1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Ak diye aldık sarı çıktı...Çetin Altan-Milliyet

Ak diye aldık sarı çıktı, arpa ektik darı çıktı. "Derin devlet", "gizli devlet", "devlet içinde devlet" gibi, çeşitli adlarla anılan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, görünmeyen gerçek kaptanı da olduğu iddia edilen "Özel Harp Dairesi" örgütünün görevleri, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın "3115. Sahra Talimatnamesi"nde şöyle belirtiliyormuş:
1- Adam öldürme.
2- Bombalama.
3- Silahlı soygunculuk.
4- İşkence.
5- Kötürüm bırakma.
6- Adam kaçırma suretiyle tedhiş ve olayları tahrik.
7- Misilleme ve rehinelerin alıkonması.
8- Kundakçılık.
9- Sabotaj.
10- Propaganda ve yalan haber yapma.
11- Zorbalık.
12- Şantaj.
Aynı talimatnamenin 9. maddesi de şöyleymiş:
"Gayri nizami kuvvetin yeraltı unsurları, kaide olarak kanuni statüye sahip değildir."
* * *
1952 yılında NATO'nun "örtülü harekât konsepti" doğrultusunda, "özel harpçiler ve kontrgerillacılar", yahut "Gladyo" olarak örgütlenmiş olan yasadışı gizli ve silahlı gücün eylemleri; Susurluk rezaletinde ve Abdi İpekçi'nin katilinin yakalandıktan sonra, Kartal Askeri Cezaevi'nden kaçırılmasındaki kepazelikte olduğu gibi, zaman zaman ortaya döküldü ve üstü hemen kapatıldı.
Kurban Bayramı'nda Mehmet Ali Ağca'nın tahliyesinin, alkışlar, çiçek yağmurları ve kesilen kurbanlarla kutlanması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, ne menem bir hukuk devleti olduğu sorusunu, yeniden mızraklaştırdı hem içeride, hem tüm dünyada...
* * *
Şimdi biz de bir kez daha soralım:
- Sahi, ne menem bir hukuk devleti bizim Türkiye Cumhuriyeti?
Hazine'den geçinmeli resmi ağızlardan hiçbiri, laf ebeliği yapmadan, yanıtını verebilecek bir durumda bu sorunun...
Gönül, 21. yüzyıl ve uzay çağı silindirlerinin, geçtiğimiz yüzyılda olduğu gibi, bir kez daha genç kuşakları pestile çevirmemesini ister ama...
Bilemiyorum ne diyelim; Başbakan Tayyip Bey'in mi kulakları çınlasın, yoksa Gladyo'cu eski militerlerimizin mi?
* * *
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in kapısı çalınmış. Çiçek, içeriden bağırmış:
- Kim o?
Görevliler:
- Efendim, demişler; çok sevdiğiniz "demokratik hukuk çağdaşlığı"nı getirdik...
- Yine çok mu sallanmaya başladı; şimdi işim var benim, bir süre sizde kalsın...
- Yok efendim, öyle değil; bir tank geçti üstünden...
- Ne bir tank mı geçti üstünden? Şey, öyleyse kapının altından itiverin içeri... Bakar eder, düzeltir; yine birlikte çıkarız kürsülere...
* * *
Büyüdükçe, yavaş yavaş çevresini merak etmeye başlayan bir zebra, çayırda bir inekle karşılaşmış:
- Sen de kimsin, demiş; ne yapar ne edersin?
İnek:
- Ben ineğim, demiş; sabahtan akşama otlar dururum, sütümü sağarlar benim...
Zebracık, biraz daha ileride bir koyun görmüş:
- Söyler misin, demiş; kimsin sen, ne işe yararsın?
Koyun:
- Ben koyunum, demiş; benim yünlerimden kumaşlar yapılır.
Ve zebra, bir aygıra rastlamış bu kez; ona da sormuş:
- Sen kimsin, ne iş yaparsın?
Aygır:
- Ben aygırım, demiş; sırtındaki pijamanı çıkartırsan, gösteririm sana, ne işe yaradığımı...
* * *
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
- Hoca, yukarıdaki fıkrayı siyasal bir çerçeve içine oturtsan, nasıl değerlendirirdin?
Koca:
- İnekle koyunu, demiş; bizimkine benzer demokratik bir hukuk devletindeki yönetilenlere benzetirdim...
- Ya peki zebrayı?
- Onu da siyasal partilere...
- Bir de aygırı söyle...
- Aygırı mı; onu da Gladyo'ya benzetmek isterdim ama, alınabilir eski militerler...
* * *
İncili Çavuş, "Siyasal Bilimler" konusunda bir konferans veriyormuş:
- Şu ilkeler de anayasalar kadar önemlidir, diyormuş ve sayıyormuş:
1- Suya sabuna dokunma...
2- Ne şiş yansın, ne kebap...
3- Hem nalına, hem mıhına...
4- Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık...
5- Gözünün üstünde kaşın var, deme...
6- Isıramayacağın eli öp...
7- Dağ sana gelmezse, sen dağa git...
8- Arka yalamak için kullanacağın dili, yukarı doğru uzatma...
9- Öldüremeyeceğin aslanı, asla yaralama...
10- Tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış...
* * *
Dinleyicilerden biri sormuş İncili Çavuş'a:
- Anayasalar kadar önemli olduğunu söylediğiniz bu ilkeler, ne işe yarıyor?
Çavuş:
- Özellikle, Üçüncü Dünya'da, demiş; adam gibi değilse de, bir vatandaş olarak kazasız belasız yaşamaya...
* * *
Ölümünün 5'inci yılında, Necati Cumalı'dan bir şiirle bitirelim yazıyı:
Ay ışığı
Gece yarısı elbiselerim,
Ayakkabılarım üstüne
Düşen ay ışığı,
İnsan böyle mi olur
Sevdaya tutuldu mu?
Bütün eski kitapları okudum,
Yaşlanmış güzellere sordum,
Mutluluk bu mu?
Miliyet
Yayın Tarihi : 15 Ocak 2006 Pazar 11:08:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?