23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Cem: AKP direnemedi, AB istismar etti, yeni strateji şart - Yasemin Congar / Milliyet

Mark Oteli ya da müdavimlerinin deyişiyle kısaca "The Mark", New York'ta, Manhattan'ın akciğeri sayılan Central Park'ın yanıbaşında, Metropolitan ve Whitney müzelerinden bir taş atımlık, küçük, şık bir otel.
İsmail Cem ile geçen hafta The Mark'ın lokantasında tatlı ve kahve eşliğinde uzun bir mülakat yaptık.
1997-2002 yıllarının dışişleri bakanı, son dönemde tedavi amacıyla zamanının büyük bölümünü geçirdiği New York'ta bir yandan sağlığına kavuşmaya çalışırken, bir yandan da dış politika birikimini yazıya döküyor.
Cem ile, bu faaliyetin son ürünü olan "Avrupa'nın 'Birliği' ve Türkiye" kitabından yola çıkarak, AB ile bugüne nasıl gelindiğini, buradan nereye gidilebileceğini tartıştık.

'Demokrasi tescili'
Söze, Cem'in AKP iktidarına yönelttiği ağır eleştiriden girdim; kitabında, hükümeti Türkiye'nin iç dengeleri karşısındaki güvensizliği nedeniyle dışarıda destek aramakla ve bunu yaparken AB karşısında direnememekle suçladığını hatırlatıp sordum:
"Türkiye'yi AB ile müzakere noktasına getirmiş olmak, AKP'nin de başarısı değil mi?"
İtiraz etmedi:
"Evet, bütün bu süreçte hükümetin vardığı olumlu nokta şudur. Herşeye rağmen AB ile müzakereler başlarsa, mevcut olan bütün o olumsuz çerçeveye rağmen bu, Türkiye'de demokrasinin belli bir erginliğe ulaştığının AB tarafından tescili anlamını taşıyacaktır. Bu çok önemli."

'Acımasız tutum'
Sonrasında, yaklaşık iki saat boyunca, aslında gizlemediği fiziksel sıkıntıları hiç yokmuşçasına, heyecan, espri ve kararlılık ile konuştu Cem. Sorularımı, "AB'ye öfkesi" ile "AB'ye inancının" kesiştiği yerden yanıtladı sanki.
AB liderlerini, "AKP'nin zaafını istismar etmekle" suçladı:
"Türkiye için en kritik dört konu, üyelik sürecinin kesin, geri dönülmez olması; adaylar arasında eşitlik; Kıbrıs konusunun hukuki önkoşul olmaması ve Türkiye'de, AB hukukunda bulunmayan bir azınlıklar meselesi yaratılmamasıdır. Bunların hepsi AB müktesebatı ve hukukundan temellenir. AB, bizimkilerin direncini de zayıf gördüğünden sanırım, hakikaten acımasızca üzerimize geldi. Kendi müktesebatını bir köşeye attı. İçindeki küçük ülkelerin kaprislerine boyun eğdi. Adeta 2000'de Türkiye'ye tanıdıklarını, rövanş zihniyetiyle geri aldı."
AB'nin dayatmaları kadar , üslubuna da tepkiliydi:
"Sen 'ucu açık bir süreç' gibi bir ifadeyi nasıl metne koyabilirsin? AB, bununla da yetinmedi; 'Siz merak etmeyin, biz zaten almayız artık Türkiye'yi' mesajını kendi kamuoyuna ve dünyaya veren bir havaya girdi."

'Mücadele başlasın'
Cem, yukarıdaki dört konuda, özellikle de serbest dolaşım alanında getirilmek istenene benzer kalıcı "derogasyon" uygulamalarına karşı, sıfırdan mücadele yanlısı:
"3 Ekimden sonra Türkiye, hiç vakit kaybetmeksizin, AB hukukuna aykırı hususları uygulamayacağını, bunları uygulatmayacağını açıklamalı ve gereğini yapmalıdır. Bunun hukuk mücadelesini bütün ortamlarda başlatmalıdır. Böyle bir yaklaşım, Türkiye'yi AB'den koparmaz. Bilakis, Türkiye'ye yeniden saygınlık kazandırır. Tek koşul, bu mücadeleyi AB hukukuna dayandırmaktır. O hukukun günümüz AB'si tarafından nasıl perişan edildiğini anlatmaktır."
Türkiye bugün Lüksemburg'da siftahı yaparsa, müzakerelerin çerçevesi artık nasıl değiştirilebilir ki? İnanmakta zorlandığımı gördükçe üsteledi Cem:
"Müzakereler başlasa da başlamasa da mutlaka olayın koşullarını, içerdiği haksızlıkları sadece AB ile değil, dünya kamoyuyla, ABD ile tartışma gündemine getirmek lazım.
AB'den özel bir şey istemiyoruz ki, AB'yi kendi hukukuna uymaya zorluyoruz. Mutlaka mesafe alırız. AB kalkıp, 'Sen azınlıklar konusunda benim kendi hukukuma dayanarak itiraz getiriyorsun. O zaman ben de seninle müzakere etmem' demez, diyemez. Derse, kendisini inkar eder."

