20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Ergenekon Davası Başlarken...


Çevik Bir’in Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu dönemdi. On yıl kadar önceydi. Türk Silahlı Kuvvetleri, gazetecileri Güneydoğu’da çatışma alanlarını gezdirmek amacıyla bir geziye davet etmişti. Davetli gazetecilerin çoğunluğu “Kürt Sorunu” konusunda devletin izlediği “terörle mücadele” anlayışına eleştirel yaklaşanlardandı.

Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak tüm gezi boyunca bizimle birlikteydi. Çok kritik çatışmaların olduğu bölgelere gidiyorduk. Bunlar arasında Dağlıca’ya yakın yerler de vardı. Helikopterlerle uçuyorduk. Genç helikopter pilotları PKK silahlarıyla düşürülme tehlikesinden söz ediyorlardı.

Siirt Ordu evinde bir gece geziyi düzenleyen subaylarla birlikte yemek yedikten sonra sohbet ediyorduk. Geziyi değerlendirirken görüş ayrılıkları nedeniyle tartışmalar oluyordu.

Bu tartışmalar sonunda Susurluk’a sıçradı. Susurluk kazası yeni olmuştu. Bu soruşturma sırasında adından sıkça söz edilen Veli Küçük Türkiye Büyük Millet Meclisi Susurluk Araştırma Komisyonu’na ifade vermeye gitmemişti.

Siirt ordu evindeki tartışma sonuna doğru sertleşti. Burada ayrıntısını anlatmamın mümkün olmadığı konular gündeme geldi. Özkasnak bu gerginlik içinde tartışmanın bir yerinde “Susurluk’u da bize mal ettiniz” dedi. Sanki bizler de sözleşmişçesine onun bu sözlerine şu tepkiyi gösterdik: “O zaman Veli Küçük’ü yargıya teslim edin.”
Türk Silahlı Kuvvetleri Veli Küçük’ü yargıya teslim etmediği gibi terfi ettirdi. O zaman ortaya çıkan bilgi ve belgeler konusunda da hiçbir işlem yapmadı. Veli Küçük, Susurluk’la kalmadı, emekli olduktan sonra da dikkat çekici “iş”lerin içinde olduğu mesajlarını verdi.

Hrant Dink’e, yazıları nedeniyle yargılanırken, mahkeme koridorlarında ağır saldırılar yapıldı. Mahkeme kapılarında omzunda pardesü, elinde tesbihle Veli Küçük duruyordu.

***

Veli Küçük’ün bir gün yargının karşısına çıkarılabilmesinin kolay olmadığını biliyordum. Üç buçuk askeri darbe öncesinde ve sonrasında yaşadıklarım, bu işlerin “devlet işi” olduğu konusunda beni yeterince eğitmişti. “Devlet işi”ni yapanı “devlet” korurdu. Bugüne kadar da korumuştu.

Ergenekon soruşturması, Hrant Dink cinayeti konusunda büyük bir hayal kırıklığı yaşanırken başladı. Küçük küçük başladı. Bir bomba deposu bulundu. Bir subay yakalandı. Bir süre sonra yeni soruşturmalar yapıldı, yeni tutuklamalar oldu.

Derken, soruşturma etkili isimlere doğru yöneldi. Etkili isimlere yönelmesiyle birlikte, bu soruşturma konusunda kamuoyunda bölünmeler oldu.

Bir kesim bu soruşturmaya “Ergenekon safsatası” adını takmayı tercih etti. Ayrım gözetmeksizin bu soruşturmanın başarısızlığa uğramasını, savcının “Şemdinli Savcısı”nın durumuna düşmesini istiyordu.

Orta yerde ciddi iddialar bulunuyordu. “Veli Küçük yargıya teslim” edilmişti. Veli Küçük Kocaeli Jandarma Komutanıyken, Sapanca civarında kaçırılıp öldürülen, sokaklarda kurşuna dizilen insanların ne katilleri, ne de kaçıranları bulunmamıştı. Herkes kim olduğu tahmin ediyordu, ancak dillendiremiyordu, bir kanıt öne süremiyordu.

Hrant Dink’in nasıl ölüme gittiğini, nasıl tehdit edildiğini, kimlerin bu cadı kazanının kaynattığını biliyorduk. Ancak, soruşturma bir yerde gelip duruyordu. Trabzon Jandarma Komutanı Albay Öz, ortaya çıkan onca bilgiye rağmen, ordudaki görevine devam ediyordu, tıpkı Veli Küçük gibi.

Türkiye, bir faili meçhul cinayetler ülkesi. Türkiye, bir yargısız infazlar ülkesi. Ülkemizin en değerli aydınları kurşunlara hedef olup yaşamlarını yitirdiler. Bir çoğunun katili, korunup kollandı. Katiller “vatansever” olarak karşımıza çıktılar, tehditlerine devam ettiler.

Ergenekon soruşturması, tarihimizde ilk kez, devlet içindeki çeteleşmeye ilişkin bazı ipuçları elde etti. İlk kez “Veli Küçük”ler tutuklanıp sorgulanabildi. Bu bir dönüm noktasıdır.

Şurası da bir gerçektir ki, devlet içindeki yapılanma köklü bir yapılanmadır. Bu nedenle bu davanın her şeyi aydınlatabileceğini düşünmek mümkün değildir. İp bir yerinden yakalanmıştır.

Şimdi davayla birlikte yeni bir süreç ve yeni bir mücadele başlayacaktır. Bazı kesimler davanın “fos”laması için bütün güçlerini kullanacaklardır. Böylece ip kopsun, olanlar karanlıklara gömülüp gitsin diye çabalayacaklardır.

Tek tek kim neyi, nasıl yaptı, bilmiyoruz. Bilmemiz de mümkün değil. Bu devletin içinde bir yerlerde bir şeyler vardı, henüz çözemediğimiz ve sökemediğimiz, işte onun ortaya çıkmasını, bir daha bu ülkenin çocuklarına kıyamayacak hale gelmesini istiyoruz.

Gidenleri hiçbir şey geri getiremez bunu biliyoruz. Bir yerden başlasın istiyoruz.

 

Oral Çalışlar/Radikal
Yayın Tarihi : 20 Ekim 2008 Pazartesi 10:17:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?