2
Mayıs
2024
Perşembe
İSTANBUL

1914 Kışında Sarıkamış Karları


Bu şiir; çocukluğumun kaybolmaya yüz tutmuş acılı öykülerini gün yüzüne çıkaran Sayın Bingür Sönmez'e ve onun şahsında tamamını bilmediğim için haksızlık ederim korkusuyla isimlerini yazmaktan kaçındığım değerli "Sarıkamış Dayanışma Grubu" üyelerine, en içten saygı ve sevgilerimle ithaf edilmiştir.

Sabah; çok karanlık, kuşkucu bir ayazla
Acımasız bir tül gibi iniverdi yamaçtan.
Ellerim mi çok beyaz, karları mı bu dağın?
Can yâri görmez olmuş, vatan benim sunağım.
Sıram gelsin beklerken hizmet için vatana
Dediler; elden gider, Moskof sarmış her yanı.
Vatan elden gider de durur mu bu "Memedler"
Kâh yürüdük kâh koştuk, işte: Allahuekber!
.
Ben şehit oğluyum; babam, dedem hep şehit.
"Memed'im" derken vatan, yakışır mı durmak hiç!
Sarıkamış kurtulsun Moskof’un potininden
Kurtulsun, soy kurutan Ermeni haininden.
En çok o koydu bana, yıllarca dosttur dedik;
Aynı aşı sofraya, aynı tarladan derdik.
Soramadı bebeler Ermeni canisine
Yedi miydi yaşımız, sekize girmiş miydik? (*)
.
Açlık sardı mı canı, gönül ister olmazı.
Şimdi önümde olsa anacığımın sofrası.
Şöyle; acı bir sucuk Erzurum Ilıca’dan
Burgaz’ın acı, sıcak kıpkızıl tarhanası.
Gönül bu, özler akla gelmez her şeyi:
Emine'm, ya Emine'm, Emine'm olsa şimdi.
Gül yanakları görsem, koklasam derin derin
Sevgimi sunsam ona, elini tutsa ellerim.
.
Bir ses var tepelerde, top sesi mi rüzgâr mı?
Anlamak mümkün değil, tipi sarmış her yanı.
Bugün suskun mermiler, görünmedi hiç düşman.
Dediler: "Moskof kaçtı! Duyunca Osmanlıyı"…
.
Taşımakta zorlanır, sürüklerken tüfeği
Ayaklar isyan eder uyku sarar bedeni.
Attığımız her adım dönüşürken bin kabre
Bir onurdu sunulan cennetin bahçeleri!
Uzatmış kollarını, sarılırken karlara
Antepli ağa oğlu, gönüllü nefer Eşber
Dilinden düşürmezmiş, ad takılmış alayda
Öldüğü dağla adaş, "Allahu Ekber Eşber".
.
Emine'min hayali ısıtırken kalbimi
Buzdan kamçılar dalar, sarmalar bedenimi.
Kabza, tetik bir olmuş, yapışmış ellerime
Yaşamak mümkün mü hiç, ölüm inmiş gözlere.
.
Yirmi beş Aralık günü, doksan yedi yılının
Samsun'umda doğmuşum, bayram sarmış konağı.
Ebem demiş: Durma, koş, çağırırsa vatanın
Koştum ama yanarım, göremedim bayramı.
Kurtulsun diye koştum Sarıkamış düşmandan
Hasret kaldım göçerim, yetişemem bayrama.
Bekleriz bir fatiha vatanım insanından
Sağ kardeş, sol da kardeş; uzanmışken yan yana…
.
Nasıl da sarılmıştı vedalaşıp gitmeden.
Ne kadar çok sevmiştik, değil mi can Emine'm?
Gönül sevmeye görsün, uzak yakın dinlemez
Gözlerimde hayalin, hiç donmadı Emine'm.
Mustafa’ydım ben, Nuriddin Sıdkı oğlu
Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nden,
On yedinci yaş günüm, tam doğduğum saatte
Can vermişim habersiz, ölüm ne hiç bilmeden.
.
Sesler kesildi artık, kalmadı tepelerde
Anlamak mümkün artık, burası başka belde.
Vatan yine seslense koşarız büyük aşkla
Doksan bin yiğit aslan, kol kola her sefere…
.
Vasiyetim;
"Sıran gelsin bekleme, hizmet için vatana.
Denmesin gaflet sardı, yayılmıştır her yana.
Vatan derde düşer de durur mu hiç 'Memedler',
Kâh ölürler kâh yaşar, işte: Allahuekber!"


