Maalesef. 2009 fena. Hem de çok fena başladı. Herhalde başlayan bu yıl bitse de. Bilkent Üniversitesi’nin doğalgazdan ölen yedi öğrencisini. Ve. Kimliğinde doğum tarihi 1 Ocak olarak görünen. Ama...
Bir hafta önce doğum gününü kutlayan Ceren’in ablası Cansu’nun, kız kardeşinin kahverengi çizmelerini ve son taktığı kemeri elinden bırakmayıp... Onlara sarılarak saatlerce ağlaması hafızalardan pek kolay, belki de hiç çıkmayacak... Dünkü cenaze törenleri de ölüm haberleri kadar yürekleri dağladı...
* * *
Neden öldüler?
İrkiltici bir soğukkanlılıkla açıklama yapan...
Başkent Doğalgaz A.Ş. Genel Müdürü Veysel Karani Demir’e göre kombiden bacaya takılan alüminyum bağlantı borusu yırtık ve delik olduğu için öldüler... Atık gaz bacaya gitmeden ortama yayıldı ve zehirledi...
* * *
Neden öldüler? Sabah Gazetesi’ne göre zincirleme ihmallerden öldüler...
Çünkü... ‘Sessiz ölüm’, üst kattaki ailenin zehirlendiklerini fark etmeleriyle başladı. Ailenin ders çalışan oğlu saat 4’te, sızıntıyı fark edince polisi aradı ve yardım için alt katın zilini çaldı. Gelen ambulans baygın haldeki aile fertlerini hastaneye götürdü. Polis ekibi, komşular ‘altta da gençler vardı’ deyince zili çaldı, ama ses çıkmayınca gitti. 5,5 saat sonra Özgür’ün halası kapıyı açtırdığında ise yedi cesetle karşılaştı.
‘İhmaller zinciri ise şöyleydi :
1- Daireye özel baca sistemi kurulmadı.
2- Apartmanın ana bacasına bağlı borular, binada oturanları da zehirledi.
3- Kombi, gaz kaçağı anında otomatik kapanmadı.
4- Kombinin 4 TL’lik gaz tahliye borusu yırtıldı ama onarılmadı.
5- Gaz kaçağı alarmı yoktu.
6- Üst kattakiler kurtarıldı, gençlerin dairesine girilmedi.’
* * *
Bu yersiz... Bu zamansız...
Bu neredeyse isyan ettirecek olan anlamsız ölümleri gördükçe kendi kendime Andre Malraux’nun o muhteşem sözünü tekrar tekrar haykırıyorum: ‘Bir hayat hiçbir şeydir ama hiçbir şey bir hayat değildir.’ Dün hüzün içinde tüm televizyonları izledim... Sırf Ankara’da son 20 yılda karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu 110 kişi hayatını kaybetmiş, 1000 kişi de zehirlenmişti... Karbonmonoksit gazı zehirlenmeleri genelde baca tıkanmalarından kaynaklanıyordu. Ama sokak röportajlarında, bu yılın ilk günündeki yürek söken drama rağmen, kimse de gereken özeni gösterecekmiş gibi durmuyordu... Bizim buralarda, ‘hiçbir şey bir hayat değildir’ anlayışı geçerli değildi...
* * *
Geçen yıl... Konya’nın unutulmuş beldelerinde...Kaçak kuran kursunda... Gene gaz kaçağından yiten minnacık kız çocuklarını anımsayan var mı? Aileler şikáyetçi olmamış, adeta yavrularına değil, ihmal nedeniyle sabaha karşı gelen ölüme yandaş olmuşlardı... ‘Allah verdi, Allah aldı’ yaklaşımıyla, tüm toplum olarak, sessizce, talihsiz küçücük çocukları, göz göre göre kurban etmiştik... Öyle ki, soruşturmasının peşine giden de olmadı...
* * *
Canı sıkılan... Huzursuz...
Adresi olmayan bir öfkeyle yazının başına oturduğumda... Yaşamın bu diyarlarda ne kadar ucuz olduğunu bir kez daha, bir başka ‘doğalgaz patlaması’ haberinden doğrulatmaktaydım... Bu kısa haberin kendisi, toplumsal tomografi gibiydi:
‘Ankara’da 7 öğrencinin kombiden sızan doğal gazla ölmesinin ardından, İstanbul’da da doğalgaz patlaması meydana geldi. Maltepe Gülsuyu mahallesi Başacar sokaktaki eve 4 gün önce taşınan Şükriye Sıvıç, doğalgaz kokusu duyunca ev sahibinden yardım istedi. Eve taşındığı günden beri gaz kokusunun kesilmediğini söyleyen kiracısının şikáyeti üzerine ev sahibi, dairede inceleme yaptı ve sızıntının kaynağı olarak tespit ettiği bir boruyu kendi başına sıktı. Ancak bu sırada boru çatladı. Sıvıç ve çocukları tamiratın ardından akraba ziyaretine gitti. Çatlak borudan sızan gaz saat akşam 20.00’de bomba gibi patladı. Patlama sonucunda mutfak ve oturma odasının dış duvarı çöktü. Oturma odasındaki koltuklar dışarı fırladı. Evin yan duvarını yıkan patlama sırasında, evde kimsenin bulunmaması olası faciayı önledi. Olayda, mucize eseri ölen ya da yaralanan olmadı.’
* * *
Çocuklar neden öldüler?
Çünkü bu toprakların kültüründe ‘bir hayat hiçbir şeydir’... Ve ‘hiçbir şeyin bir hayat olmadığı’ da söz konusu değildir... O nedenle yediden yetmişe ölür dururuz... Cansu’nun, kız kardeşi Ceren’in kahverengi çizmelerine sarılarak ağladığı o çok sarsıcı sahnenin ardındaki yedi ölüme yanarken... Buralardaki dehşet verici aldırmazlık kültürüne de lanet okudum... Keşke Andre Malraux bu toprakların da kültürü olsaydı:
‘Bir hayat hiçbir şeydir ama hiçbir şey bir hayat değildir.’
* * *
Belki de Malraux’yu filan bırakıp, kaba bir uyarı üzerinden gitmek lazım:
-Ölmek istemiyorsanız, kombilerinizi kontrol ettirin... Yedi çocuğumuzu yaktık, bari arkası gelmesin...