19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Bütün köşecilere ve kendini feminist sanan düdüklere

Bir hikaye vardır, bilmem bilir misiniz. Padişahın biri üzüldüğü zaman sevinmeyi, sevindiği zaman üzülmeyi hatırlatacak bir şey yapmasını istemiş halkından.
Bir sürü şey demişler, bir sürü şey hazırlamışlar hiçbiri padişahı tatmin etmemiş.
Sonunda bir kuyumcu bir yüzük hediye etmiş. Yüzüğün üzerinde “Bu da geçer yahu!” yazıyormuş.
Padişah “hah!” demiş “İşte aradığım buydu”.


***


Ailecek zor günler geçiriyoruz. Detayına girecek değilim. Bilen biliyor. Bilmeyen de bilmesin.
“Bu da geçer yahu” demek dışında ve ne ise itikadımız ona sığınmak dışında yapacak bir şeyimiz yok.
Ancak şunu söylemeden edecek değilim: İyilik yapacağım derken ne büyük kötülükler yapılıyor birtakım şuursuzlar farkında bile değil.
Haldır haldır yayın yapar, manşetler saçar, birbirinden değerli yorumları haşır haşır fışkırtırken köşelerde, köşe başlarında, çeşme önlerinde..
Küçük akıllarınca “kadın hakkı” koruduklarını sanırken..
Her şeyden önce: Çocukların DA okuma yazması var hatırlatırım. Tabi kimin umurunda... Bunca konu sıkıntısı varken köşecilik, manşetçilik aleminde atlanır mı hiç?! Ayıp olur... Buyrun tepe tepe kullanın pek değerli mağribi kardeşlerim... Ama Allah büyük. Gün olur çocuklarınızdan, yeğenlerinizden fellik fellik gazete saklamak zorunda kalırsanız evlerde, feribotlarda, market önlerinde anarsınız beni.
Fakat daha önemlisi: Bütün bunlar feministlik adına yapılıyor!
CV’sinde çok havalı dursun diye üç kuruşluk kıytırık işinden istifa etme numaraları yaparken, hayatında ilk ve son kez manşet olmanın gururunu yaşarken, güya koruduğu kadının hayatı nasıl kararıyor düşünmek yoksa, yerim ben o feminist kolektifliği! Feminist kolektif değil, feminist şuursuzluktur onun adı.
Mercimek kadar akılları olsaydı, bir kadın jandarmaya sığındığında, ifadesi nasıl oluyor da basına sızdırılıyor bunu sorgularlardı. Jandarmaya sığınmak ifadenin çarşaf çarşaf yayınlanmasını istemek demek değildir.
İnsanların başlarına ne gelirse gelsin gizli tutma hakkı vardır. Mağdur da olsa kendinde kalsın isteyebilir. Mağara devrinde yaşamayan ülkelerde bu böyledir. İsterse kendi açıklar, istemezse kendinde kalır. Ve bunun da tahmin edebileceğiniz veya edemeyeceğiniz bir sürü makul ve mantıklı nedeni olabilir. “Ben olsaydım jandarmaya gitmezdim” diye yine köşe başından sallamak da kolay. Bunun da tahmin edebileceğiniz ve edemeyeceğiniz bir sürü makul ve mantıklı nedeni olabilir.
Bizim polisimiz ve jandarmamız ise Doğan Haber Ajansı servisi gibi çalışmakta. Geleni servis, gideni servis...
Ama tabii gazeteci milleti bunu hiç sorgular mı? Sorgulamaz. Aksi taktirde gazeteler nasıl çıkacak?
Feminist şuursuzlardan bunu sorgulamalarını beklemek de herhalde benim şuursuzluğum..
Unutulan çok mühim bir şey daha var ki bilhassa Ahmet Hakan’a lafım, bugüne kadar yapılmış çok güzel işler var, bir dolu kitap var, bunların bir kısmında benim de yoğun katkım var, bu işlere “artık foseptik kokuyor” demek mağdur bir kadına ve üç tane çocuğuna yapılacak en büyük kötülüktür zira bu işler bu ailenin yegane geçim kaynağı ve bu işlerde aklınca koruduğu kadının da en az cezalandırmaya çalıştığı adam kadar emeği var. Yazıdan para kazanan bir adamın böylesine düşüncesizce hareket etmesi affedilir gibi değil. Fabrikatör/zabrikatör/para basar babalarımız yok. Ekmeğimizi kadın başımıza taştan çıkartarak, alnımızın teriyle ve evet çok büyük emeklerle kazanıyoruz ve aklınızca “destek” vermeyi keserseniz kazanmaya da devam edeceğiz.
Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla, lafım bütün köşecilere ve de kendini feminist sanan düdüklere. Üç çocuğun vebali boynunuza.

Mutlu Tönbekici/VATAN
Yayın Tarihi : 30 Haziran 2008 Pazartesi 10:18:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?