(*) Bknz: Burada, Ermenilerin yaptığı soykırım sırasında nefesleri bedenlerinden çekip alınan çocuklarımızdan söz edilmektedir. Dizenin üzerini tıkladığınızda aynı konuyla ilgili " Yedi Gibiydi Yaşım, Sekize Girmiş miydim ? " şiirine ulaşırsınız.

 

SARIKAMIŞ OLAYLARIYLA İLGİLİ KISA BİLGİ

Ana konu, Osmanlı-Rus Savaşıdır. Bunu tarih kitaplarında okuma imkânımız olduğu için; nedenini, nasılını, kim demiş, kim yapmışını burada irdelemeyeceğiz. Amaç, Sarıkamış olayları hakkında yanal bilgiler yoluyla aydınlanmak olduğuna göre, o günlerin sosyal ve sosyo ekonomik yapılarıyla ülkelerarası ilişkilerini de bir yana bırakarak başlıyoruz okumaya...

Osmanlı Erkân-ı Harbiyesi’nde liyakat yerine gözde olmanın başkomutan olmaya yetmesinin sonuçlarını gösteren bu hazin öykü; Osmanlı Hanedanı'na damat olan Başkomutan Vekili Enver Paşa ile yine onun gibi hanedan damadı olan ve daha yarbayken Genel Kurmay İkinci Başkanlığı yaptırılarak kendisine olmadık payeler yüklenen, bu elim olay sırasındaysa Albay rütbesi taşıyan Hafız Hakkı Bey’in müşterek bilgisizlikleri nedeniyle mahvolmasına ortak oldukları koskoca bir orduyu anlatır.

İşin trajikomik yanlarıysa o devirde Osmanlı Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi'nin [Genel Kurmay Başkanı] bir Alman olan General Bronsart von Schellendorf olması, kendisine paşa unvanı verilmesi; Sarıkamış'taki bozgunun sorumlularından "Damad-ı Şehriyârî" Hafız Hakkı Bey’in, tahrif edilen harekât sonuçlarıyla zafer kazanılmış gibi gösterilerek, hemen bozgunun ertesinde diğer "Damad-ı Şehriyârî" Enver Paşa tarafından paşalığa terfi ettirilmesidir. Terfi ettirilişinin üstünden daha bir buçuk ay bile geçmeden, yeni paşamız da tifüsten ölerek savaş kurbanlarının arasındaki yerini almıştır.

Harekâtın yapılması konusundaki ısrarına ve tüm hatalarına rağmen, Hafız Hakkı Bey’in ikinci derecede suçlular arasında olduğu bu acıklı öyküde; ihanetleri tescilli Ermenilerden başka, hâlâ yurdumuzu saran her belada her taşın altından çıkan Almanların rolünü unutmamak gerekir. Başroldeki aktörler; ülke olarak Almanya, ülkemizde Erkân-ı Harbiye'nin üst kademelerine yerleştirilen ihanet içindeki Almanlar, Almanlara aptalca hayranlık duyan ve her dediklerini onaylayan Osmanlı Makamları, tecrübesiz insanları komuta kademesine atayan yetki sahipleri, ülkenin başı olduğu hâlde saltanatının derdinde olduğu için görevini yapmayan, olaylara dur demeyen padişahtır. Tabii düşmandan söz etmiyorum. O ne de olsa karşı taraftır. Düşmanı kışkırtansa Almanlar... Kışkırttıkları yetmezmiş gibi savaştığımız Ruslara bir başka ülke üzerinden silah sattıklarına dair söylentiler de var. Bugün dış politikamıza yön verenlerin, onların bu kışkırtma yöntemlerini okuyup öğrenerek hafızalarına nakşetmelerinin şart olduğu kanısındayım. Görevleridir, zahmet olmaz sanırım.

