22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Blair'den Türkiye'ye veda mesajı

Türkiye’ye veda mesajı, Amerikan aşırı sağı ve uzantıları...

İngiltere, rolü, bir bakıma kültürel uzantısı gibi mayalanan Amerika Birleşik Devletleri tarafından 20. yüzyılın ortalarında devralınana dek, yüzyıllar boyu dünyanın en güçlü ülkesiydi. “Güneşin batmadığı imparatorluk” tanımı, Avrupa karasından kopmuş, Atlantik Okyanusu’nun başlangıcında konumlanmış bu ada devleti için geçerliydi.

Ve İngiltere -daha doğrusu içinde İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’yı da barındırdığı için Birleşik Krallık- bu şöhretiyle ters orantılı biçimde 1960’lı, 1970’li yıllar boyu “dünyanın taşrası” görüntüsü veren pejmürde bir haldeydi. Margaret Thatcher, 1980’lerde bu ülkeyi ayağa kaldırdı ve dünyanın en eski sosyalist partilerinin başında gelen İşçi Partisi’ne 16 yıl iktidar yüzü göstermedi. Ta ki, Tony Blair adında bir genç adamın, “günün gerçekleri”ne uygun, “yenilenmeci” bir çizgiyi partisine egemen kılarak, göz kamaştırıcı bir seçim zaferi kazanmasına kadar.

Tony Blair, iktidarının 10 yılı boyunca, İngiltere’yi Avrupa’nın en müreffeh devleti yapmakla kalmadı, Muhafazakâr Parti’yi iktidara da yakınlaştırmadı. Bugün, İngiltere ekonomik refah, özgüven vs her bakımdan, Avrupa Birliği'nin (AB) büyük ülkeleri arasında Almanya ve Fransa’nın hayli önüne geçmiş durumda.

Tony Blair, başarılarla taçlandırdığı kişisel iktidarını, seçimleri beklemeden, önceki gün parti genel başkanlığını Gordon Brown’a devretti. Yarın da başbakanlık makamını terk edecek.

İngiltere’nin 20. yüzyılını 21. yüzyıla bağlayan ve ülkesini yeniden yücelten, dünyanın “ağır siklet” devlet adamı fıkdanı çektiği şu döneminde kalibresi tartışmasız en yüksek uluslararası şahsiyet Tony Blair, giderayak, “Tüm Dünyanın Gözü Türkiye’de” başlıklı bir veda yazısıyla ülkemiz hakkındaki görüşlerini Milliyet aracılığıyla ülkemize de iletti.



***



Türkiye’nin bazı kurumlarının bir “ibret vesikası” olarak duvarlarına asması, bireylerinin arşivlerinde saklamaları gereken değerdeki Tony Blair’in Türkiye’ye ilişkin görüşlerini içeren yazıdan belirli bölümleri kayda geçirelim:

“Tüm dünyanın gözü Türkiye’nin üzerinde; çünkü muhteşem ülkenizin durmaksızın devam eden modernleşme süreci, yalnızca Türkiye için değil aynı zamanda Avrupa, Ortadoğu ve bütün dünya için yaşamsal bir önem taşıyor. Görev süremin şu son günlerine yaklaşırken Türk halkına ekonomik ve siyasi reformları devam ettirip, demokratik kurumlarını güçlendirmek suretiyle Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefine ulaşma konusundaki kararlılık ve direncini koruması çağrısında bulunmak istiyorum.

Türkiye, Batı ve Müslüman dünyasının bir arada var olamayacağını söyleyenlere verilebilecek en iyi yanıt olarak dimdik ayakta durmaktadır.

Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bu laik, çağdaş Avrupa demokrasisi, modern olmanın daha az Müslüman olmak anlamına gelmediğinin yaşayan en canlı örneğidir; demokrasi, eşitlik ve özgürlük isteme, dininizi reddetmek anlamına gelmez ve yine aynı şekilde Avrupa’ya yakınlaşmak da İslam’dan uzaklaşmak demek değildir.

Çok yakında Avrupa’nın en büyük altıncı ekonomisi haline geleceksiniz. 2050 yılı itibariyle ise mevcut büyüme oranlarıyla dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yer alacaksınız. Bu yıl yabancı yatırım hacminin 30 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu durum, yaşam standartlarınızı yükseltip, yerel ve uluslararası düzeyde çok büyük iş imkânları yaratırken sağlanan gelişmeler zincirleme etkilerini Irak da dahil olmak üzere bölgesel ekonomiler üzerinde de gösteriyor.”

