaşan Terim “Bütün ülkenin duaları ile hamdolsun bugünleri de gördük” dedi.

Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim karşılaşma sonrası sevinçten adeta kendinden geçti. Maçın bitiminden sonra sahada uzun süre kalan Terim, kendisini kutlamaya gelen herkesle kucaklaştı. A Milli Takımı 1996 yılında tarihinde ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri'ne taşıyan Terim maç sonrası yaptığı açıklamada, “Burada tüm halkımızın huzurunda futbolcularıma teşekkür ederim. Onların kazanma duygularına ve mücadelelerine saygı duyuyorum” dedi. Fatih Hoca duygu dolu konuşmasında Milli Takım'da görev yapan tüm personelle birlikte ailesine de teşekkür ettiğini söyledi.
BU ÇOCUKLARLA GURUR DUYUN

EURO 2008 Finallerine katılmanın önemli bir başarı olduğunu belirten Terim, “Bu önemli bir başarıdır. Rakiplerimizden Yunanistan bu kupanın son şampiyonudur ve diğeri ise UEFA sıralamasında bizden önde olan Norveç'i yenmektir. Bütün namüsait şartlara rağmen bu 16 takım arasına girdik. Ben duyuyorum, bütün Türkiye de bu çocuklarla gurur duysun. Şu andakiler sevinç gözyaşları, bundan sonra artık gülüp eğleneceğiz.” ifadelerini kullandı.

 Tek talep, Tek kimlik, Tek temsil…
Hukuk dairesinde kaldığı sürece “farklıyı kabul etmek, farklının varlığını savunmak” Türkiye'de bir “siyasi iktidar dili” olarak yeni bir durum.

Bu dil, terörün yükseldiği, DTP'nin politik olarak yalpaladığı ve tepki çektiği bir anda kullanıldığı için dünkülerden farklı…

Farklı olduğu oranda değerli ve önemli…

“Yasakçı bir mantığa bu mantığın hukuki dayanakları olsa bile itiraz etmek”, buna karşılık ve bunu yaparken, “hukuk dışı bir duruşa bu duruş siyaseten gerekçeli olsa bile karşı çıkmak”, bırakın eski siyasi iktidarları, bugünün belirli bir sol anlayışın bile hâlâ ulaşamadığı bir nokta…

Bazı kimlikler “tarihsel olarak haklıdır” fikrinden yola çıkarak, siyasi ve insani açıdan, ilkelere oranla haklılık ve doğruluk fikrini unutan bu anlayış, “kendine dönük bir alıştırma”yı ifade ettiği oranda her geçen gün marjinalize oluyor…

Bu da Türkiye'nin kazandığı “demokratik ivme” açısından önemli bir gelişme…

“Ezilen ve ezen halklar” gibi insanları, farklılıkları yutup öğüten kategorilere dayalı, anlayan değil açıklayan bir tutumla haklı mağduriyet – demokrat mağdur gibi verili özdeşliklerden yola çıkan “düşünme kalıbı”nın açığa düşmesi birçok açıdan anlamlı bir gelişmedir.
Ali Bayramoğlu yazdı...


'Kız lisesinde namaz baskısı' haberi de katmerli yalan çıktı 
Amasya'da türban takmaya ve namaz kılmaya zorlanan 4 kız öğrencinin okulu bıraktığı yönündeki haberlerin asılsız olduğu ortaya çıktı. Dün bazı gazetelerin manşetinde yer alan iddia, valilik ve il milli eğitim müdürü tarafından yalanlandı.

Anadolu kız meslek lisesine bağlı pansiyonda baskıya maruz kaldıkları ileri sürülen çocuklardan 3'ünün pansiyonda hiç kalmadığı belirlendi. Diğer öğrenci de, dinî faaliyetle suçlanan müdür yardımcısı göreve başlamadan önce pansiyondan ayrılmış. "Dinci baskıya karşı çıkan öğretmenlere nöbet tutturulmuyor." dediği ileri sürülen Türk Eğitim-Sen şube başkanı, böyle bir ifade kullanmadığını açıkladı.

İl Milli Eğitim Müdürü Necati Akkurt'un dün yaptığı yazılı açıklama da çarpıtma olayının vahametini gözler önüne serdi. Öğrenciler H.D., G.D., Ş.Ç. ve Ş.D.'ye, din kültürü dersi öğretmeni Ahmet A. ile kaldıkları pansiyonun müdür vekili Özlem Y. tarafından baskı yapıldığı iddiası üzerine inceleme başlattıklarını anlatan Akkurt, elde ettikleri sonucu şöyle özetledi:
Euro 2008'de biz de varız 
Türkiye, Euro 2008 elemeleri C Grubu'ndaki son maçında Bosna-Hersek'i Ali Sami Yen Stadı'nda 1-0 mağlup etti ve tarihinde üçüncü kez finallerde mücadele etme hakkı elde etti.

