25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Sabrın sonu


Ergenekon soruşturması”nda “sanık hakları”nı savunanlara “Sen darbecileri mi savunuyorsun?” diye soruluyordu. Artık o sorunun anlamı kalmadı

‘Ergenekon soruşturması’nda bu, ‘10’uncu dalga...’ ‘Birinci dalga’dan itibaren, iddiaların sonuçlarının ne olacağını bekliyoruz. Yani, bir buçuk yıla yakın zamandır...
Süreç, çok ilginçti: Suç iddiaları, önce bazı gazetelerde yer alıyordu. Sadece suç iddiaları da değil. Haklarında soruşturma açılanların, o iddialarla hiç ilgisi olmayan özel telefon konuşmaları, bilgisayar kayıtları, notları da...
Özel konuşmalar ve belgeler, telefonların dinlenmesi ve evlerin aranması sırasında, soruşturma mercilerinin eline geçmişlerdi. Bunların kamuoyuna yansımasıyla (veya yansıtılmasıyla), haklarında soruşturma açılanlara karşı olumsuz bir hava estirilmek istendiği belliydi.
O olumsuz havanın altında kalanlardan çoğu, haklarındaki yayınlara hemen cevap verme imkânından yoksun kaldılar. Çünkü önce gözaltına alındılar, sonra tutuklandılar. Ve birçoğunun tutukluluğu aylar ve aylarca sürdü. Bazısınınki bir yılı aştı.
Onların haklarının, başkaları tarafından korunması imkânı da, yok denilecek kadar azdı. Çünkü, ‘terörle mücadele’ kapsamında alınan ‘gizlilik’ önlemleri ve diğer nedenler, bunun gerçekleşmesini büyük ölçüde sınırlıyordu.

***

Diğer nedenler arasında, ‘Sen darbecileri mi savunuyorsun’ sorusu vardı.
Mesela: Bu kadar çok ve uzun süreli ‘tutuklama’lara niçin gerek olduğunu soracak olsanız, o soru çıkıyordu karşınıza... Devamı da şöyle geliyordu:
- Bırakınız efendim, sonuna kadar gidilsin... Gözaltına alınsınlar, tutuklansınlar... Yaptıkları neyse, hesabını versinler...
- İyi de... Tutuklama niçin yapılır?.. Hukukun kuralı da odur: Şüphelinin ya delilleri karartma ihtimali olacak, ya da kaçma ihtimali... Ki, tutuklanması gerekli olsun... O ‘dalga dalga’ baskınlar bir yıldır sürüyor. Bir yıl içinde artık karartılacak delil mi kalır? Gerçekten suçlu olanlar varsa, o ‘dalga’lar arasında ‘delil karartması’nı çoktan tamamlamışlardır.
- Ama kaçabilirler... Baksana, gözaltına alınacağını anlayınca yurtdışına gidenler var...
- Mahkemelerin yurtdışına çıkmayı, yasaklama imkânı da var, dışarıda olanı getirtme imkânı da var... Bu çağdaki ileşitim ve ulaşım imkânları içinde, hem de herkesin tanıdığı insanların, uzun süre gizlenme imkânları var mı? Örnekleri malum: dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, eğer istenirse suç örgütü reisinden, eski bakanına kadar herkes getirtilebiliyor, mahkeme önüne çıkarılabiliyor. (Ancak istenmezse, getirilmiyor, mahkeme önüne çıkarılmıyor, bazı diğer örneklerdeki gibi)...

***

Bunun gibi diyaloglar sürdü gitti, Ergenekon soruşturmasının tüm ‘dalga’ları boyunca...
Ama, o “dalga”lar sırasında hukuka uygun davranılmasını isteyenlere karşı, bir çeşit ‘mahalle baskısı’ halinde sorulan ‘Sen darbecileri mi savunuyorsun?’ sorusu ve ‘Bırakın sonuna kadar gidilsin’ uyarısı da sürdü gitti.
Ve, yazarlar ve politikacılar dahil, çok kimse, o süreci ‘peki sonuna kadar gidilsin’ sabrı içinde ‘sessizlik’le izledi.
Gerçi yasalarımızda bir de, soruşturma ve dava sürecini etkileyecek yayınlar yapmama kuralı vardı. Ama o kural, en başta bazı gazetelerin sanıklar aleyhinde yaptığı yoğun
yayınlar karşısında, yürürlükten kalkmış gibiydi.
Sanıkların hakları konusundaki ‘sessizlik’te asıl, ‘Darbecileri mi savunuyorsun?’ sorusunun etkisi vardı... Kimse ‘darbecileri savunuyor’ gibi bir suçlama karşısında
kalmak istemiyordu.