'Egemenler istiyor'
AB'nin son aylardaki havasına bakarak "Acaba istenmediğimiz bir kapıyı mı zorluyoruz" diye düşünmek de mümkün. "Sizce AB, Türkiye'nin tam üyeliğini kendi yararına gören bir vizyona sahip mi?" diye sorunca, üzerinde çok düşündüğünü yansıtan bir netlikte yanıtladı Cem:
"İlginç çelişki şu: AB'nin hakim sınıfları, Türkiye'nin üyeliğini istiyor. Bunda en küçük bir tereddütüm yok. Mesela Fransa'nın sanayicileri, İngiltere'nin ticaret odaları, Almanya'nın askeri strateji üreten çevreleri, Türkiye ile beraberliğin kendilerine çok ciddi getiri sağlayacağının farkındalar. Buna karşın, halklar istemiyor maalesef. Siyaset sınıfı da tabii bu çelişkiyi idare ediyor. Eğer Türkiye'yi dışlarsa kendi hakim sınıfının menfaatine aykırı, Türkiye'yi çok yakına alırsa bu kez popüler tepki nedeniyle siyasetçi olarak kendisi zarar görüyor."

'ABD-AB ilintili'
Cem'in AB bağlamında üzerinde önemle durduğu bir konu da Ankara-Washington ilişkisi. "Türkiye, nasıl bir dış politikayla AB karşısında elini güçlendirebilir" diye sorunca, ilk sözleri şu oldu:
"Tabii, kanıtlanamayacak bir örnek ama, eğer Türkiye ABD ile arasını bu kadar açmamış olsaydı, AB'den bu kadar kötü muamele görmezdi. Bunlar hep birbirine bağlantılı. Türkiye'yi yönetenler, 1 Mart konusunda değil ama sonrasında ABD'yi çok kızdırdılar. Birkaç olayda, özellikle de Başbakan'ın Irak seçimlerini sorgulamasıyla ABD'de büyük tepki yarattılar. Sen, Amerikan yönetiminin bütün varlığını arkasına koyduğu bir seçimi, NATO müttefiki olarak, 'Bu seçim palavra' dercesine, daha yapılmadan uluorta eleştiremezsin. Bizimkiler nasıl yansıtmaya çalışırsa çalışsın, ABD'nin artık Türkiye'yi eskisi gibi tutmadığını dünya alem biliyor; AB biliyor. Biz, ABD ile daha iyi olsaydık, AB bu kadarını yapamazdı."

'Kuvvet formülü'
Sonuçta Cem, AB konusunda "Karamsarım" dese de eğer "AB hukukuna aykırılıklar müzakere çerçevesinden çıkarılabilirse ve Türkiye ciddi bir müzakereci olabilirse, o zaman, sonucun belirsizliğine rağmen AB ile müzakerelerden büyük yarar sağlayacağımız" kanısında.
Cem'i dinlerken önümdeki deftere "güçlü müzakere formülü" başlığında düştüğüm notlarla bitiriyorum:
"AB konusunda hükümet, sivil-asker bürokrasi, muhalefet ve sivil toplum arasında taze bir mutabakat; bölgesinde daha etkin, 'Avrasya gücü' olarak davranan, ABD ile ilişkisi sağlam bir Türkiye; argümanlarını AB hukuku, müktesebatı ve geleneğine dayandıran bir Ankara."
Yasemin Congar / Milliyet
Yayın Tarihi : 3 Ekim 2005 Pazartesi 11:21:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?