Almanların ihanetinden söz ederken, yine bir Alman olan Mareşal Goltz'u yani Osmanlının Goltz Paşa'sını onlardan ayırıp farklı bir yere koyuyorum. Goltz Paşa Britanya'nın Mezopotamya Ordularını silip atarken bir de olayı tümüyle özetleyen doğru bir söz söyler. Der ki: "Kafkaslarda, kendilerini maalesef Napolyon Bonapart sanan birçok cahil adam var. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişler ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır."

"Sarıkamış Harekâtı sırasında hiç kurşun atılmadığını, savaşılmadığını, askerlerimizin yalnız donarak öldüklerini" yazıp konuşanlara rastlamaktayım. Bu çok yanlış fikirleri nereden edindiklerini anlamak oldukça zor. Sarıkamış Olayları sırasında yapılan çok çetin savaşların, hatta Rusların çekilmeye kalktıklarının bilinmesi gerekir. "1914 KIŞINDA SARIKAMIŞ KARLARI" şiiri, savaşın ancak birkaç saatlik dilimini ve Osmanlı Kuvvetlerinin Rusları arayışını tasvir etmektedir. Savaşın olmadığını değil... Şehitlerimize yalnız "zayi" gözüyle bakma ve bunu söze dökerek sanki basit bir olaymış gibi tekrarlama basiretsizliğini gösterenlerinse bir an önce ülkemiz tarihine gerekli hassasiyeti göstermesi ve tarihimizle ilgili derslerine yeterli vakti ayırmaları gerekmektedir.

Sarıkamış tek bir olay değil, her biri ayrı bir öyküye sahip çok sayıdaki olayın oluşturduğu hüzünler manzumesidir. Çocukluğumda, özellikle Erzurum'da bulunduğumuz yıllarda, tüm Sarıkamış Olayları içinde hayatlarını kaybeden kahramanlarımızın 120.000 kişi olduğuna dair güçlü söylentiler vardı. Bu sayı içine: İkmal ve takviye birliklerinin yollardaki hâllerinden başlayarak, savaş sonrası tifüs, kangren, iyileştirilemeyen ağır yaralar ve açlık nedeniyle ölen muharip güçlerimizin de dahil edildiğini hatırlıyorum. Şehitlerimizin acısı daha tam soğumamış, olayların üzerinden yalnız 37-38 yıl geçmişti. Daha sonra, özellikle son yıllarda, 90.000 rakamı telaffuz edilmeye başlandı. Genel Kurmay Başkanlığı arşivlerindeki istatistiklerde görünen sayıysa bu rakamlardan çok daha az.

Neredeyse şehitlerimizin sayısıyla birlikte anılmaya başlanan "Sarıkamış Bozgunu"nu hazırlayan diğer faktörleri sıralayalım:

1- Tüm uyarılara, özellikle Hasan İzzet Paşa'nın gerçekleri ifade eden akilane açıklamasına karşın, kışın en ağır yaşandığı bir dönemde harekât yapılması.

2- Osmanlının ikmal kuvvetlerini organize eden komuta kademesinin gaflet içinde olması. Muharip güçlere komuta edenlerin de onlardan aşağı kalmayıp zaten yiyecek sıkıntısı çektirilen muharip güçleri; kış şartlarına uygun kıyafet ve teçhizatla donatmadan, alelacele savaşa sürebilecek ölçüde basiretsiz olması.

3- Osmanlı Erkân-ı Harbiyesi’nin başına çöreklendirilmiş Alman subay müsveddelerinin; tüm istihbarat bilgilerini savaşı yürüten güçlerden yani Osmanlı Ordusu’ndan saklayarak onların yerine binlerce kilometre ötedeki ülkelerinin genel kurmayıyla paylaşacak kadar mesleki cehalet, aptallık, alçaklık ve ihanet içinde olması. Osmanlı Genel Kurmay Arşivlerini bile hiç utanıp sıkılmadan, çalıp çırparak kendi ülkelerine taşıyan Almanların ihanetlerini hesaplayamayan ya da göz yumma gafletine düşen, daha açık söyleyeyim her şeyden haberleri olmasına rağmen kıllarını bile kıpırdatmayan uşak ruhlu Osmanlı üst makamları yüzünden, harekât için gerekli tüm hayati bilgilerin ordu karargâhına aktarılamaması.