Bosna ile daha önce oynadığı iki maçı da kaybeden Milli Takım, Nihat Kahveci'nin 43'üncü dakikada attığı golle ihtiyacı olan üç puana ulaştı ve Yunanistan'ın ardından grup ikincisi olarak Avusturya ile İsviçre'nin ortak düzenleyeceği şampiyonaya gitme hakkını kazandı. Fatih Terim, Norveç maçı kadrosunda iki değişikliğe gitti. Karşılaşmaya hızlı başlayan Ay-Yıldızlılar kadar tribünlerdeki on binler de maç boyunca heyecan içindeydi. Türkiye'yi finallere taşıyan gol 43. dakikada geldi. Sağ çaprazdan Hamit-Arda verkaçında topla tekrar buluşan Hamit, altıpas üzerinde Nihat'ı gördü. 

Golcü oyuncumuz, düzgün bir vuruşla topu kalecinin sağından uzanamayacağı noktaya gönderdi. İkinci devreye skor üstünlüğüyle çıkan A Milli Takım, oyunun son dakikasına kadar kazanma azmini sürdürdü. Hakemin son düdüğüyle birlikte Ali Sami Yen Stadı başta olmak üzere tüm Türkiye karnaval yerine döndü. 2008 Avrupa Şampiyonası'nın kuraları 2 Aralık'ta çekilecek.

Figüran olmak

Ben hâlâ paşaların Fikret Bila'ya yaptıkları itiraflardayım. Hatırlayacaksınız, geçmişte Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlığı görevlerinde bulunmuş generaller, Güneydoğu konusunda yaptıkları hataları itiraf etmiş günah çıkarmıştı. Bunlardan biri de Kenan Evren'in dile getirdiği, Kürtçe konuşmanın yasaklanması ve Diyarbakır Cezaevi'ndeki işkencelerdi.

Evren'in sadece pişmanlık ifade edip 'pardon' diye geçiştirdiği bu ve benzer uygulamalar, Türkiye'nin 20 yılına ve 30 bin kişinin canına mal oldu. PKK'nın güç kazanmasının en büyük nedeni, 12 Eylül darbesinden sonra bölgedeki dil yasağı ve aşırı baskıcı sıkıyönetim uygulamasıydı. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal, başka bir seçenek bırakmayacak şekilde bölge halkını PKK'nın kucağına itti. Darbeyi yaptıranlar acaba Kenan Evren'in kulağına Kürtçe konuşma yasağı koymasını da fısıldamışlar mıydı? Sağ-sol çatışmalarının bitmesinden sonra ileride lazım olacak bir Kürt sorunu için böyle bir baskıya ihtiyaç olduğunu gören güçler, Kenan Paşa'ya böyle bir uygulamayı çaktırmadan telkin etmişler miydi?

Bu kanlı terör oyunu aslında basit gerekçelere dayanıyordu. Güç bizdeydi, Kürtler dağda yürürken kart-kurt-Kürt olmuşlardı, bunlar aslında dağ Türkleriydi. Normalde emir demiri keserdi. Herkes bir gün 'Ne mutlu Türk'üm' diyecekti. Birileri bütün bunları yapmamızı büyüklerimizden istiyor muydu? Sonuçta küçük bir kıvılcımı ateş haline getirmek için körüğü üfledik.

 

Mehmet Kamış yazdı...

'PKK'lı Bayık ve Karayılan yakalandı' iddiası 
Terör örgütü PKK'nın elebaşıları arasında yer alan Cemil Bayık (üstte) ve Murat Karayılan'ın nokta operasyonla yakalandığına dair gündeme gelen iddialar başkent kulislerini hareketlendirdi.


Türkiye'nin, terör örgütü PKK' yi bitirme konusundaki ısrarlı çabaları sonuç vermeye başladı. PKK içinde büyük bir panik yaşanırken dün Ankara'yı heyecanlandıran önemli bir iddia ortaya atıldı.

Amerikalı generallerin, başkenti ziyareti ve Başbakan Erdoğan'la Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Başbakanlık'taki zirvesinin ardından gelen iddiaya göre PKK'nın elebaşılarından Murat Karayılan ve Cemil Bayık yakalandı ve Türkiye'ye iade edilecek. Zaman'a konuşan AK Parti'nin önemli bir ismi iddiayı yalanlamazken "Her şey mümkün. 2 ABD'li general boşuna gelmedi. Bir iki gün içinde önemli gelişmeler ve açıklamaları zaten bekliyorduk." dedi.

