Engin Çeber’i polis, siyasi bir dergiyi dağıtırken yakalayıp İstinye Karakolu’na götürdü.
Tarih 28 Eylül’dü.
Sorgulama, tutuklanma derken 29 yaşındaki bu genç adam 10 Ekim’de Metris Cezaevi’nde komaya girdi, kaldırıldığı hastanede de öldü.
Adalet Bakanı Şahin, cezaevinde işkence görerek öldüğü belli olan Çeber’in yakınlarından dün “devlet ve hükümet adına özür” diledi.
Tutukluyu görmeden sağlık raporu verdiği anlaşılan doktor dahil 19 görevlinin açığa alındığını açıklayan Şahin’in bu yaptığı, Deniz Feneri soygunlarına “Bana ne ya!” tepkisini gösteren bir siyasetçiden beklenmeyen bir jestti:
“Böyle bir olayın meydana gelmesinden dolayı Adalet Bakanı olarak büyük üzüntü duyuyorum. Devlet ve hükümetim adına yakınlarından özür diliyorum.”
Bizim siyasetçiler, ikbal koltuklarına ilâhi irade ile geldiklerini zannediyorlar. Tuhafı, demokrasinin yozlaşmasına sebep olan bu kibirli tutumlara alışan çoğunluk da Bakan’ın özür dilemesini büyüklük göstermek sayarak takdir ediyor.
Bu yanlış. Doğru olan, böylesi ağır bir vebali, siyasi sorumlu her kimse onun yüklenmesidir. O da Bakan’ın istifa etmesi, işlenen insanlık suçunu hele hele devlete asla bulaştırmamasıdır.
Adalet Bakanı, işkenceli bir ölüm nedeniyle devlet adına özür diliyorsa suçu devletin işlediğini kabul ediyor demektir. Buna hakkı yok!
Çünkü devletin yasaları, işkenceye en ağır cezayı öngörmüş, önlemek için her tedbiri almıştır.
“İşkenceye sıfır tolerans” diye yalan söyleyen bir iktidar varsa onun döneminde savcıların önüne sanıklar beraberinde doktor raporları da götürülmüyorsa ve bir cezaevinde mafyaya silâh taşımakla suçlanan gardiyan başka bir cezaevine gönderiliyorsa devlet niye “pardon” desin?
Neden başarısız bir iktidarın iftirası ile “işkenceci devlet” damgası yesin?
Ama anlatamazsınız.. Kendisini devletten daha yukarda gören zihniyete istifanın erdemini kabul ettiremezsiniz.
Onun için “Her toplum lâyık olduğu şekilde yönetilir” özdeyişini anımsayarak sabır göstereceğiz!
Bekliyoruz...
Taraf Gazetesi dün Aktütün sınır karakoluna yönelik saldırı konusunda vahim bir iddia ortaya attı.
Gazeteye göre gönderilen istihbarat bilgileri sayesinde Genelkurmay’ın bu baskından bir ay önce haberdar olması gerekiyordu.
Bu kadar da değil.. İddiaya göre insansız hava aracı, saldırının gerçekleştiği 10 Ekim günü sabah saat 9.35’ten itibaren teröristlerin hazırlıklarını yansıtan görüntüleri Genelkurmay’a geçmişti.
Taraf Gazetesi, haberinin dayandığı Asayiş Kolordu Komutanlığı’na ait raporun Genelkurmay tarafından olay sonrası yapılan açıklama ile ciddi olarak çeliştiğini öne sürdü.
Bu iddialara dün geç vakte kadar Genelkurmay’dan herhangi bir tepki gelmedi.
Gazete daha önce de 13 askerimizin şehit olduğu Dağlıca baskını ardından benzer iddialar ortaya atmış, elde ettiği istihbarat raporuna dayanarak bu baskının 9 gün önce Genelkurmay’a bildirildiğini öne sürmüştü.
Gerçekleri öğrenmeye vatandaş olarak ihtiyacımız var. Hakkımız var. Çünkü kamuoyunun gösterdiği dikkat, bu mücadelenin hatalardan arınmasına yardımcı olacaktır. Bu yayınların kötülük olduğunu iddia etmek gerçekçi değildir.
Unutulmasın, Türk milleti Kurtuluş Savaşı’nı bile sorgulayan bir meclisin idaresi altında kazandı.