4- Yurdun dört bir yanından gelen kuvvetlerle kurulan ve kimine göre yüz yirmi bini bir hayli geçen birleşik ordunun azametli görünümünden etkilenen kilit mevkideki bazı komutanların; “Sarıkamış Kurtarıcısı” ünvanına sahip olmak, Sarıkamış’a ilk girme şerefini elde edebilmek için teçhizat dahil birçok eksikliği göz ardı ederek taktik anlamda çok büyük yanlışa düşmeleri.

5- Gerek kuşatma gerekse çekilen ya da kaçtığı düşünülen Rus birliklerinin karla kaplı dağlarda kovalanmaya kalkışılması suretiyle harekât alanının planlananın dışında genişletilmesi ve hem uygun kıyafete hem de diğer teçhizata sahip olmayan askerlerin bu takipte görevlendirilmesi. Bu nedenle, "1914 KIŞINDA SARIKAMIŞ KARLARI"nda anlatılmakta olan işte o hazin anların yaşandığı, Allahuekber Dağı'nın bir yandan öte yana aşılması sırasında bile binlerce yiğidimiz soğuk nedeniyle şehit olmuştur.

6- İçimizde yetiştikleri için çok iyi Türkçe bilen Ermenilerin bitmez tükenmez ihanetleri.

7- Sakın gülmeyin ağlanacak şu hâle... Rus istihbaratının cahil askerlerimiz arasında, özellikle Ermenileri kullanarak yaydığı “Bit yiğitte, pire itte bulunur” sloganının umulmadık bir beşinci kol başarısı sağlaması ve bu nedenle binlerce askerin tifüsten ölmesidir...

                                                                                                                          


Şehitler adına, bozgunun sorumlularından Damat Hafız Hakkı Paşa’ya bir dörtlük taşlama da benden…

Damat Paşa Ağıtı

Hakkımız edilir mi helâl, Damat Hafız Hakkı’ya
Damad-ı Şehriyârî, Paşa Hafız Hakkı’ya
“Bit yiğitte, pire itte” diyince Gâvur Moskof
Tifüsten yiğit ölen Damat Hafız Hakkı’ya…

Yayın Tarihi : 25 Aralık 2006 Pazartesi 00:00:01
Güncelleme :29 Ocak 2010 Cuma 15:04:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmed Resad Murathanogullari IP: 85.96.243.xxx Tarih : 31.12.2006 16:06:52
Sayin yurekli kardesim. Sizi gonulden kutluyoruz.Olaylar hakkinda yaptiginiz aciklamalar bizim bildigimiz gercekler ile ustuste ortusuyor.Siire diyecek bir soz bulamadim.SAHANE AMA COK ACIKLI.Inanin okumak icin cok saglikli bir yurek ister.Hakikaten buyuk bir sairin kaleminden ciktigi belli oluyor.Bir sair-i azam gibi.Sizi arkadaslar ile beraber saygi ile ayakta alkisliyoruz.(Klavye aliskanligi icin ozur dilerim)

Nesrin, Neşe, Hicran, Rişven, Mustafa, Ahmet, KAAN IP: 85.107.181.xxx Tarih : 26.12.2006 19:05:45
Okurken kanımız dondu. Bu nasıl bir duygu anlatamam. Sanki o günleri birebir yaşadık. Sanki o ordunun bir neferiydik ve o karda omuz omuza yürüyorduk. Bu harika eseri yarın okulun panosuna asacağız. Fen-Edebiyat'tan Nesrin+Neşe+Hicran+Rişven+Ahmet+Mustafa+KAAN

Siret Müftüler IP: 85.108.77.xxx Tarih : 27.12.2006 18:28:59
Şiirinizi az önce Kaan'la Nesrin gösterdi.İnsan sonuna kadar okuyamıyor inanın ki.Çok acı bir şey ve siz bu müthiş acıyı olağan üstü bir şekilde yansıtmışınız.O insanlar bir hiç adına ama vatanları uğruna bile bile ölüme gittiler.Birde şimdinin insanına bakın.Rahat,para,televole hayatından başka bir şey düşünmüyorlar.Bu Ermeni hıyanetide Sarıkamış olaylarında baş rol oynamış. O.Pamuklara,Elif Şafaklara,Halil Berktaylara,Sabancı Üniversitesine,Hırant Dinklere,Etienne Mahcupianlara ve bilip bilmeden konuşanlara duyurulur.Şiiriniz bugün okulun konusuydu.Bu duyguları bu gibi duygulardan yoksun tiki gençliğine hatırlattığınız ve bunu mükemmel bir anlatımla yaptığınız için teşekkür ediyoruz.Kaleminiz müthiş.Yüreğinize, kaleminize sağlık.Okuduğum en mükemmel şiirlerden birisi.

