1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Minnet ve şükran


Bundan sonraki 10 Kasımları Atatürk’ü bize gönderen Allah’a şükür günleri olarak yaşamalıyız.

Ölümünün bile üstünden 70 yıl geçti 127 yaşına gelmiş ve hâlâ yaşıyor olamazdı.

Ne mutlu ona ki eserleri ve düşüncesi yaşıyor, kurtardığı ulus, hatta ilham verdiği Müslüman toplumlar, bu kahraman öndere duydukları saygı ve minneti, inkârcıları kahredecek bir açık yüreklilikle göstermeye devam ediyorlar.

Hayatın zorluklarından bunalmış halde olmasına rağmen bu halk, ona ve yaptıklarına yönelen sinsi inkârcılıklara isyan ediyor, şaşırtıcı bir bilgelikle tepki gösteriyor.

Atatürk sevgisi, Türklüğü aşan duygulardan besleniyor çünkü.

Pakistanlı Prof. Şerif el Mücahit’in yazdığı gibi Mustafa Kemal, kendilerine onurlu birer varoluş mücadelesinin yoluna çıkan bütün mazlum ulusların da önderidir.

Hint Müslümanları ona “İslâm’ın Kılıcı” adını takmışlardı.

Müslüman milletlerin ona duyduğu sevgi ve coşku, Halifeliği kaldırmasından sonra da artarak devam etmiştir. Çünkü Atatürk “evrensel İslâm İmparatorluğu hayaletini canlandırmaya çalışmak yerine Müslüman halkların ayrı ve egemen ulusal devletler” halinde yaşamasını öngörmüştür.

O bir dâhi idi... 

Atatürkçü düşünceyi, ülkemizi çağdaş akımlardan yalıtan bir engel olarak görenlerin aklına şaşmak gerekir.

Müsbet bilimin rehberliğinde çağdaş uygarlığa yürüyüşü hedef alan bir düşünce hiç ilerlemenin önüne duvar örer mi?

Kısacık ömrüne mucizevi askeri zaferler ve akıl almaz sivil devrimler sığdıran bu adam gerçek bir liderdir. Çünkü gerçek lider kendisini izleyenlere doğru şeyler yaptıran adamdır. Bu yüzden saldırıya uğruyor.

Mesele kusurlarının yeni keşfedilişi değil yeni dünya düzeninde Türkiye’ye biçilen role razı edilmesine engel olacak en sağlam kalenin Atatürk olmasıdır, o kale düşmeden Türkiye’ye istedikleri biçimi veremeyeceklerini bilmeleridir.

Atatürk yalnız birleştirici bir bayrak değildir Türk halkı için, aynı zamanda çağdaşlığa açılan büyük bir kapıdır.

Özgürlük ve bağımsızlık içinde ilerlemenin iki vazgeçilmez şartı, laik cumhuriyetin korunması ile ulusal birlik ve tekil devletin tehlikeye sokulmamasıdır.

Utanmak lâzım...

Atatürk şunları demişti:

“Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, Trakyalı, Makedonyalı hep bir ırkın evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır.”

“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki (...) Din simsarlarına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir.”

Dikkat ettiyseniz ırkçı bölücülük ve dinci aşırılık yükseldikçe Atatürk’ü aşağı çekme çabaları da aynı oranda artış gösteriyor.

Eskiden heykellere saldıran cahil ticaniler vardı şimdi okumuş yazmış insanlar anılarda, arşivlerde açık arıyorlar.

Şu anda kullandıkları uyuşturucu “İnsan Atatürk’ü bulmak”...

Belki yardımımız olur diye evlâtlarını Gelibolu’da yitiren Avustralyalı ve Yeni Zelandalı ailelere gönderdiği mesajı hatırlatalım:

“Oğullarını uzak ülkelerden buraya gönderen anneler, siz de gözyaşlarınızı silin. Oğullarınız şimdi bizim bağrımızda huzur içinde yatıyor. Canlarını bu ülkede kaybederek onlar artık bizim de evlâtlarımız oldu.”

Atatürk’ü, sıradan insanların bulunmadığı yerlerde aramak lâzım.

O bizim ulusal güvencemizdir.

Onun zarar görmesi şartına bağlı bütün düşmanlıklar yenilmeye mahkûmdur!

Güngör Mengi/Vatan
Yayın Tarihi : 10 Kasım 2008 Pazartesi 10:01:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?