20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Her gün oruçlu!


Bayram arifesinde Başbakan’ın “Ramazan Bayramı’nın da adını değiştirdiler” hikayesine dönmek istiyorum.

Dönüm noktası olaylardan biri bu çünkü...

Yutulmadı!

“Şeker Bayramı” veya “Ramazan Bayramı”, her ikisi de yıllardır söyleniyor ve bugüne kadar da siyasi polemik konusu yapılmamış, sanki “Şeker Bayramı” diyenler “Ramazan’ı yeterince idrak etmeyenler”miş gibi toplumu bir kez daha din üzerinden bölmekte kullanılmamıştı.

Neyse ki bu konuda gelen mail ve yorumlar bile halkın din istismarı tuzağına artık kolayca düşmediğini gösteriyor. Bu çok sevindirici, çünkü insanların dinî duygularını provoke ederek, ortaya popüler olacak bir veya birkaç cümlecik atarak Başbakan’ın deyişiyle millete “çelik çomak oynatmak” ve onlar oyuna dalmışken ciddi, önemli yanlışları, yolsuzlukları gözden kaçırmak hiç değilse belki bundan sonra eskisi kadar kolay olmayacaktır.

Bu çok önemli, çünkü biz din tartışmalarına girip dikkatlerimizi “Ben çok dindarım, sen daha az dindarsın” çekişmesine yoğunlaştırırken birileri öte yanda hakkı olmayan arsaları, fabrikaları, ihalesiz petrol boru hatlarını, rafinerileri ve tabii 7 sülalelerine yetecek trilyonları küfeyle götürüyor.

Daha kötüsü, daha ucuzu bulunmayan böyle bir taktikle başarıya ulaşmasının kolay olduğunu, yıllardır bununla puan kazanabildiğini gördüğü içindir ki Tayyip Bey bir türlü bu ucuz istismardan vazgeçmiyor.

Türkiye’yi uluslararası bir utanca, ciddi bir imaj deformasyonuna sürükleyen en büyük bağış yolsuzluğunu yapanları bile koruyanlara, kendi ülkesinin medyası için boykot çağrıları yapanlar bile “ne kabadayı ama küfrü bastı mı mangalda kül bırakmıyor” diye sempatik görenlere her şeyi, her zaman yutturabileceğini umuyor.

GERÇEK ANLAŞILMALI!

Ama görünen o ki halk bu kez çok öfkeli ve hiç de yutmamış. Örneğin Suat Mutlu isimli okurumuz biz VATAN yazarlarının Kılıçdaroğlu ile Fırat arasındaki tartışmada belgeleri ortaya konan Menas şirketiyle ilgili hayali ihracat ve uyuşturucu kaçakçılığı olaylarına yaptığımız yorumları bile fazla yumuşak, fazla toleranslı bulmuş. Diyor ki:

“Belki inanmayacaksınız ama... Bizler zamanında aldığımız birkaç yiyeceğin hesapta fazla çıkan 5 kuruşun bakkala iadesini gördük. Götür onu geri ver uyarılarıyla büyüdük. Güzeli ve normali buydu... Güzel ülkemize, insanlarına ne oldu? (...)

Siz de umursamaz tavırlar içindesiniz ‘Ben anladım ama boş verin, olur böyle şeyler, biz başka yerlere bakalım’ diyorsunuz. Ne kadar yanlış.”

Bu okurumuz ve daha birçoğu tartışmadaki belgelerin araştırılmasını, iddialar doğruysa Dengir Mir Mehmet Fırat’ın gereğini yapmasını istiyorlar. Elçiye zeval olmazmış, ben de bu dileklerini duyuruyorum.

Bir başka okurumuz, Muammer Sokollu ise bu bayramın asıl doğru isminin ne olması gerektiğini yazmış:

“Şeker pancarının 2 YTL, bayram şekerinin 12 YTL olduğu ülkede Şeker Bayramı elbette olmaz. Ramazan Bayramı demek bile doğru değil, ORUÇ BAYRAMI demek, her gün oruçlu insanımıza daha yakışır!” diyor.

Sevgili okurlarım, hepinizin “Şeker” ve “Ramazan” bayramınızı en iyi dileklerimle kutluyorum.

***

“Mezar soyguncusu” demek de iftiradır!

Yine ondan bahsedeceğiz ama Dengir Mir Mehmet Fırat (isim de çok uzun DMMF olarak kısaltsak diyeceğim, kızacak) basın toplantısının sonunda Abdüllatif Şener için de hem hakaret, hem de muhatabına “müfteri” deme hakkı verecek bir iftira anlamına gelen sözler sarf etmiş.

“Bir partiden milletvekilisiniz, o partinin 4,5 yıl Başbakan Yardımcılığı’nı yapmışsınız, hiç çıtınız çıkmamış, parti kapatma süreci içinde mezar soygunculuğuna soyunuyorsunuz.”

Fırat, kendisiyle ilgili belgeli suçlamalara bile öfkelenir ve hakaretle cevap verirken, AKP’nin en güçlü zamanında siyaseti bırakıp çekilen Şener’e büyük haksızlık etmiyor mu, ayıp olmuyor mu?

Abdüllatif Şener siyasette de, ayrılırken de ve daha sonra da nezaket sınırlarını hiç aşmadan siyaset yaptı. Parti içindeyken de “Galataport”taki muhalefeti, 2005’te gazetelere manşet olan “hizmet sektöründeki yabancılaşmaya, özelleştirmelere dikkati çekerek yaptığı uyarılar, cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarındaki uyarıları ve genel tutumuyla hiç de “susan ve katlanan” bir siyasetçi değildi.

AKP o zaman istese onu disiplin kuruluna verip kolayca ihraç edebilir, diğer muhalif isimlere yaptıklarını yapabilirdi.

Ama yapmadı ve şimdi arkadan “çamur at izi kalsın” politikası izliyor ve elindeki büyük medya kesimiyle de onu yıpratma faaliyetine girişiyor.

Oysa birçok gazete Şener’in muhalif açıklamalarını, o AKP’de iken de haber yapmış, bunlara ait yorumlar yazarların köşelerinde yer almıştı.

Kısacası, bir siyasetçiyi yıpratmak bu tür hakaretlerle, iftiralarla böylesine kolay olmamalı.

Abdüllatif Şener “mezar soyguncusu” gibi çirkin bir benzetmeyi hiç de hak etmiyor. Tam aksine “gidişi gören, niyeti bilen birinin bu gidişine ve niyete ortak olmaktan zamanında kaçışı“nı anlatıyor bize!

Ruhat Mengi/Vatan
Yayın Tarihi : 29 Eylül 2008 Pazartesi 10:10:55
Güncelleme :29 Eylül 2008 Pazartesi 10:20:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?