Sellerin ortaya çıkardığı "Üçüncü Dünya" Türkiye'si
Ta geçtiğimiz cuma günü başlayan, "10 yıldır görülmedik korkunç yağmurlar geliyor" uyarılarına karşın, özellikle Alibeyköy'ün yine sular seller altında mahzur kalması; daha önceden de niyetlenilen ve uygulamaya geçilmesi için, gözle görülür, elle tutulur somut bir gerekçenin yeniden ortaya çıkması beklenen, acılı ve acıklı bir tabloyu; sade Türkiye'nin değil, dünyanın da gözleri önündeki milyonlarca ev ekranına taşıyıverdi...
***
İşte dünkü gazetelerden Yeni Şafak'ın manşeti:
"Derede ev kalmayacak"
Akşam'ın manşeti:
"İnadın bedeli - Dere yatağına ev yapan zihniyet, yetkililerin üç gündür 'afet geliyor' uyarısını da dinlemedi. Yüzlerce kişi bile bile selde mahsur kaldı"
Star'ın manşeti:
"50 yıllık ihmal ve iflasın resmi - Siyasilerin oy uğruna peşkeş çektiği, talan ettiği İstanbul sonunda battı. Tek çözüm, tüm zihniyeti ve binaları yıkıp yeni bir İstanbul inşa etmek"
Hürriyet'in manşeti:
"Birkaç oy uğruna - Yağmur İstanbul'u perişan etti. Birkaç oy uğruna dere yataklarında kaçak yapılara göz yumulması yüzünden yine pek çok ev ve işyeri sular altında kaldı"
Vatan'ın manşeti:
"İstanbul'un utancı - Tedbir yetmedi, yılların ihmali sonucu Alibeyköy bir kez daha sular altında kaldı. Tek teselli can kaybı olmaması"
Cumhuriyet'in manşeti:
"Beklenen yoğunlukta yağış olmamasına karşın kentin 3 bin 455 noktasında baskın yaşandı"
***
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, artık açık açık ilan ediyor:
"Dere yatağındaki binaları istimlak edeceğiz"
Bakalım uygulama Alibeyköy'den mi başlayacak?
***
Ah ah şu sırada neler geçmiyor ki aklımdan...
1947'de ABD'nin Türkiye'de "karayolları seferberliği"ni başlatmasıyla birlikte, İstanbul'da da hızlanan gecekondulaşma...
Ve yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan, gecekondu dünyalarıyla ilgili bir edebiyat...
Örneğin Yeni Adam yayınlarından "Taşlıtarla" romanı, örneğin Hasan İzzet Dinamo'nun "Gecekondu Şiirleri", örneğin "Aşağıdakiler - Yukarıdakiler" benzeri tiyatro oyunları...
Bütün bu yazı çalışmaları, "yoksulluk"tan da söz ettiği için, "solculuk"la damgalanıp, boyuna suçlanmış...
***
Acaba "solculuk", geniş bir çevreyi kapsayan yoksulluğa abanarak, salt yoksulluk edebiyatıyla politika yapmak mı demekti sadece?
Yoksa o yoksulluğun nedenlerine inmek ve o nedenlerin nasıl değişebileceğini projektörlendirerek, mevcut durumdan hoşnut olanların "statükosu"na, karşı çıkmak mı demekti?
***
Taşra yoksulluğunun, sürekli bir iç göçle İstanbul'daki Hazine arazilerini yağmalaması ve "yoksulluk"unu dengelemeye kalkması, çok ilkel bir hareketlenme ve değişimdi.
Böylesi bir yoksulluğun, demokratik çağdaş bir platformda çözümü, ancak makro - ekonomi açısından taşraya yapılacak yatırımlarla mümkündü...
Ne var ki, yılda 10 milyar dolarlık silah alımıyla, dünyada en çok silah alan ülkeler sıralamasında 14. sıradaydık... Yoksulluğu yerinde çözümlemek için, gerekli yatırımları yapacak olanağımız yoktu.
Bu tür konular ise asla ve asla gelmiyordu Türkiye'nin gündemine...
***
İstanbul'da başlayan gecekondulaşmanın, Türk edebiyatında da nasıl yer tutmaya yöneldiğinin kronolojisini, en ayrıntılı biçimde berraklaştıracak kalemlerden biri, hiç kuşkusuz Refik Durbaş...
Yarım yüzyıldan daha gerilere uzanan böyle bir kronoloji...
Sonra 2004 yılının 17 - 18 Ağustos'u yağmurlarıyla ilgili yoğun uyarılar...
Sonra sel yataklarındaki çarpık yerleşimleri basan sel suları...
Sonra da "istimlaklar"ın başlayacağı haberleri...
Tipik bir "Üçüncü Dünya" ülkesi serüveni...
***
2004 Atina Olimpiyatları'ndaki yer jimnastiği gösterilerinde gencecik Romen kız sporcular, ne kadar da göz kamaştırıcıydı...
İnsanlık kötüye gitmez. Gecikerek olsa bile, Türkiye de gitmez. Enseyi karartmayın...
c.altan@prizma.net.tr
ÇETİN ALTAN - MİLLİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi :
19 Ağustos 2004 Perşembe 16:18:55