29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

28 ŞUBAT'IN MEYVESİ DENİZ FENERİ SKANDALI

Deniz Feneri davasını izlemek için birkaç gündür Frankfurt’tayım. Davanın detaylarını çarşamba günü okudunuz. Ancak o detaylar kadar davayı buraya getiren süreci de anlamak şart. Bu yüzden Almanya’da olduğum süre içinde oradaki ‘gurbetçiler’, siyasetçiler ve din uzmanları ile görüştüm. Ve ortaya bir resim çıkardım:

* * *


Bugün Deniz Feneri skandalının ilk tohumlarını 28 Şubat sürecinde aramak yanlış değil. O dönemde ‘İslamcı’ olarak etiketlenen ve yüzlerine kapılar çarpılan bazı çevreler mecburen Türkiye dışına çıktılar. Ve yakınları dolayısıyla geldikleri yer Almanya oldu.

* * *


Türkiye’de kendilerini ifade edecekleri bir mecra kalmamıştı. Seslerini duyuramıyorlardı. Bir platforma ve paraya ihtiyaç vardı. Bu para, reklamla vs gelmiyordu o dönem. Hem Türkiye’nin ekonomik koşulları kötüydü hem de onları destekleyen yoktu. İşte böylece Kanal 7 Almanya kuruldu. Kurulur kurulmaz da Tayyip Erdoğan’ın sesi oldu. Erdoğan ve çevresi Türkiye’de bir medya yaratamamışlardı kendilerine ama Almanya’da istediklerini başarıyorlardı.

* * *


Zamanla Kanal 7 Türkiye’de de güçlendi. Almanya’dan para gelmeye başladı. Sonra medya ayağı genişledi. Yeni Şafak ve Zaman da benzer bir gelişim takip etti.

* * *


Kısacası Deniz Feneri üzerinden toplanan paralar İslami çevrelerin seslerini duyurmaları için kullanıldı. Zamanla Türkiye’ye de aktarılan paralardan yine aynı medya yararlandı. Benim gördüğüm kadarıyla AKP’nin Deniz Feneri davası ile ilgisi bu yoldan. Yani doğrudan bir para yok ortada ama partiyi bugünlere getiren altyapının sağlanması için ciddi bir destek var.

* * *


Bu yüzden olsa gerek, salı günkü çok önemli davada maalesef hükümetten kimse yoktu mahkemede. Oysa Tayyip Erdoğan dava ile ilişkisi olmadığını ileri sürüyorsa Türkiye’yi ilgilendiren davaya gözlemcilerini göndermeli. Davayı izleyen, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi “eğer Erdoğan ima ettiği gibi bir Müslüman ise Müslümanlar’ın paralarını sömüren çevrelere karşı durmalı.” Sessiz kaldıkça tarafsızlığını yitiriyor.

* * *


AKP adeta davaya karşı cephe alıyor. CHP’nin Ergenekon davasına karşı takındığı tavrın bir benzerini takınıyor. Bu yüzden de kafalarda partisinin masumiyeti ile ilgili soru işaretleri yaratıyor.



Sadaka kültürü

Deniz Feneri davası ile birlikte tartışmamız gereken bir kavram var: Sadaka. Bu kavram bizim ruh halimizle, beklentilerimizle ve hayat anlayışımızla yakından alakalı.

* * *


Sadaka vermenin İslam’da yerinin olması bizim bu kavrama aşinalığımızı açıklasa da yeterli değil. Özellikle Avrupa’daki Türklerin hayırseverliğini anlamak için İslam’da nafile kabul edilen sadakanın ötesine geçmek şart.

* * *


Birkaç gündür Almanya’daki Türklerle birlikteyim. Hikâyelerini dinliyorum. Birinci kuşaktan üçüncü kuşağa kadar farklı çevrelerle sohbet ediyorum. Sürekli yaptıkları yardımlardan bahsediyorlar. Derneklere, Diyanet’e...

* * *


Bu ‘hayırseverlik’ salt dindarlıkla açıklanabilir mi? O insanlar iyi, bizler kötü kalpli miyiz? Neden buradaki herkes muhtaçlara yardım yaparken ben ve çevremdekiler anca kendimizi besliyoruz? Biz mi benciliz, yoksa onlar mı enayi?

* * *


Sanırım ‘gurbetteki Türkler’in muhtaçlara yardıma daha eğilimli olmalarının altında üç sebep var: Birincisi, zaten Türkiye’de ihtiyacı olan akrabalarına sürekli yardım yapmaları, ‘kazandığını paylaşma’ kavramını onlar için otomatikleştirmiş. İkincisi, ‘uzakta’ olmanın verdiği yabancılaşma korkusu onları din ve âdetlerine daha çok bağlamış.

* * *


Üçüncü sebep ise vatanından uzak olmayı büyük bir fedakârlık olarak gören bu insanların karşılık olarak kendilerini ‘güçlü’ hissetme ihtiyacı duymaları. Güç de para ile ölçülüyor. Bu sebeplerle gurbettekiler ‘orada olma’yı içselleştirmek için birer hayırsevere dönüşüyor.

Nagehan Alçı / Akşam
Yayın Tarihi : 12 Eylül 2008 Cuma 09:51:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?