18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Avrupa nereye? - Ahmet Taşgetiren

Yaşlı kıta nereye? Fransa (yüzde 54), ardından çok daha güçlü biçimde Hollanda (61.6) referandumlarında çıkan "Hayır"lar, "Birlik" ufkunu karartan adımlar oldu.

"Birlik" yürüyüşüne "Dağılma" korkusu eşlik ediyor.

Hiç şüphesiz bu bir "Anayasa oylaması" değil. Çünkü oy verenlerin belki de hiçbirisi anayasayı okumuş olmamalı. Öyleyse halk, Avrupa Birliği’nin "hal ve gidiş"ine not vermiş oluyor. Ve o not, "geçmez"i ifade ediyor.

Yaşlı kıta, kanlı dünya savaşlarında birbirinin kanına bulaşmış ellerini yuyarak başlattı "Birlik" yürüyüşünü... Kömür ve Çelik Birliği, ardından Ortak Pazar, ardından Avrupa Topluluğu ve nihayet Avrupa Birliği...

Bu, "birbirimizi kıra kıra bir yerlere varamayız"ın ürünü idi. Bu, farklılıklara tahammül ve ortak çıkar yürüyüşü idi.

Ama bir yerlerde "rezerv"ler vardı hep.

İngiltere, ne para birliğine katılmıştı, ne de ortak vize uygulamasına...

Norveç hiç katılmamıştı Avrupa Birliği’ne...

Ve işte, aradan geçen 40 yıl sonra Fransa - Hollanda gibi AB’nin iki kurucu ülkesinde "Hayır"lar arzı endam ediyordu!

Avrupa’nın kafası karışık.

Bosna’da, Avrupa’nın göbeğinde 250 bin insan, en vahşi yöntemlerle katledildi, Avrupa harekete geçemedi, taa Atlantik ötesinden Amerika gelip inisiyatif kullandı. Bu, Avrupa’nın "Müslümanların katli karşısında duyarsızlığı" diye mi yorumlanmalıydı, yoksa açık bir irade zaafı şeklinde mi? Hangisi diğerinden daha olumlu idi ki?

Kıbrıs’ı alalım. Burada da Avrupa’nın rolü, hiç munsıfane (insaflı, adil) olmadı. "Rum yanlısı" diye damgalanmak, Avrupa adına iyi bir görüntü müydü? Kıbrıs’ta BM inisiyatifinde yapılan referandumdan sonra ayak sürüyen Rumları AB’ye tam üye almak, küresel misyona soyunan bir gücün davranışı olabilir miydi? Şimdi ABD orada da, AB’yi ofsayta düşürüyor ve KKTC’ye yönelik AB’nin de iştirak ettiği tecridi aşmak için adım atıyor.

Yaşlı kıtanın refleksleri mi zayıftı, yoksa Bosna’dakine benzer bir duyarsızlık mı, ya da "Hristiyan duyarlılığı" mı söz konusu idi? Ve bu iki olaydaki tavrıyla Avrupa, küresel planda nasıl at koşturacaktı?

Türkiye, hem Fransa hem Hollanda referandumlarında, "Hayır"ları etkileyen bir motif oldu. Boşuna "Canım hayırların bizimle ilgisi yok" avunmalarına gerek yok. Besbelli, apaçık bir gerçeklik bu.

Aslında olayı doğru okursak, "Türkiye" konusu da Avrupa açısından kafa karışıklığının sergilendiği bir alan. Avrupa’nın "Türkiye" deyince ilk refleksi, "red"den yana. "Olmaz!"diyor Avrupalı... Geçmiş ilişkiler gelip yığılıyor önüne... Sonra "muhakeme" edebilenler devreye giriyor ve ancak ondan sonra "Türkiyesiz olmaz!" sonucuna varılıyor. Onun ardından da "Türkiye ile olmaz" ile "Türkiyesiz olmaz"ın arasında bir kesit bulunmaya çalışılıyor. İşte oradan kafa karışıklığı çıkıyor.

İşin içinde Avrupa’nın "kimlik" sancısı var. Avrupa değerler alaborası yaşıyor. Çok kültürlülük, bu kimlik sancısına çare olabilirmiş gibi düşünülüyor ama, çok kültürlülük de özümsenmiş değil. Ya da çok kültürlülük "İslam ve Türkiye" konusu gündeme geldiğinde havaya uçuyor.

Avrupa, 19’uncu yüzyıldan bu yana, Hristiyanlıkla cedelleşiyor, pozitivizmden egzistansiyalizme kadar her şeyle flört etmiş, dinle ilişkileri alabildiğine sulanmış... Bunun toplumsal hayata yansıyan boyutunda kiliseler boşalmış, eşcinsellikten - evlilik dışı ilişkilere uzanan cinsel savrulma had safhada, nüfus krizi her gün biraz daha güçlü biçimde kapıyı tokmaklıyor, uyuşturucu - alkol gençliği pençesine almış, genç - yaşlı intiharları S.O.S verecek boyutlara ulaşmış...

Böyle bir savruluş içinde dahi "İslam ve Türkiye" konuları gündeme geldiğinde garip biçimde "Hristiyan refleksi" ortaya çıkıyor. Hristiyanlıktan başka her şey var, ama negatif tepki unsuru olarak Hristiyanlık rol oynuyor.

Ne olacak bunun sonu?

Biz "Ne olacak bu Türkiye’nin hali?"ni konuşmaya alışkınız. Onun için "Ne olacak bu Avrupa’nın hali?"ni konuşmak da bize cazip geliyor.

"Bakalım 15 yıl sonra Avrupa kalır mı?" Bu söz, bizde son günlerde Başbakan Erdoğan’a izafe edildi ama, dünyada ilk defa Türk Başbakanı tarafından söyleniyor değil. Fransa, Almanya, İngiltere gibi koç başı ülkelerin kafasının karışık olduğu bir Avrupa Birliği’nin geleceğe dönük uyandıracağı ilk duygu "kuşku"dur.

Hem genişleme olmazsa olmaz, hem Avrupa genişlemeyi taşıyamıyor.

Hem çok kültürlülük olmazsa olmaz, hem Avrupa çok kültürlülüğe tahammül edemiyor.

Hem "Birlik" adına ulus devlet statüsünde esnemeler olması lazım, hem ulus devlet bilinci ortadan kalkmıyor.

Ne olacak bunun sonu?

Yaşlı kıta! Bir hamle yapmak istiyor, ama enerjisi yetmiyor.

Türkiye, bu yaşlı kıta ile bütünleşmeyi "çağdaş hamle"sinin ana motivasyonu olarak görüyor. Hem de açık açık reddedilme pahasına! Dramatik bir durum.

AB çıpasından koparsak, hamle heyecanımızın söneceğini ve kendi sancılarımızla başbaşa kalacağımızı düşünüyoruz. "Kopenhag sekteye uğrarsa, Ankara kriterleri der yola devam ederiz!" sözünün, kollektif bir iradeyi yansıttığı inancı çok güçlü değil. Onun için Avrupa ülkelerindeki "Hayır" da "Evet" de, bizde sadece endişe doğuruyor.

Ya AB’nin toparlanması, güçlenmesi, birliğini devam ettirmesi için dualara sarılmak!!!

Ya da kendi kendimize güvenmek... Seçin gönlünüzce...

AHMET TAŞGETİREN - YENİ ŞAFAK GAZETESİ
Yayın Tarihi : 3 Haziran 2005 Cuma 09:33:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?