Birkaç yazıdır, bu aynı temayı işlemeyi, Hasan Cemal’in Kandil Dağında, eşkıya başı Murat Karayılan’ın getirdiği “barış mesajı” üzerine başlayan yeni “Kürt sorunu” açılımını tahlil etmeye çalışıyorum… Şimdi asıl “sorunun”, Türkiye’nin, asıl sorunu – hatta “ölüm kalım” meselesi bu!
Gerçekten, Türkiye’nin çıkarları aleyhinde olmayacak ve ülkeye hakiki barış getirecek bir “çözüm” isteniyorsa önce şu temel gerçeği tespit etmek gerek: “Kürt Sorunu” Cumhuriyetten sonra – Kürt vatandaşlarımızın “haklarının –kimliklerinin” inkâr edilmesi yüzünden başlamadı.
Önceki akşam Reha Muhtar’ın, CNN’deki programında “tarih-lenk” (topal tarihçi) – yani, tarihi olayları peşin hükümlere göre, bir “tarafa” yontan Ayşe Hür – Osmanlı döneminde Kürt başkaldırılarının, Avrupa’da- balkanlarda ortaya çıkan “milliyetçilik” akımlarından esinlendiğini iddia etti… Hiç de öyle değil! “Kürt Sorunu”, 19. yüzyılda, yabancı devletlerin Osmanlıyı yıkmak, “Türk Tehlikesinden” kurtulmak için yaptıkları tahriklerin sonucu olarak ivme kazandı. İngiliz Ajanı Noel’in 1919’da Güneydoğu’dan Londra’ya, hükümetine gönderdiği raporda yazdığı gibi: Kürtlerde olmayan “milli-milliyetçilik” hisleri, adamın deyimiyle “itelendi”. Elhak, başardılar da! Kimse bu sorunu, “inkâr edilmiş haklara ve devlet baskılarına” bağlamasın! Cumhuriyetten önce ve sonra çıkan Kürt isyanları da, hep yabancı tahrikleri sonucuydu. Mesela, 1926’daki Şeyh Sait İsyanının daha sonraki başkaldırılar “gasp edilmiş haklar” için “milliyetçi” isyanlar mıydı? Hepsinin arkasında İngiliz ve Fransız ajanlar vardı! O programda bu Ayşe Kadın, “İngilizler, Fransızlar bu isyanlara karşı Türk Hükümetini destekledikleri” palavrasını attı… İngiliz gizli belgelerine baksın, Bilal Şimşir’in kitabını okusun!
Gene o programda, Ayşe Hür “APO haklıdır” demeye getirice, Reha onu “suç işliyorsunuz” diye haklı olarak susturdu! Bu bile, o kadının gönlünün nerede olduğunu göstermeye yeter!
APO –PKK SAHNEDE
Bir yalan daha; Aslında, 27 Mayıs darbesinin cadı kazanından çıkan ve 1980’den sonra ve 1984’teki Eruh Şemdinli saldırısı, haksızlıklara vb. karşı değil, Kürtlerin Türkiye’den ayrılıp, Marksist - Leninist bir “Kürt devleti” kurmak için yapılmıştı... İmralı’ya tıkılıncaya kadar, bölücü organı bir gazetede A.Kadir takma adıyla, yazdığı makalelerde sabit maksat buydu. Aklı sıra birkaç “gerilladan” bir “ordu” çıkaracaktı. İmralı’da, ağız değiştirdi ve ortak “Türk-Kürt” Federasyonundan söz etmeye başladı… Şimdi Kürt Sorunun, Kürt amaçlarının geldiği nokta da bu! Fakat değişmeyen asıl gerçek, asıl hedef; yabancı devletlerin, ABD'nin, kendi çıkarları için destekledikleri, desteklemekten vazgeçemeyecekleri “Büyük Kürdistan”!
Bu devletler, ABD şu sırada “barış” diyorlarsa bu konjonktürel çıkarları, Onların “barışı” Türkiye’nin çözülmesi olacaktır! “Fırsat” onların “Fırsatı”, bırakırsak!..
RUHAT MENGİ
Medyada Ayşe Hür gibilerden başka, dan dan kadınlar ve bir “hanım” var: Ruhat Mengi. Bakın VATAN gazetesindeki yazısında, bu “açılımın” püf noktasına- bam tellerine basmış. Ruhat kızım (Babası Yassı ada’da, koğuş arkadaşımdı) geniş özetle; “Daha 10 gün önce PKK mayınlarıyla 10 şehit verilmişti. Bundan, hemen önce, DTP Milletvekili Pervin Buldan “Bu seçimde Kürdistan sınırını çizdik” dedi.
Aynı sıralarda Karayılan da “PKK’nın üniter devletten yana” olduğunu devletle uzlaşmaya çok yakın olduklarını söyledi, ama tehdidi de bastırdı: “Devlet anlaşmaya yanaşmazsa Güneydoğu’da savaş çıkar- diyelim ki PKK bastırıldı, Güneydoğu gericiliğin merkezi olur.”
İşte son nokta da bu şantaj!
Ruhat devam ediyor: “Yani her halükârda Türk devletini tehdit eden, istekleri yapılmazsa savaş çıkacağını söyleyen, kanlı eylemlerini sürdüren bir örgüt, terör eylemleriyle aynı anda uysal bir röportaj yapıldı diye koca devletin onunla masaya oturması mı tartışılıyor? Önce, adamın ne söylediğini, ne istendiğini anlamak lazım... Asıl talebin önce “Abdullah Öcalan ile diğer örgüt üyelerine af”, sonra da Güneydoğu’da “eyalet sistemine, bağımsız, özerk yapıya geçme” olduğunu, “uzlaşma”dan asıl kastedilenin bu olduğunu anlamamak için kör olmak gerekiyor.”…” Onun için “Kürtçe vaaz serbest bırakılsın, dağlardaki milliyetçi (?) sloganlar silinsin” önerileri pek hafif kalmaktadır. Milliyetçi sloganlardan ise, sadece “Ne mutlu Türk’üm diyene”nin kastedildiği belli... Sıra Atatürk’ün sözlerini silmeye geldiyse vay Türkiye’nin haline... Yerine de “Ne mutlu Türkiyeliyim diyene” yazacaklardır herhalde!”
Yaşa, varol, sevgili Ruhat, benim yazmak istediklerimi, benden çok daha iyi ifade etmişsin, bana söz bırakmamışsın! ****
bence biraz siz gidin ahmet altan ayşe hür ün köşe yazılarını okuyun milliyetçi duygularınız körelsin