26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Kazara

Hollanda’da düşen uçaktan sonra Mirgün Cabas dedi ki: “Dileyelim bundan sonra hiç kaza olmasın; olacaksa da Hollanda’da olsun.”
Mirgün’e bunu dedirten, hem Hollandalı yetkililerin kriz yönetimindeki ustalığı hem de -aslında gazetecilerin hiç memnun olmadığı- ketumiyetiydi.
Biz, kaza olmasın diye apronda deve keseriz; kaza olunca da hemen olay mahalline kamera sokar, kokpitte anons çeker, ölü ve yaralıları deşifre eder, kazanın nedenine dair bin bir rivayet üretiriz.
Oysa Hollanda’dan bırakın uçağın yakınından çekim iznini, ölülerin isimleri bile gelmiyordu.
Türk Ulaştırma Bakanlığı ve THY yetkilileri eski refleksle alelacele “Valla bizde bir suç yok. Zaten ölü de yok” açıklaması yaptılar.
O ana kadar eşlerinin, babalarının öldüğünü öğrenmiş olan kazazede yakınları, kim bilir bu desteksiz atış karşısında nasıl nafile bir umuda kapıldı.
Aynı dakikalarda Hollanda basını ölü sayılarını açıklarken Hollandalı yetkililer ısrarla, inatla sustu.
Bu suskunluğun değeri zaman içinde anlaşıldı:
Hollanda yasaları, ailelerin izni olmadan kazazedelerin isimlerinin deşifresine izin vermiyordu.
Kişilik hakları ve mağdur duyarlılıkları, basının ve kamunun haber iştahından daha fazla önemseniyordu.
Ailelerin de isteğiyle ölü isimleri ilk kez sır olarak kaldı.
Ölüm haberleri doğrulanınca THY yetkilileri “Yaralılar vardı; demek ki ölmüşler” demeye başladı.

* * *

Saatler geçtikçe kriz yönetimi konusunda daha da ilginç gelişmeler oldu.
Bizim Bakan kaza karşısında seçim gezisini kesmeye bile gerek duymazken, Hollanda’da havaalanının bulunduğu bölgenin valisi ve kriz masası şefi düzenli açıklamalar yaptı.
Basına hemen kazanın fotoğrafları ve görüntüleri ulaştırıldı.
İçinde sağlık, itfaiye, güvenlik ekiplerinin, teknisyenlerin, psikiyatrların olduğu 750 kişilik bir görevli grubu yardıma koştu.
Bir yandan kazazedelerle ilgilenirken, bir yandan kazanın nedenine dair titiz bir çalışmaya giriştiler.
Devlet ciddiyeti açısından hayranlık verici, basın faaliyeti açısından sinir bozucu bir temkinlilik içinde kaza nedeni ve yolcu isimleri konusundaki suskunluklarını sürdürdüler.
Hollanda’dan bilgi sızmayacağını anlayınca biz de kendi kaynaklarımızı seferber ettik; “Bizim emmoğlunun Ulaştırma’da kaynı varmış”, “Alandaki amir bizim tarikattanmış”, “Eski bir tanıdık, pilot çıkmış” diye diye kule ile uçak arasındaki konuşmaları derhal kaptık.
Resmi yetkililerden önce yayımlayıp yorumlattık.
Olayı çözme aşamasına yaklaştık.

* * *

Yıllardır Hollanda’da yaşayan dostum Uğur Mete, iki devletin ve iki toplumun farkını gösteren bir başka konuya dikkat çekiyor:
“Burada basının ve yetkililerin açıklamalarında hiç duygusal bir yaklaşım yoktu. Mesela ‘kahraman’ veya ‘suçlu’ aranmadı. Konuşan havacılar, kazayla ilgili olasılıkları dikkatle sıralarken teknik aksaklıkların yanı sıra insan faktörüne bağlı yanlışların da olabileceğini belirttiler. İnsanın işini iyi yapması, kahramanlık değil, gereklilik sayılıyor burada... Belki de ondan, uçak iyi bir iniş yaptığında Hollandalılar eşyalarını toplarken, biz pilotu alkışlıyoruz.”
“Kazara” her seferinde kendimizi de yeniden tanıyoruz biz de...

 

Can Dündar/Milliyet
Yayın Tarihi : 28 Şubat 2009 Cumartesi 09:05:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?