31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Tuz... Tuzla... Tuzlayayım da kokma sen...


Neyse ki meteoroloji, “öldürmeyi ve öldürülmeyi” sürekli överek tamtamlaştıran, tuzu kuru siyasetçilerle “hempa-ayakdaş”larının etkisi dışında...
* * *
Ekim ayının son haftasında güneşli bir gün.
Güneşin, ne Türkiye’de 2 YTL’ye doğru kanatlanan dolar umurunda, ne Ergenekon davası, ne de Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeleri.
* * *
Bir derginin hazırlandığı bir salonda ise gencecik meslektaş kızlar, yaşlarını siliyorlar gözlerinin; işten çıkarılmışlar.
* * *
Keşke onlar da “kalem” emekçiliğine özenirlerken, aynı emekçiliğe özenmiş eski kuşakların yaşam öykülerini biraz merak etselerdi; pantolonunu, kemeri olmadığı için iple bağlayan Reşit Halitleri, Burunsuz Tevfikleri, savcı kıskaçları arasında solup gitmiş Suat Dervişleri, Neriman Hikmetleri, Naci Sadullahları vs...
* * *
“Onlar geçmişte kaldı” umursamazlığı, beklenmedik bir anda göz yaşı sildirebilir kalem emekçiliğine özenmiş gencecik insanlara.
* * *
Ekim ayının son haftasında güneşli bir gün.
ABD başkanlık seçimlerinde şansını artırmış görünen Barack Obama’nın, Türk dostu olup olmadığı konusundaki fasarya tartışmaları bir yana bırakıp, Tuzla’ya kadar uzanmak geldi içimizden.
* * *
Kıyı yolundan gelip geçen arabalarda, bilmiyorum kimsenin “tuz”un kimyasal formülünü hatırlamak gereğini duymuş olan var mıydı?
“Tuz”un okuldayken öğrendiğimiz kimyasal formülü “NACL”, sodyum klorür...
* * *
Tuzla’nın adı da, neden Tuzla’ydı ki?
Bendeniz çocukken, dedem giderdi Tuzla içmelerine. Tuzla içmeleri mide hastalıklarına iyi geliyordu.
* * *
Tuzla içmelerindeki gazozlu su tuzluydu.
Sonradan öğrendiğime göre de, deniz suyu karıştığı için tuzlucaymış İçmeler’in suyu.
O nedenle o yöreye Tuzla adı verilmiş.
* * *
Tuzla’da eski dost Selanik göçmeni Balıkçı Mustafa’nın, şıkıdımlıktan uzak çardak altı masaları.
* * *
O masalarda, “93 Muharebesi”nde Bulgaristan’daki “İslimye” kasabasından ailesiyle birlikte 7 yaşında İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış babaannemin, sık tekrarladığı bir sözü hatırlamak:
- Tuzlayayım da kokma sen!
* * *
Küresel ekonomik krizin, Türkiye’yi tanjant geçeceği iddia edildiğinde, cuk oturmuyor mu babaannemin sözü:
- Tuzlayayım da kokma sen.
* * *
Başbakan Şükrü Saracoğlu da, kendisine aklının yatmadığı bir öneri yapıldığında:
- Masanın altına bak, derdi.
Ve masanın altından, iki parmağı arasına sokulmuş baş parmağıyla yumruğunu sallardı.
* * *
Bilmiyoruz o tarihlerde; Bayar, Menderes, Köprülü, Koraltan da duygusal olarak aynı jesti mi yapıyorlardı Şükrü Saracoğlu’na?
* * *
Ergenekon davasıyla, Anayasa Mahkemesi gerekçelerinin neden olduğu tartışmalar...
Bir de dünkü gazetelerde haberleşmiş bir rüşvet iddiası vardı; İzmir Cumhuriyet Savcısı, adliyedeki bir hâkimin odasına dinleme cihazı koydurtarak, rüşvet aldığını belgelemiş ve bir çeşit “suçüstü” yapmış.
* * *
Gerçi “rüşvet” bizde, yüzlerce yıllık bir gelenek.
16’ncı yüzyılın ünlü Azeri şairi Fuzuli de, Nişancı Ali Paşa’ya yazdığı mektupta şöyle demiyor muydu:
- Selam verdik rüşvet değildür deyu almadılar.
* * *
Geleneklerimize göreneklerimize sahip çıkma sloganlarının şıngırdadığı bir dönemde; “rüşvet”i de, ister istemez doğal kabul etmek mi, gerekiyor acaba?
* * *
Tuzla’da ince doğranmış kırmızı lahana, rendelenmiş havuç ve domatesten şöyle tablolaşmış bir salata tabağı ve taptaze ufacık zeytinyağlı limonlu karides tabağıyla, bir de küçük bir sele zeytini tabağı...
O gün tutulmuş, tavada hamsiler de gelince...
* * *
Bir türlü “gelişmiş” olamayan bir ülkedeki, Şarklı ve kanlı bir politika hengamesinin dışında; bir AB vatandaşıymış gibi oluyorsun adeta...
* * *
Ve yine de bir halk deyimi uzatıyor parmağını masaya:
- Et kokarsa tuz vurursun, tuz kokarsa ne ola...
* * *
Tuzla... Tuzla’daki villalar, parklar, bayraklar, lokantalar...
* * *
Tuzla da dahil, İstanbul’da kim biliyor ki, oturduğu semtin adının nereden kökenlendiğini...
* * *
Örneğin yıkılacağı söylenen koskoca Haydarpaşa Garı...
Oraları vaktiyle, III. Selim’in sadrazamlarından Haydar Paşa’ya ait bir arazi olduğu için, adı Haydarpaşa...
* * *
Masadaki tuzluğu ister misiniz?
Ola ki siyasetçi nutuklarını dinlerken, ihtiyaç duyuyorsunuzdur ona ve şöyle demeye:
- Tuzlayayım da kokma sen!

Çetin Altan / Milliyet
Yayın Tarihi : 25 Ekim 2008 Cumartesi 10:36:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?