Ülkemizin bugüne kadarki performansı ve geleceğe yönelik potansiyeli hakkında böylesine parlak bir tablo çizen, Tony Blair’in “terörizm ve mücadele yöntemleri”ne ilişkin şu gözlem ve uyarılarına kulak vermekte de yarar var:

“Türkiye, PKK’dan kaynaklanan son derece büyük bir terör tehdidi ile karşı karşıyadır. Ancak, İrlanda kökenli terörden öğrendiğim üzere, kuvvetli güvenlik önlemlerinin, şiddeti reddeden kişilerle girilecek siyasi bir süreçle birleştirilmesi gerekiyor.”

Bu sözlerin, on yıllardır çözüm bulunamayan ve nice can alan Kuzey İrlanda’daki terör ortamını sona erdirmeyi bilmiş bir devlet adamından gelmesi önemlidir. Devam edelim:

“Sınır ötesi askeri harekâtın getireceği kısa vadeli kazançlar, uzun vadeli bölgesel istikrarın kötüleşmesinin yaratacağı felaketin altında süratle kaybolacaktır.”

Bu son cümleyi, dönüp tekrar ve tekrar okuyun ve düstur haline getirin...



***



Blair’in “Türkiye’ye veda mesajı”nın bence “crescendo”su şu cümleleri:

Çağdaş dünyada ülkeler, içe dönüklüğe yönelerek değil, dışarı bakıp oluşturdukları uluslararası ortaklıklar ve bu şekilde dışarıda kazandıkları nüfuz yoluyla güçlenmektedir.”

İşte, uluslararası sahada “başarı”nın sırrı.

Ve ne kadar ilginç ki, “Anglosakson eksen”in Avrupa ucundaki Tony Blair, Türkiye’ye Avrupa Birliği yolunda, demokrasisini güçlendirerek yürümek yolunda sebat önerir ve buna arka çıkarken bu “eksen”in diğer ayağında, Washington’da bir “klik”, Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefini terk etmesi yolunda vaazlar veriyor, ellerindeki kimi “enstitü”lerde Türkiye’nin demokrasisini iptal etme hesabı güderek “senaryolar” tasarlıyor, tartışmalar düzenliyor, düzenlettiriyor.

Türkiye’de “içe kapanmacı”, üstlendikleri sıfatla “ulusalcı” -bunların bir bölümü düpedüz demokrasi karşıtı, darbeci- çevreler, aslında “Amerikan aşırı sağı”nın içimizdeki uzantılarından başka bir şey değiller.

Bugünün Türkiyesi'nde yurtseverlik ve ulusal çıkarı her şeyin üzerinde tutmak, “dışa açıklık” ve “demokrasi yandaşlığı”ndan geçiyor...

Cengiz Çandar /Referans
Yayın Tarihi : 26 Haziran 2007 Salı 17:17:37
Güncelleme :26 Haziran 2007 Salı 17:24:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
sehap akin IP: 88.242.158.xxx Tarih : 27.06.2007 11:56:31
Tony Blair,şüphesiz,çok açık fikirli,pozitif düşünen ve ülkesi için en iyisini yapmaya çalışan bir liderdi.Hataları olmuş olabilir ve de eksikleri.Bu gayet normaldir.Sonuçta hepimiz insanız.Ancak,Türkiye konusunda AB sürecinde oynamış olduğu yapıcı ve positif rol hakkında tereddütlerim var.Acaba o samimi miydi? Yoksa AB'nin "iyi polis" rolünü mü üstlenmişti? Belki bunu hiç bilemeyeceğiz ama geçmişte İngiltere'nin Türkiye üzerinde oynadığı oyunları ve hileleri düşünecek olursak,İngiltere'nin samimi dost imajına güvenmek oldukça zor.Çünkü,İngiltere önce hep tatlı dil politikası ve iyilik yapmaya çalışan dost edası ile yaklaşmıştır. Ve hala emperyalist politikalarını devam ettiren ve bunu askeri güç yerine ekonomi taşörenlerine devreden İngiltere, nedense çok istememe rağmen bana pek güven vermiyor.Yine de devirler değişti belki onlar da değişmiştir diyerek kimsenin günahına girmek istemiyorum.