Müşfika Tekeoğlu IP: 85.99.140.xxx Tarih : 27.12.2006 11:56:38
Ağlamaktan okuyamadım dersem inanırmısınız? Başka sözüm yok. Saygılar

Prof. Dr. Mehmet Yılmaz IP: 81.214.48.xxx Tarih : 16.01.2007 19:10:51
Değerli şairim:Size,sizinle birlikte şiirinizde can bulan Nuriddin Sıdkı Oğlu Samsunlu Mustafaya,bütün Beşiktaşlılara, Antepli Eşbere,Eminenin şahsında bu ülkeyi vatan yapan bütün Eminelere,Samsunlu Mustafa gibi vatanın dört bir köşesinden Sarıkamışın imdadına koşup şehadet şerbetinden içen 90000 Mustafa'ya selam olsun.Değerli şairim:İnsan bu şiiri okurken gerçekten zorlanıyor.Kalbini acı bir sıkıntı kavrıyor. O durumdaki bir insanın duygularını mükemmel yansıtmışsınız.Önce o sabahın muhteşem tasviri ve o duruma nelerin sebep olduğu,babalarla dedelerin hep şehit olduğu savaşlara dokunuş,metale değen elin hemen yapışmasıyla anlatılan o dayanılmaz soğuk,vatani görevin ne demek olduğu,Rus ve Ermeni saldırganlar,derken belli ki büyük aşkı olan Emine'yle insana çok dokunan tarhana ve sucuk sahnesi,Allah büyüktür sözünü dilinden düşürmeyen Antepli Eşber ve diğer şehit arkadaşları,donan bir insanın hayalinde bile sevgilinin hayalinin donmaması,on yedi yaşına girdiği gün ölen bir çocuk-gencin vatan aşkı ve tuttuğum gözyaşlarının mani olamadığım akışına sebep olan o asil vasiyet. Birinden ötekine geçişler gerçekten çok mükemmel.O değişen duygular bundan iyi anlatılamazdı.Bu şiir Akif'in Çanakkale Şehitleri'nden sonra yazılmış en büyük,en duygusal,en acıklı savaş şiiri.Belki de Çanakkale Şehitleri'ne denk.Sizi candan kutluyor ve bütün şehitlerimize yüce Allah'tan rahmet diliyorum.İnsan ister istemez o şehitlerin asaletiyle memleketin bugünkü durumunu yanyana koyup düşünmeden edemiyor.Verdiğiniz bilgilerde yer alan Almanlar'ın genel kurmayı kullanış tarzları ihanetten başka bir şey olamaz.Bu Alman ve Rus utanmazları her şeyi bilmelerine karşın bugün arsızca bizi suçluyan katillerin yanında yer alıyorlar.

Prof Dr Bingür Sönmez IP: 195.87.113.xxx Tarih : 15.01.2007 03:34:38
Şiir harika, hem Sarıkamış Meydan Muharebesini hemde hemen arkasından Ermenilerin yaptığı katliamı yansıtıyor. Ben değerli ozandan "Mustafaydım ben, Nuriddin Sıdkı oğlu-Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübünden" mısralarında geçen kahramanın gerçekmi yoksa ozanın hayalgücümü olduğunu öğrenmek istiyorum.

İbrahim Doğulu (E mail torunuma aittir) IP: 88.240.71.xxx Tarih : 23.12.2007 17:45:48