ABD Genelkurmay Başkan Yardımcısı General James Cartwright ve Irak'taki komutan David Petraeus önceki gün Ankara'da Genelkurmay 2. Başkanı Ergin Saygun'la bir araya gelmişti. ABD Başkanı Bush ile Başbakan Erdoğan arasındaki görüşmeden sonra kararlaştırılan PKK'ya karşı ortak mücadele ve istihbarat paylaşımının ilk adımı olarak da görülen ziyaretin ardından Amerikalı generaller Irak'a geçmişti.

TRT'nin yeni genel müdürü: Mevcut kadroyla 40 kanal yönetirim 
TRT Genel Müdürlüğüne atanan İbrahim Şahin, milli maçların kendi kanallarında yayınlanmasını istediğini söyledi.
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu'nun yeni genel müdürü İbrahim Şahin, önemli projelere imza atmaya hazırlanıyor. "Bu kadro ile değil 5 kanal, 40 kanalı bile yönetirim." diyen Şahin'in hedefi, CNN ve BBC gibi bir kanal oluşturmak.

İlk röportajını Zaman'a veren İbrahim Şahin, TRT personelinin ciddi bir motivasyon eksikliği yaşadığını düşünüyor. Kurumun 24 saat yayın yaptığına dikkat çekerek, donanımlı ve yetişmiş kadroyu harekete geçireceğini belirtiyor. En çok arzuladığı yenilik ise maçların TRT'den yayınlanması. Süper Lig ve milli müsabakalar hakkında çalışma yapacağını söyleyen Şahin, amatör sporlara da önem vereceklerini ifade ediyor. Selim Kuvel ve Aslıhan Aydın'ın haberi 2'de

Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu (TRT) Genel Müdürlüğü'ne atanan Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı İbrahim Şahin, TRT'nin en önemli sorununun motivasyon eksikliği olduğunu söylüyor. TRT'nin kurumsal kimliğini öven Şahin, "Bu kadro ile değil 5-6 kanal, 40 kanalı bile yönetirim" diyor.

Öcalan, Küba'ya gitsin

Avrupa'nın belki de en sıra dışı ve en sivri dilli politikacılarından biri dün Zaman'ın konuğuydu. Avrupa Parlamentosu (AP) Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit. Nam-ı diğer Kızıl Denny. 1933'te Alman/Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen; Hitler'in malum politikaları yüzünden Fransa'ya sığınan; gençliğini devrimci olarak geçirdikten sonra Almanya'ya dönüp uç akımlara katılan; uzun süre vatansız kimliğiyle yaşayan; sonra siyasete girerek 2003'ten beri AP'de Yeşiller'i temsil eden oldukça ilginç bir portre. 
Saç rengi ve devrimci fikirleri yüzünden bu lakabı alan Bendit, 1968'de Fransa'yı sallayan öğrenci isyanına liderlik yaparken nasıl radikal bir devrimci idiyse, bugün de liberal değerleri veya federal Avrupa fikrini savunurken aynı derecede radikal.

Yazar ve editörlerimizle yaptığımız toplantıda, Şahin Alpay ile kendi geçmişini karşılaştırırken, Bendit bu özelliğine vurgu yapıyor. Alpay, 'Ben Maocu olarak başladım. Şimdi liberalim' derken Bendit, 'Ben de liberalim; ama hâlâ radikalim' diyor.

Sovyetler'in parçalanmasından çok çok önce, 1968'de "Modası Geçmiş Komünizm" kitabını yazarak totaliter ve otoriter komünizme bayrak açarken nasıl radikalse, gerçek federal bir Avrupa fikrini savunurken de radikal. Devletler ve toplumlar bazında yapılacak iki aşamalı referandum da onaylandıktan sonra bu projeye hayır diyenlerin AB'den atılmasını öneriyor.
Abdulhamit Bilici yazdı...

İngiltere'yi Mercedes çarptı! 
İngiltere, Hırvatistan'a ünlü Wembley Stadı'nda yenilerek gecenin en büyük sürprizini gerçekleştirdi.
EURO 2008 eleme grupları oynanan 23 maçla tamamlanırken, gecenin en sürpriz sonucu İngiltere'den geldi. Sahasında Hırvatistan'a 3-2 mağlup olan İngiltere, Avrupa Şampiyonası biletini alamazken turnuvanın ev sahipleri Avusturya ve İsviçre hariç finallere giden 14 takım belli oldu.

