1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

CHP Sol değil çünkü Atatürk de solcu değildi

 

Bugün Türkiye’nin solcuları kendilerini “sol” olarak niteleyemiyor. Ancak önüne başka bir sıfat koyarak anlatabiliyorlar.

Kimi “ulusalcı sol” adını takıyor kendine, kimi “liberal sol”.

Kısaca “sol” demek yetmiyor, nasıl bir sol sorusunun da cevaplanması gerekiyor.

Türkiye üç kutba bölünmeden önce böyle bir sıfata gerek duyulmaz ve sadece “sol” demekle yetinilirdi.

Çünkü o zamanlar siyaset sağ ve sol olarak tanımlanıyordu.

90’lardan sonra bu kutuplar dağıldı ve yerine milliyetçilik, din ve Kürt kutupları güçlendi.

Karargâhını kaybeden solcular da bu üç kutba yelken açtı.

Kimi milliyetçilerle, kimi dincilerle kol kola girdi, Kürt kökenli solcuların bir kısmı da o kutba gitti.

Dolayısıyla ömürleri beraber geçmiş, hapislerde yatmış, “yoldaş”lık etmiş eski solcuların aralarına kara kediler girdi.

Yeni dönemde kimi kendisini “ulusalcı sol”, kimi “liberal sol” olarak tanımladı.

Milliyetçiliğe yakın olanlar orduyla, daha Avrupa’cı olanlar ise dincilerle kol kola girdi.

Bu tablonun ortaya çıkardığı acı gerçek ise şu oldu:

Türkiye’de artık sol yoktu!

Çünkü herkes kendisini bir başka kutupla ifade etmek zorunda kalmıştı.

***

90’lı yıllarda solculuğun milliyetçilik ideolojisiyle hiçbir zaman bağdaşamayacağını söylediğim için başım çok derde girmişti, çok hücuma uğramıştım.

“Milliyetçiliğe, ulusalcılık adını takarak bu ideolojinin peşine düşmenin yanlışlığı”nı vurgulayan yazılar yazıyordum.

“Sol, milliyetçi yani nasyonalist olmaz, patriot yani yurtsever olur!” diyordum.

Bunun üzerine Ecevit, “Yurdu seven ama üzerindeki milleti sevmeyen solcular” olarak niteliyordu bizi.

“Ulusalcı solun çevirisi nasyonal sosyalizm’dir, yani Nazizmdir” diyordum.

Bunun üzerine bazı arkadaşlar köşelerinden veryansın ediyorlardı.

Ama bu yanlışların solu hangi bataklığa götürdüğünü hep birlikte gördük.

Solun bazı unsurları, milliyetçilik tuzağına düştü ve bu ideoloji uğruna kendi katilleriyle kol kola girdi.

***

Peki bu tahlilde CHP’yi nereye oturtuyorum?

CHP sol tartışmaların konusu mu?

Bu konudaki düşüncelerim şöyle:

Sık sık CHP’nin devlet kurucu parti olduğu, solcu olmadığı vurgulanır.

Doğrudur ama solcu olmayışı, devlet kurucusu olmasından kaynaklanmaz.

Mesela Sovyetler Birliği’nin kurucusu da Komünist Parti’dir ama bal gibi solcudur.

CHP’nin solcu olmayışı, kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in de solcu olmamasından ve böyle bir devlet kurmamasından kaynaklanır.

Ancak, demokrasinin iki kanadı olması gerektiğini düşünen İsmet İnönü’nün “Biz ortanın solundayız” açıklamasından sonra bazı sol unsurlar, Aleviler, Kürtler, işçiler bu parti içinde bir süre varolabilmişlerdi.

Deniz Baykal bu sürecin sonunu getirdi ve partiyi tamamen milliyetçi bir çizgiye kaydırdı.

Bu yüzden solu tartışırken CHP’den söz etmek anlamsız bir hal aldı. O artık sağ-milliyetçi çizginin partisi.

***

Bu kargaşaya üç kutuplu Türkiye ve bu yeni Türkiye’de solun kendisine yer bulamaması neden oldu.

Bugün tırnak içindeki solun ana tartışma konuları hâlâ laiklik, ordu, AB, liberalizm ekseninde gelişiyor.

İşçi sınıfı mücadelesi, korkunç hale gelen gelir dağılımı adaletsizliği, sömürü gibi klasik sol konular, bu “sol”un gündeminde değil.

Dolayısıyla “Türkiye’de sol yok!” derken herhalde durumu abartmıyor ancak bir gerçeğin altını çiziyorum.