Sayın Bingür Sönmez'in notunu okudum.(Şiir harika, hem Sarıkamış Meydan Muharebesini hemde hemen arkasından Ermenilerin yaptığı katliamı yansıtıyor.)demiş. Çok doğru. Birkaç gün önce sanıyorum Vatan gazetesinde bu şiirin dipnotunda yazılan her şeyin nerede ise aynisini yazan bir haber okudum. Ama sayın basınımız bu tür konularda nedense çok geç kalıyor. Şiir ve altındaki notları tam bir yıl önce yayınlanmış. Gerçeklerden yeni söz ediliyor. Bu olayları her türlü bilgi, belge, televizyon gibi her araçtan takip eden birisi olarak şunu anlatmak isterim ki geçenlerde Sayın Bingür Sönmez'in televizyondaki bir konuşmasına şahit oldum. Orada "İnsanlar Sarıkamış'ta tek kurşun atılmadığını zannediyor" demişti. Bu şiiri de öyle söyleyenler ile ayni kategoriye sokmasın. Çünkü çok net anlaşılıyor ki bu şiir Sarıkamış olayları sırasındaki bir sabahı, hatta bir sabah vaktinin dahi kısacık bir bölümünü anlatıyor. Yani o sabah düşmanla çatışmaya girememişler. Çünkü düşman kaçmış. Ve bunu haber almışlar. Ama sözü edilen o sabah. Yani Sarıkamış savaşlarının tamamı değil. Bu harika şiiri de ayni kategoriye sokarlarsa bu büyük şiire, bu büyük şaire ve hepsinden önce bunca şehite haksızlık ederler. Ben de Sayın Bingür Sönmez'e haksızlık etmeyeyim. Yazdığı yorumunda böyle bir şeyden söz etmemiş. Okuyanların bilmesi açısından bir şey daha söylemek istiyorum. Orada yedi yaştan, sekiz yaştan söz eden satır aynı şairin Ermeniler'in yaptığı soykırımı anlatan ve burada erkek, kadın, çocuk dinlemeden herkesi katlettiklerini gözler önüne seren "Yedi gibiydi yaşım sekize girmiş miydim" şiirine atıf yapmaktadır. Em.Tarih Öğr.İbrahim Doğrulu (Sarıkamış Karaurganlı Çavuş Memo'nun torunu)


Semahat İlkin Tandoğan IP: 78.176.113.xxx Tarih : 28.01.2008 09:27:03

Geçende Sayın Günay Tulun'a ait bu şiirin Sarıkamış anıtına yazılmasını isteyenlerin bir araya gelip kampanya gibi bir şeyler yaptıklarını okudum.Şiir gerçekten böyle bir şeye layıktır.Bunun kararını Sarıkamış dayanışma kurulundakiler verir.Şiir gerçekten harika.O yazıdaki şu ifadeye ayniyle katılıyorum.(İnsanlarımız ermeni soykırımcıları hakkında bir şeyler söylemeye ve yazmaya korkuyorlar).Evet sanırım bu alçaklığı dile getiren öncülerden belki de birincisi Günay Tulun beydir.Bu tespiti ilk kez bir programdaki konuşmacılardan biri yapmıştı. Gerçekten de ermeni katiller hakkında yazmak ve söylemek insanımızın ödlerini koparıyor.Ama Orhan Pamuk+Elif Şafak ve adının başına profesör ünvanı takılmış birkaç kişi nedense hakikatleri bile bile tahrif ederek iftira içerikli yalan bilgilerle kendi insanımız dahil olmak üzere tüm dünyayı zehirliyorlar.Hakikatler onların safsatalarının 180 derece tersi. Şairin Erzurumla ilgili Nene Hatun şiirinde de bu katillerin yaptıklarını ayniyle görebilirsiniz.Artık yalnız tarih kurumundakilerin doğruların kavgasını vermesi yetmiyor.Herkesin hakikatleri ortaya dökme ve yalancıların ipliğini pazara çıkarma vakti gelmedi mi.Gençler sizlere sesleniyorum.Tarihinizi iyi öğrenin.Dün olanlar bugünde ayniyle olmakta.Sayın Günay Tulun'un şiirle ilgili notların en altına yazdığı Damat Paşa Ağıtı'nı da çok anlamlı buldum.Bu konularda bir kitap hazırlığında olan bir komiteyle beraber Sarıkamış ve Erzurum hadiselerini çok detaylı araştırdık.Onun için rahatlıkla söylüyorum.Bu savaşta savaşıp ölenler, şiirde yansıtılan o birkaç dakikalık zaman dilimindeki gibi hiç kurşun sıkmadan ölenler olduğu gibi çok sayıda tifüsten ölen askerimizde var.Allah tüm şehitlerimize rahmet eylesin.