O, her şeyden önce entelektüel hasletleri ağır basan bir yazar olarak doğdu Türk düşün ve basın hayatında ve kendi deyimiyle “düzyazı-epik anlatımı karışımı bir kurgu ve simgesel bir dille kaleme alınan bir tür fantastik öykü” gibi bir anlatım biçiminin öncüsü olarak yer etti
Yazdığı metinler, bu açıdan önümüzdeki yıllarda anlambilimcilerin yapacakları detaylı çözümlemeleri bekliyor.
Ancak kaleme aldığı metinlerin bazılarının doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ı konu alması, anlambilimcilerin şifre çözümlerine ihtiyaç duyulmadan analiz edilebilecek bir yazın türü çıkarıyor karşımıza. Kitaplarından biri “Erdoğan’ın Harfleri” başlığını taşıyor. Onun dilbilim tutkusundan derin izler taşıyan bu kitap, aslında bazen dolaylı bazen doğrudan bir biçimde Erdoğan’ın simgesel bir dille ve oldukça abartılı bir dille övüldüğü bir metin olarak dikkat çekiyor.
‘Beklenen Kurtarıcı’ Erdoğan
Bu kitabın en önemli bölümlerinden biri, “Beklenen Kurtarıcı” başlığını taşıyor. Mehdi ve Deccal örneklerini vererek kurtarıcı inanışını anlatan Beki, 2003 yılında yayımlanan bu kitabında, Erdoğan’ın siyasi yükselişini bu inanışın sembolleri üzerinden bakın nasıl özetlemiş:
“Göklerden beklenen kurtarıcı insanların arasından zuhur etti. Göksel değil, dünyevi bir kurtarıcı, bir siyasi lider olarak, mucizelerle gönderilen göksel bir varlık yerine oylarla sandıktan çıkartılan bir kurtarıcı...”
Metin, bu haliyle “siyasette simgesel anlatıma dayalı övgü” gibi bir kategoriye sokulabilir. Ya da edebiyatın henüz yeterince gelişmemiş bir kategorisi olan övgübilim alanında değerlendirilebilir.
En çok tartışılan sözcü
Erdoğan’a yakınlığı, Akif Beki’nin, 2005 yazında basından sorumlu Başbakanlık Başdınaşmanlığına getirilmesinin önünü açtı. Üç yılı aşkın bir süre yaptığı bu görevde, Başbakanlık ve basın tarihinin belki de en çok tartışılan sözcüsü olarak kayıtlara geçti.
Bir kere, gelir gelmez ilk iş olarak Başbakan’ın yurtdışı gezilerinde ANA uçağında uygulanan akreditasyon kriterlerini değiştirdi. Başbakanlık muhabirlerinin akreditasyonunda objektif ve şeffaf kriterler uyguladığını savunan Beki, yurtdışı geziler söz konusu olduğunda bir hayli sübjektif kriterler kullandı. En önemli kriterlerden biri Başbakan’a ve hükümete yakınlıktı. Başbakan’ı rahatsız ettiğini düşündüğü gazetelere uçağın kapılarını büyük ölçüde kapadı. Bu ambargodan etkilenmekle birlikte Milliyet’in bu uygulamadan dolayı bir üzüntüsü olmadı. Bu arada Vakit gibi köktendinci gazeteler ANA uçağında sıkça Başbakan’ın huzurunda boy gösterebildiler.
Akif Beki, Başbakanlık Sözcülüğü’nün statüsünü her bakımdan yükseltti. Örneğin genel bir politika olarak Başbakanlık muhabirleriyle fazla muhatap olmamayı tercih etti, daha çok genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri ile diyalog kurdu. Başbakanlık muhabirleri, genelde Beki’nin kendilerine karşı sert bir üslup kullanmasından şikâyetçi oldular.
Muhabirlere fiziki güç
Bu sert üslubunun en çarpıcı örneğini, Başbakan Erdoğan’ın rahatsızlanarak hastaneye gitmesi olayında, Başbakan’ın otomobilden baygın bir şekilde çıkarıldığı sırada fotoğrafını çeken Milliyet foto muhabiri Serdar Özsoy’a karşı gösterdi. 17 Ekim 2006 tarihinde yaşanan olayda, fotoğrafların yayımlanmasını engellemek isteyen Beki, Başbakanlık korumalarına Özsoy’un fotoğraf makinesini almaları talimatını verdi.
Özsoy, o anı “Beki bana fotoğrafları gazeteye gönderme, elinde tut’ dedi. Yapmayacağımı söyleyince korumalara makineme el koymaları talimatını verdi. Üç koruma beni duvara sıkıştırarak zorla fotoğraf makinemi elimden almak istediler, direndim” diye anlattı.
Başbakanlık korumalarının Beki’nin talimatıyla bir foto muhabirine fiziki güç kullanmaları basın kuruluşlarının büyük tepkisini çekti. Basın kuruluşları ancak totaliter rejimlerde karşılaşılabilecek bu uygulamasını yayımladıkları bildirilerle protesto ettiler.
Beki’nin sözcülüğünün en çok tartışılan uygulaması ise Başbakanlık’ta görev yapan 7 muhabirin akreditasyonlarını iptal etmesi oldu. Aralarında Milliyet’in Başbakanlık muhabiri Abdullah Karakuş’un da bulunduğu muhabirlerin akreditasyonunu iptal etmesi, Türkiye’nin en çok tartışılan olayı oldu. Bu durum, yalnızca Türkiye’deki basın kuruluşları değil, World Association of Newspapers (WAN) ve International Press Institute (IPI) gibi uluslararası kuruluşların da protestolarına yol açtı.
Hukuki süreçle karşı karşıya
Bu yasakçı uygulamanın getirdiği tartışmalar içinde Beki, belgelerle kanıtlanmış bazı haberleri “uydurma” olarak nitelendirdi. Akreditasyonu iptal edilen bazı muhabirler Beki’nin kararı nedeniyle Başbakanlığı mahkemeye vermiş bulunuyor. Beki’nin yasaklamacı tutumunda haklı olup olmadığı mahkeme kararlarıyla ortaya çıkacak. Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidebilecek bir hukuki süreç bekliyor Akif Beki’yi.
Akif Beki, akreditasyon yasağının yol açtığı tartışmalardan bir süre sonra bu görevinden ayrıldı. Başbakan Erdoğan, aralarında bir sorun olmadığını belirterek, “o benim ciğerim” dedi.
Geçenlerde demokrat bir gazetede köşe yazarı olarak göreve başladı Akif Beki.
Başbakan’ın basından sorumlu başdanışmanlığına gelmeden önce Kanal 7 ekolünün önde gelen gazetecilerinden biri olarak gündeme gelmişti. Entellektüel hasletleri de olan bir gazeteciydi, iki kitabı vardı. Bunlardan biri, Başbakan’ın simgesel yönünü anlatıyordu.