2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

İstiklâl Mahkemesi'nden yağdanlığa...

YAZI yazmak kolay da ne yazacaksın, neyi yazacaksın?
Hani bir şarkı vardır, sevsem azarlar, sevmesem azarlar diye, bizimki de o hesap...
İnsanlar yaptıklarından sorumlu tutulurlar, ama gazeteci yazmadıklarının da hesabını verir.
Gülüp geçiyorsunuz değil mi?

* * *

1925’te Doğu’da Şeyh Sait İsyanı çıkar, cumhuriyet iki yaşındadır, hükümet İstanbul basınından şikâyetçidir. Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılır, yirmiye yakın gazete, dergi kapatılır, sahipleri, başyazarları, yöneticileri Ankara İstiklal Mahkemesi’ne sevk edilir, hemen hemen İstanbul basınının yarısı Ankara’da tutuklanır.

* * *

BUNLARDAN biri de Hüseyin Cahit Yalçın’dır, “Tanin” kapatılmış, kendisi Ankara’da yargılanmaktadır.
Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya, Hüseyin Cahit Yalçın’ı sorguya çeker:
“Siz kanun çıktıktan sonra, hükümeti protesto şeklinde siyasi yazı yazmaya karar verdiğinizi açıkladınız. Memlekette söz ve yazı hürriyetinin kalktığını, bu yüzden siyasi yazarlara veda etmek mecburiyetinde kaldığınızı ilan ettiniz. Memlekette irtica vardı, isyan vardı, kan dökülüyordu. Böyle bir zamanda niçin sustunuz?”
Dedik ya, böyle bir iştir bu iş işte; yazsan hesap sorarlar, yazmasan hesap sorarlar.

* * *

HÜSEYİN Cahit Yalçın cevap verir:
“Takrir-i Sükûn Kanunu çıkıyor, dediler, elzemmiş. Ben de bunu kabule mecburdum, sustum. Şimdi susuşum bir suç oluyor. Susma hakkım yok mu benim? (...) Böyle nazik bir zamanda bari hiçbir şey yazmayayım da hükümet rahat etsin dedim. İyi niyetle gazetemi siyasi durumdan çıkardım. Bununla hizmet ettiğimi sanıyordum. Oysa şimdi bu yüzden sorguya çekiliyorum. Hata yaptığımı görüyorum, çünkü gazeteyi büsbütün kapatmalıymışım.”

* * *

HÜSEYİN Cahit Yalçın ne derse desin İstiklal Mahkemesi kararını verir. Yalçın ömür boyu Çorum’a sürülür; Çorum’da iyi karşılanır, hatta Milli Eğitim Bakanlığı’na Fransızcadan tercümeler yapar, şapka devrimi ilan edilince de İstanbul’dan bir şapka getirterek giyer. Bir süre sonra da affedilir. İstanbul’a gelmeden önce Ankara’ya Başbakan İsmet Paşa’ya uğrar, Paşa şöyle der:
“Güçlü bir kalem ateş püskürerek yazıyordu. O sırada bizi nereye getireceğini bilmediğimiz bu kalemi serbest bırakamazdık. Ama artık geçmiş silinmiştir.”

* * *

1925-2009, yukarıda okuduğunuz olay seksen küsur yıllık...
İstiklal Mahkemesi Başkanı, Hüseyin Cahit Yalçın’a “Niçin yazı yazmayı bıraktın?” diye soruyor; kim bilir, belki de niyeti başka, “Yaz ki canına okuyayım!” demek istiyor.
Ama seksen küsur yıl sonra biri kalkıp başka şey istiyor. Bekir Çoşkun ile Melih Aşık’ın dün yazdıklarına göre, “AKP yağdanlığı” Fehmi Koru “Sorun Doğan Grubu ile değil, o grupta yazı yazan ve değişime direnen bazı yazarların işine son verilirse” diyormuş.
Seksen küsur yıl önce, astığı astık kestiği kestik, temyizi olmayan İstiklal Mahkemesi Başkanı’na bakın, bir de bugünün AKP yağdanlığına...
İstiklal Mahkemesi, yazarı, “Yazı yazmayarak hükümeti protesto ediyorsun” diye yargılıyor, günümüzün “yağdanlığı” ise “Bunlara yazı yazdırmayın” diye Aydın Doğan’a yol gösteriyor.
“28 Şubat”ta da o yoldan geçmek isteyenler Sayın Aydın Doğan engeline takılmışlardı...

 

Hasan Pulur/Milliyet
Yayın Tarihi : 25 Şubat 2009 Çarşamba 10:01:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?