***

Peki, işin esasına gelelim:
Ergenekon soruşturmasının çeşitli ‘dalga’ları sırasında gözaltına alınan veya tutuklanan sanıkların tümüyle, örgütlü birer ‘darbeci’ olduklarını kanıtlayacak bir gelişme oldu mu?
Öyle bir gelişme olduğu izlenimi ortaya çıktı mı?
Darbeciliğin bugünkü Ceza Kanunu’ndaki tarifi şu:
Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek...
O amaçla kurulan örgütün yöneticisi olanların cezası ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’...
Hazırlanan ilk iddianamede de zaten, 86 sanığın bir kısmının o suçu işlediği öne sürülüyor. Yöneticilerinin de o cezaya çarptırılmaları isteniyor.
Ama o iddianameyle açılan davada, bunu kanıtlayıcı bir gelişme olduğu izlenimi var mı?
Davanın ilk grubundaki sanıklarla ilgili duruşmaların 37’incisi tamamlandı. Bu duruşmalarla ilgili haberler, gazetelerde yayımlanıyor. Yazılanları okuyorum. Duruşmaları izleyen gazeteci arkadaşlarla konuşuyorum. Şimdiye kadar öyle bir gelişmenin farkında olana rastlayamadım.
Davanın 2 bin 500 sayfalık iddianamesinde ve binlerce sayfalık eklerinde yazılı olanları okuyanlar, zaten sanıkların çoğu arasındaki ‘örgütsel ilişki’lerin ne olduğunu anlayamamıştı. Duruşmaların şimdiye kadarki bölümü de onu anlamayı kolaylaştırmış değil.
Kaldı ki, duruşmaları süren davanın dışında, bir de, haklarında henüz dava da açılmamış, iddianame de yazılmamış olan, bir kısmı da tutuklu olan çok sayıda şüpheli var. Onlar hakkındaki suç iddialarının ne olduğu, hâlâ belli değil...
Dün, evlerine baskın yapılıp, Emniyet’e götürülenlerin durumunu ise hiç bilmiyoruz. Anlaşılıyor ki, niçin evlerinin arandığını ve niçin emniyetçe alınıp götürüldüklerini, henüz onlar da bilmiyor. Veya en azından, o işlemler sırasında bilmiyorlardı. Avukatları da bundan şikâyet ediyorlar, yasalara aykırı işlemler yapıldığını söylüyorlardı.

***

Bütün bu manzara karşısında, tabii, ‘Darbecileri mi savunuyorsun?’ sorusunun inandırıcı bir tarafı kalmıyor.
Onun yerine:
‘Sen neye dayanarak söylüyorsun o 150’ye yakın kişinin darbeci olduğunu?’ sorusu, anlam kazanıyor.
Bir kısmı birbirini de tanımayan, bir kısmının siyasal görüşlerinin, kişisel görüşlerinin çok farklı olduğu bilinen 150 kişinin... 86’sı şu sıradaki davanın duruşmaları sırasında yargılanan, geri kalanı da, haklarında iddianame yazılması beklenen 150 kişinin...
‘Hepsi hesap versin... Sonuna kadar gidilsin’ telkinine karşı da bir başka soru ortaya çıkıyor.
“Evet, sonuna kadar gidilsin de, o ‘son’a ne zaman varılacak?..”

***

Bu satırları yazdıktan sonra, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın basın toplantısı başladı. Davanın ‘hukuki dava’ olmaktan çıkıp bir ‘siyasi dava’ haline geldiğini söyleyen Baykal, bunu, bugünkü iktidarı eleştirenlere karşı bir ‘intikam operasyonu’ olarak niteledi. Ve bunun sorumluları hakkında ağır eleştirilerde bulundu.
Böylece Ergenekon soruşturmasıyla ilgili ‘sabır’ ve ‘sessizlik’ süreci, ana muhalefet partisince de sona erdirilmiş bulunuyor.

Ve bu soruşturma, bundan sonra, daha birçok yönüyle tartışılacağa benziyor.

Altan Öymen/Radikal
Yayın Tarihi : 8 Ocak 2009 Perşembe 10:19:53
Güncelleme :8 Ocak 2009 Perşembe 10:26:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?