E Grubu'ndaki sürpriz sonuçta, futbolun beşiği sayılan İngiltere, finalleri daha önce garantileyen Hırvatistan'a Wembley'de 3-2 mağlup olurken, finallere gitme şansını Rusya'ya kaptırdı. Geçen hafta İsrail'in kendi sahasında Rusya'yı yenmesinden sonra büyük avantaj yakalayan İngiltere, Hırvatistan karşısında 1 puan alması haline EURO 2008 bileti alacaktı; ama olmadı. Ancak Hırvatistan'ın bu galibiyetinde teşvik priminin de etkili olduğu söyleniyor. Spartak Moskova'nın sahibi Leonid Fedun, maçtan iki gün önce Hırvatistan, Wembley'de İngiltere'yi yenerse, o maçta en iyi oynayan dört futbolcuya, Mercedes marka otomobil vereceğini vaat etmişti. Fudon, Rus medyasına yaptığı açıklamada; "Eğer az bile olsa şansımız varsa, bunu kullanmak isterim. Ben bunu bir taraftar olarak yapıyorum." demişti. İngiltere'nin Avrupa Şampiyonası'na gidemeyecek olması şaşkınlıkla karşılandı. Eurosport maçla ilgili, "McClaren'in İngiltere'si iz bırakmadan battı." yorumunu yaptı
Nesin Vakfı'ndaki Almanlara ajan suçlaması 
Vakfın adı, geçtiğimiz aylarda yurtta kalan bir kız çocuğunun tacize uğradığı haberleri ile gündeme gelmişti. Vakfın başkanı Ali Nesin (sakallı) 'casus' iddiasıyla ilgili açıklama yapmaktan kaçtı.
Aziz Nesin Vakfı'na ait suçlamalara bir yenisi daha eklendi. Yurtta kalan bir kız çocuğuna taciz iddialarıyla uzun süre gündemi meşgul eden vakfın 'Alman casusları' barındırdığı iddia ediliyor. Taciz skandalının ardından denetim yapan müfettişler, çok sayıda Alman vatandaşının yurtta kaldığını ortaya çıkardı.

Teftiş raporuna göre, askerlik yapmak istemeyen Almanlar, Türkiye'de Aziz Nesin Vakfı'nda bir yıl görev yaparak bu görevi yerine getirmiş sayılıyor. Vakıfta askerlik için bulunan 3 Alman'ın yanında çok iyi Türkçe konuşan Alman bayanlar da görev yapıyor. Teftiş kurulu 'hangi amaçla vakıfta bulundukları belirlenemeyen' Almanları Milli İstihbarat Teşkilatı ve İçişleri Bakanlığı'na rapor etti. Vakıflar Genel Müdürlüğü de vakfı mahkemeye vermeye hazırlanıyor. Vakıf Başkanı Ali Nesin ise iddialar karşısında cevap vermekten kaçınıyor.

Simon Westter, Moritz Shalkes ve Philip Nauman isimli Almanlar, Aziz Nesin Vakfı'nda askerlik görevi için bulunuyor. Alman vicdani retçiler, 'sivil hizmet' adı verilen bu uygulama ile yurtiçinde ve dışında Alman devletinin izin verdiği sivil toplum kuruluşlarında görev yapabiliyor.

DTP kavgası

DTP'nin yaptıklarını onaylayan yok. Bazı DTP milletvekillerinin ileri geri konuşmaları her partiden tepki çekiyor. DTP'nin bölücü terör örgütüyle arasına mesafe koyamaması aklı başında herkesin canını sıkıyor. Şiddeti kesin dille reddetmemesi, tüm çağrılara rağmen terörü kınayamaması DTP'yi olağan siyasi parti görünümünden hızla uzaklaştırırken, terör örgütüne yaklaştırıyor. 
DTP büyük yanlış içinde, bu konuda farklı düşünen neredeyse yok. Ancak bunun bedeli ne olmalı? Tartışılan bu. Partinin kapatılması çözüm mü? Daha önce defalarca denendi, DTP'nin geçmişteki izdüşümü olan partiler birer birer kapandı. Yerine yenisi kuruldu. Kapatma sonuç vermedi. Yeni parti kaldığı yerden yoluna devam etti. Türkiye parti kapatma konusunda mahir, engin deneyime sahip. Sağdan soldan kapatılan parti sayısı çok fazla. İsterse yine kapatır.

Neticeleri ortada, kapatmak çare olmadı. 'DTP'yi kapatarak, siyasetin dışına itmek bölücü terör örgütünün ekmeğine yağ sürer' tezi yabana atılmamalı. Negatif siyasetin buradan beslendiği ortada. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın DTP kapatılırsa ertesi gün uzantısı olacak bir başka parti çıkacak karşımıza. Ve Türkiye uluslararası arenada 'parti kapatan ülke' olarak haksız eleştirilerin odağına yerleşecek. Haklı olduğu bir konuda haksız duruma düşecek.
Mustafa Ünal yazdı...


 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 22 Kasım 2007 Perşembe 03:55:34
Güncelleme :22 Kasım 2007 Perşembe 13:54:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?