26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

2009'da mutluluk

Tam bir yıl önce bir yeni yıl yazısı yazmıştım. Bu yıl yine böyle bir şey yazmak için masaya oturdum. Baktım ki eski yazıya ekleyecek hiçbir yeni düşüncem yok.

Sıkıntılı bir yıl geçirmiş olmamıza rağmen yine aynı şeyleri söylüyorum. Kendimizi dünyanın merkezi sanmamız, geçici olduğumuzu unutmamız, hayatın küçük sanılan insani sevinçlerine, mutluluklarına sırt çevirmemiz bize emsalsiz acılar yaşatıyor.

Oysa yaşıyor olmak, ağrısız sızısız bir nefes alabilmek, soğuk kış gününde dumanı tüten tavşan kanı bir çayı yudumlayabilmek, bir çocuk gülüşünü görebilmek, eski bir dostla anılara dalmak, sevdalanmak, hayata yeni atılan bir gencin heyecanına tanık olmak, mutluluk değilse nedir?

Bhutan Kralı Birleşmiş Milletler’e bir öneride bulunmuş ve Gayri Safi Milli Hasıla hesaplamalarının değiştirilmesini istemişti. Ona göre milli zenginlik sadece parayla pulla ölçülemezdi. Bir de Gayri Safi Mutluluk Hasılası’na ihtiyaç vardı. Bir insanın ailesiyle birlikte geçirebildiği zamanı, sanatı, kültürü, dostluk ilişkilerini, aşkı da bu hesaba dahil etmek gerekiyordu.

Bir hayat içinde her şeyin belli bir ağırlığı ve önemi var. Eğer bu alanlardan birini abartıp da hayatın merkezine koyarsanız, diğer alanları etkilemesine izin verirseniz bilin ki mutsuzluğa davetiye çıkarıyorsunuz.

Politika da insan hayatında ancak belli bir ağırlığa sahip olmalı. Ama son yıllarda görüyoruz ki Türkiye’de neredeyse politikanın dışında bir şey konuşulmuyor.

Aristo insanoğlu için “Anthrôpos phusei politikon zôon!” demişti; yani insan politik bir hayvandır. Doğru ama bunun bile bir ölçüsü olmalı.

Bilgeler iktidar ve mutluluğu, ateş ve kara benzetir. Biri çoğaldı mı öteki azalmaktadır. İkisinin bir arada durması mümkün değildir.


***


Biliyorum ki hepimizin sıkıntıları, üzüntüleri var. İnsanoğlu hastalıktan, ölüm acısından, parasızlıktan, aşk acısından, ayrılıktan, onurunun kırılmasından, yaşlılıktan, kısacası binbir sebepten dolayı acı çekiyor.

Ama hayat sadece bunlardan ibaret değil.

Dertlerin yanında sevinçler, hastalıkların yanıbaşında mucizeler, gözyaşlarının arkasından kahkahalar bekliyor bizi.

Bu yüzden yeni yılın bu ilk gününde hepinizi, hayatınızdaki karanlıkları değil, aydınlık noktaları hatırlamaya çağırıyorum.

Yaşıyor olmak, yeni yıllara ulaşmak bile başlı başına bir mutluluk kaynağı olmalı.

Hayat, dertleri büyütmek için çok kısa.

Bir türküde deniliyor ki: “Bu dünya bir penceredir / Her gelen baktı geçti.”

Biz de bakıp geçiyoruz işte.

İnsan bunu hatırladığı zaman, dertleri gözünde küçülüyor.



***


Birkaç gün önce televizyonda bir belgesel izledim:

65 milyon yıl önce ölmüş bir dinozorun iskeletini bulmuşlar.

Kafasında, ölümüne neden olan bir yara izi varmış.

Şimdi bilim adamları hummalı bir çalışmayla, dinozordaki bu yaranın nasıl oluştuğunu anlamaya çalışıyor.

Acaba başka bir dinozorla kavga ederken mi yaralanmış, yoksa başını bir yere mi vurmuş?

Bilim adamlarının bu merakına saygı duymamız gerekiyor.

Onlardaki bu merak olmasaydı, bugünküyle karşılaştırılamayacak kadar geri bir dünyada yaşıyor olacaktık.

İşin bu yanını hiç unutmamakla birlikte benim aklım, dinozorun son gününe takılıyor.

Belki de bir et parçası için kapıştı başka bir dinozorla, belki bir dişi yüzünden ölümcül kavgaya girdi.

Gözü bir anda karardı ve hiçbir şey düşünmeden öfkeyle saldırdı.

Şimdi kafası bir laboratuvardaki masanın üzerinde duruyor ve birileri röntgenini çekerek onun son gününü tahmin etmeye çalışıyor.

65 milyon yıl sonrasıdan baktığımızda dinozorun dertleri ne kadar küçük görünüyor değil mi?

65 milyon yıl sonra, bizim dertlerimiz de öyle görünecek.

Bu yüzden hayatınızdaki hiçbir sorunu, dünyanın sonu olarak görmemenizi diliyorum.

Bize düşen ömür dilimini mümkün olduğu kadar mutlu geçirmek ve başkalarını da bu mutluluğa ortak kılmaktan daha güzel hiçbir şey yok.

Hepinize mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir yeni yıl diliyorum.

Zülfü Livaneli/Vatan
Yayın Tarihi : 1 Ocak 2009 Perşembe 11:09:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?