Acınacak bir gerçeğin.

 

Zülfü Livaneli/Vatan
Yayın Tarihi : 22 Ağustos 2008 Cuma 10:08:37
Güncelleme :22 Ağustos 2008 Cuma 10:17:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Nazmi Öner IP: 81.213.97.xxx Tarih : 23.08.2008 02:44:19

CHP ve SOL Benim düşlediğim sosyal demokrat bir partide en azından şu üç öğe bulunmalıdır. İçinde cumhuriyet olmalıdır, halk olmalıdır ve bu kurum bir aşiret veya şeflik değil de gerçekten bir siyasi parti olmalıdır. “Dur, tam da üstüne bastın. İşte burada hem cumhuriyet, hem halk ve hem de parti var; buyur” diyeceksiniz. “İstemem kalsın desem” güceneceksiniz. Fakat gerçekten, isterseniz birlikte tahlil edelim ama, CHP’nin cumhuriyetinin içi, tamamen boş. O cumhuriyetin içinde ne demokrasi, ne insan hakları, ne de sosyal devlet anlayışı yok. Kitabımın pek çok bölümünde demokrasi ve insan haklarının olmadığını gösterdim. Sosyal devlet anlayışına da değinmek gerekirse, ruhunda halk kaygı ve kavramı olmadığı için o da yoktur. CHP halkın yanında olmak yerine hep devletin yanında olmuştur. “E, laiklik de mi yok. Laiklik için bunca toplantı, miting, kriz vs. boşuna mıydı?” derseniz. Elbetteki çabalar boşa gitmedi. Sivil ve insani, yaşanabilir bir laiklik kavramını yücelte yücelte, tabulaştırıp, tarikatlaştırıp insanlardan uzaklaştırdılar. O yüzden şimdi onun da sözü var, özü yok. Peki, halk var mı halk. O hiç olmadı zaten. CHP devleti kuran ve ebediyen koruyuculuğuna soyunan bir parti olarak, hep devletin yanında olmuştur. Halk ise devlet için gerekli olan bir kul, köle ordusudur. Devlet onun üstünde durur. Devlet için gerekli bir malzemedir. Halk cahildir ve hiç güven olmaz, sürekli baskı altında tutmak gerekir. Ama eskiden devleti omuzlamak kolaymış. Halkın toplam okkası yüz iken, devletin ağırlığı, diyelim ki yirmiymiş. Fakat devlet hep semirdikçe semirmiş, ağırlığı tonlara varmış, halk ise cılız kalmış ve devletin altında ezildikçe de ezilmiş. Halk sadece partinin adında kalmış. İşte bu yüzden CHP’nin cumhuriyeti, sosyal devletin de oldukça uzağında durmaktadır. Şimdi de Parti değil mi diye sormayacaksınız sanırım. Derler ki orası, “Deniz’in okyanus kadar büyük bir çiftliği imiş.” Gazetelerden okuduğum genel görüşe göre de, başkan partiyi polit büro adı takılan bir kurulla yönetiyormuş. Ve masal burada bitmiş deyip, şimdi de gelelim düşlerimizde özleyip, dileklerimizle büyüttüğümüz sosyal demokrat partiye. Sosyal demokratlık. Devrimci ve demokrat; milliyetçiliği doğa ve insanlık sevgisine dayalı, hümanist; insan haklarına ve özgürlüklere saygılı, tabanı emekçiler ve dar gelirliler, devletin altında ezilenler (yani halk) olup, aydınların ve entelektüellerin partiyi bu özelliklerinden dolayı desteklediği, tutarlılığı, akıl ve bilime saygısı ve uzlaşmacı tavırlarıyla uluslararası saygınlığı olan (sosyal demokratlıktan ihracı düşünülen değil) Çağdaş uygarlığın peşini asla bırakmayan, (faşizme sapmak için çağdaşlığa bahaneler uydurup AB’ye karşı çıkmayan) yabancı düşmanlığını dayatmayan, siyasi hırs ve ihtiraslar uğruna asla kolaya ve kurnazlığa kaçmayan, eşitlik, adalet ve, ve, ve… İşte benim düşlediğim arzuladığım sosyal demokrat partinin tanımının birazı bu. Ve bu tanımın hiçbir zaman için tamamı olmayacak. Tanım çağa bırakılacak. Çağa ve zamana göre, hep ileri yönde gelişerek, değişerek, yeni tanımlarla yeni insanlara kucak açacak. "Nisan 2007 Tarihi" adlı dosyamdan