26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Şanssız THY

Amsterdam’a giden THY uçağının düşmesi nedeniyle dün üzüntülü bir gün yaşadık.

Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar dileriz.

Havacılık, teknik bilgi ve disipline en bağımlı, dünyanın en zor işi. Bu işi bizde her olan biteni “takdir-i ilâhi” diye açıklamaya şartlanmış insanların yürütüyor olması, temel yanlışımızı ortaya koyuyor.

Kaderin her olayı yönettiğine inananları ikna etmek kolay değil ama yine de düşünmek lâzım:

Niçin böyle üzücü kazalar daha çok bizim başımıza geliyor?

Uçak kazalarından pek azının gerçek nedenini öğrenebiliyoruz. İhtimal, dünkü de aynı karanlığa karışacak.

Oysa ısrarla kovalamak lâzım: THY yönetimine egemen olan kaderci zihniyet teknik bakımın ve eğitimin sürekliliği ilkesine bağlı kaldı mı?

Bu mecburiyetleri hafife alan yaklaşımlar hanidir eleştiri ve endişe konusu oluyordu. Dünkü kazada bakım ve eğitim eksiğinin payı var mıdır?

Havacılık, disiplin zaafına tahammülü olmayan bir alan.

THY sinema oyuncusu Kevin Costner’in oynadığı pahalı reklâmlarla kârlı ve başarılı bir sezona hazırlanıyordu.

Oysa insanların aklında şimdi, Kevin Costner’ın yerinde olma isteği değil, üstünde THY yazan bir uçağın üçe bölünmüş görüntüsü kalacaktır.

Kafaları değiştirmek, her makamda “mutlaka bizden biri olacak” inadından vazgeçmek lâzım.

Apron’da deve kesen yöneticiyi siz ödüllendirip Londra’ya tayin edebilir, hacdan döndüğünü dış hat terminalinde terlikleriyle gezerek belli eden birini de THY’nin başına genel müdür yapabilirsiniz...

Ama geri tepiyor işte; işin tabiatı onaylamıyor yaptığınız seçimi. Reddediyor!


Tayyip Bey’in seçimi

Başbakan, CHP liderine “İşsizliğe çözümlerini açıkla, yerine getirmezsem siyasi bırakırım” diye çağrı yapmıştı.

Deniz Baykal da hemen bu çağrıyı 7 öneri sunarak cevapladı.

Sürekli kavga ve kutuplaşma üreten siyaset, sorunlara çözüm arayan bir mecraya nihayet girmeye mi başlıyordu?

Bu sorunun yansıttığı ümit, gerginlikten yorulan gönüllerimizi tam aydınlatacakken Başbakan dün Afyonkarahisar’dan savurduğu güllelerle ümitleri yerle bir etti. Her şey eski haline döndü.

Oysa düşündüğü tedbirleri ortaya koymasını Baykal’dan kendisi istemişti. Ama sonra “bana akıl veriyor” diye ona öfke saçtı “sen git de işine bak” diye bağırıp çağırdı.

Bunları, krizin bizi teğet geçtiğini zanneden ve tedbir almayı ihmal eden tek OECD ülkesinin Başbakanı olduğunu unutarak söylüyordu. Halbuki çağrısına cevap verdiği için Baykal’a teşekkür etmesi, en azından önerilerini inceleteceğini belirtmesi gerekirdi.

İstediği şeyin uygar diyalog olmadığı ortaya çıkmıştır. Gerginlikten beslendiğine, mağdur görünüp öfke saçmanın daha çok prim sağladığına inandığı için, siyaseti yumuşatma fırsatına tekme atmıştır.

Çünkü önündeki seçeneklere sadece “kaç oy getirir” hesabı ile bakıyor.

Dün ekonomide çok iyi olduğunu iddia etmiş, kendisine yetişmesi için Baykal’ın kırk fırın ekmek yemesi gerektiğini söylerken coşkuya kapılıp uzak olmayan bir gelecekte dış ticaretimizi dolar, avro, yen gibi yabancı paralarla değil Türk Lirası ile yapar hale geleceğimizi savunmuştur.

Alıştığımız siyasete döndüğümüze göre bugün Baykal’ın ne diyeceğini tahmin edebiliriz:

“Atma Recep din kardeşiyiz” diyecektir!

“Tüm vizyonu bir sonraki seçimle sınırlı” siyasetçilerle yaşamaya mahkûmiyetimiz sürüyor...
 

Güngör Mengi/Vatan
Yayın Tarihi : 26 Şubat 2009 Perşembe 09:04:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?