Acil eylem planı
BİR: AKP iktidarının önde gelen isimleri, "getto psikolojisi"ni terk etmelidir.
"Getto hayatı" şöyle bir şeydir:
Kendini içe öyle bir kapatırsın ki, etrafında sadece kendin gibi düşünen ya da kendin gibi yaşayan insanlar olur.
Bu durum, iki türlü yanılsamaya yol açar: Bir yandan "kendin gibi olmayanlara aşırı güvensizlik" hissederken, bir yandan da "kendin gibi olanlara aşırı güven" duyarsın. Ayrıca...
"Getto psikolojisi", adama, "Ezici çoğunluk bizden yana. Millet benim arkamda" türünden bir yaklaşımın aldatıcı coşkusunu ve özgüvenini yaşatır. Sonra...
Bir gün Ankara caddelerini dolduran on binleri görünce...
Senden farklı düşünen ve yaşayan insanların nasıl da çok ve nasıl da öfkeli olduğu gerçeğiyle karşılaşıverirsin.
Kısacası:
İktidarın başındaki isimler, "Millet benim arkamda ve benim gibi. Diğerleri bir avuç seçkinci azınlık" yaklaşımını bir tarafa bırakıp, "Milletimin bir kesimi şöyle düşünürken, bir kesimi böyle düşünüyor. Milletimin bir kesimi şöyle yaşarken, bir kesimi böyle yaşıyor. Madem ki tek başına iktidarım, o halde dengeyi korumak benim görevim" demelidir.
* * *
İKİ: Bülent Arınç, çok acil oto-kontrolünü devreye sokmalıdır.
"Laiklik" gibi en tartışmalı alanda "siyasi manifestolar" falan yayınlamak tarzında işlerden vazgeçmelidir.
"Meclis Başkanlığı" makamının, biraz da "siyaset üstü temsil makamı" olduğunun idrakinde olmalıdır.
"Meclis Başkanlığı" gibi sembolik yönü hayli kuvvetli bir makamda bile toplumsal kutuplaşmanın tarafı gibi davranan bir siyasetçinin, Cumhurbaşkanlığı makamına kendisini yakıştırıyor oluşunun, toplumun bir kesimi üzerinde ne tür etkiler yaratabileceğini tartmalıdır. Ayrıca...
Günde üç demeç patlatma alışkanlığını da bir tarafa bırakmalıdır. Özellikle duyarlılıkların en üst noktaya ulaştığı bir günde, ayaküstü ve tartışmalı demeçler vererek yangına körükle gitmek yerine, "yatıştırıcı" bir rol oynamaya çalışmalıdır.
Bunun nasıl yapılabileceği konusunda bir fikri yoksa biraz susmayı ve kendisini unutturmayı denemelidir.
* * *
ÜÇ: AKP yetkilileri, özellikle "türban" konusunun bu ülkede, çok önemli bir "provokasyon zemini" oluşturduğunun farkına varmalıdır.
Şöyle bir örnek verelim: İsveç gibi bir ülkede yeryüzünün bütün anlı şanlı ajan provokatörleri bir araya gelse, türban konusunda bir provokasyona imza atamazlar.
Ama...
Bizde "en acemi kışkırtıcı" bile türban konusunda ülkeyi ateşe atacak her türlü provokasyonu başarıyla gerçekleştirebilir.
Çünkü bizde türban karşıtlığı, sanılanın aksine, toplumsal bir taban tutmuştur.
Nasıl türbanı hararetle savunanlar varsa, en az onlar kadar hararetle karşı çıkanlar vardır.
"Ortadakiler" ise, hangi duyarlılık kaşınırsa ona göre tutum almaktadır.
Durum bu kadar hassastır ve bu yüzden "toplumsal uzlaşma" vurgusu ısrarla ve inatla sürdürülmelidir.
Vakit’e ihtarname
SAYIN Vakit gazetesi yöneticileri...
Gazetenizde, fotoğraflarımı yayınlayıp, "Ahmet Hakan şaşırdı" ya da "O artık bizden değil" tarzında başlıklarla çeşitli kritiklere yer vermektesiniz.
Benim yaşam biçimim ya da hayata bakışımla ilgili olarak "dini açıdan" değer hükümleri ortaya koymaktan da zerre kadar çekinmemektesiniz.
Yaptığınızın "din zabitliği" olduğunu söylemeye bile gerek görmüyorum. Ayrıca...
"Benim dinle olan kişisel ilişkimi değerlendirip hüküm verme konusunda size kim yetki verdi?" diye sorma lüzumunu da hissetmiyorum. Çünkü yıllardır yaptığınız yayınlarla bu konuda nerede durduğunuz malumumuzdur. Yani amacım "polemik" falan değil.
Hadi daha açık söyleyeyim:
Ben biraz can derdindeyim muhteremler!
Şöyle ki: Siz, benimle ilgili yalan yanlış, "Bu adam değişti, davayı sattı" falan diye sorumsuzca yayınlar yaptıkça...
İki "kanlı" ve "tehlikeli" ihtimal belirmektedir. Ya sokakta dolaşan yüzlerce meczup adayından biri, sizin yayınlarınızdan etkilenip, "Vay! Demek bu herif bizi sattı ha!" diyerek, yanlış bilincin yol açtığı cennet hayaliyle "Haydi! Ya Allah!" diye durumdan vazife çıkaracaktır...
Ya da yaptığınız yayınların ortaya çıkardığı provokasyon zemininden yararlanmak isteyen "derin" güçler, bir alçağın eline gazetenizden bir kupürle bir silah tutuşturup "Hadi aslanım" diyerek görev vereceklerdir.
Hangi ihtimal söz konusu olursa olsun... Siz kendinizi savunmak için bin dereden su getirirken, olan zavallı bana olur...
Yani demem o ki...
Bundan böyle fotoğrafımı ya da adımı gazetenizde yayınlamanızı istemiyorum
.
Yayın Tarihi :
21 Mayıs 2006 Pazar 10:32:54