18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Çocukları kaçırıyorlar! Ece Temelkuran / Milliyet

Malatya'daki çocuklar, terapi için İstanbul yolculuğuna çıkarken ağlıyor, çünkü gitmek istemiyorlar. Yuhalamak için Bakan Çubukçu'yu bekleyen Malatya halkı ise 'Kurtkapanı Kan Kokuyor' dizisinin çekimlerine dalmıştı

"Gitmek istemiyorum!" Beş gündür neredeyse hiç uyumadan çocukların başında duran yeni sosyal hizmet uzmanlarının kucaklarındaki çocuklar ağlıyor. Çünkü Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun istediği gibi İstanbul'a gitmek istemiyorlar. Etraflarında kara kutularıyla toplanan bu aceleci abilerden ve ablalardan da korkuyorlar, patlayan flaşlardan da. Ama hayatlarında ilk kez yuvadan çıkıp uzak bir şehre gidecek olan çocuklar, bu yolculuğa mecburlar. Malatya Çocuk Yuvası'ndan yapılan bu "kaçırma operasyonu"nu ne Çubukçu görüyor ne de Malatya halkı. Çünkü bütün bunlar Çubukçu valilikte basına "Sorumluluğum yok" açıklamasını yaparken olup bitiyor. Çubukçu'yu yuhalamak için beş gün bekleyen Malatya halkı ise...

Halk nereye bakıyor?
"Çat! Çat! Çat!"
Silahlı üç adam saklandıkları ağacın arkasından çıkıp koşuyor. Kaçan kızın peşindeler. Kız ortaya çıkar çıkmaz silahlar patlıyor. Sayısız kurşun sesi. Malatya'nın en havalı caddesi Kanalboyu'nda silah sesleri susar susmaz bu kez sıra alkışlara geliyor. "Kurtkapanı Kan Kokuyor" dizisinin çekimi, Malatya'da bir gecede en popüler mesele oluyor. Bakan Çubukçu kadar İnci Doğan da konuşuluyor:
"Vardı ya, hani sevgilim jiletledi dedi de sonra hani kendisini jiletlemiş meğer. O kız işte abi!"
Elinde çiğdem çekirdek çekimleri izleyenler aralarında konuşuyor:
"Abi ben gördüm, izler var hâlâ yüzünde. Kendi mi yapmış? Vay be!"
"Magazin güzeli" hakkındaki arşiv çalışmaları bitince çiğdem çekirdeğe dönülüyor; yüzün üzerinde Malatyalı bu mühim meseleyi izlemek için caddeyi kapatıyor. Çekimlerin arasında silahları, siyah takım elbiseleri, beyaz gömlekleriyle "vadinin kurtları" gibi görünen oyuncularla konuşuyoruz:
"Çocuk yuvasında olanlara ne diyorsunuz?"
"Çok fena tabii. Yani şiddet olayı."
Set amiri bağırınca oyuncular tekrar yerlerine, "şiddet karşıtı" demeçlerden sonra tekrar silah gürültüsüne.
Yoldan geçen asabi ihtiyar laf atıyor çocuklu gençli erkek kalabalığına:
"Bir ezan çalsa bu kadar dinlemezsiniz ama!"

'Ölmeye bakın!'
İhtiyar amca yanlış biliyor. Çünkü Malatya'nın bir kısmı da bu saatlerde "İslam Aşkıyla Yaşamak" başlıklı etkinliklerde "çalınan" ezanı dinliyor. Mikrofonda, saçları jöleli gencin okuduğu ezanla açılıyor iftar. Kanal Malatya adlı yerel televizyonda, başörtülü spikerin anlattığına göre, Yeniş Şafak köşe yazarı Ahmet Taşgetiren'in konuşması dolup dolup taşıyor. Taşgetiren yükselen bir heyecanla ünlüyor:
"Siz iyi bir Müslüman olarak ölmeye bakın!"
Malatya'nın bir bölümü dizi çekimlerine, bir bölümü "iyi bir Müslüman olarak ölmeye bakan" adamlara, bir bölümü de dev ekranda Fenerbahçe-Gaziantep maçına bakıyor. Peki yuvadaki çocuklara kim bakıyor?

Bakanın şansı hava
Dün gelseydi Malatya'da yuhalanacak olan Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, sabah başlayan kar yağışıyla Malatyalının gündeminden düşüyor. Fakat tepkilerden korkulmuş olmalı ki fazla fazla korumayla birlikte jet hızıyla girdiği yuvadan yine jet hızıyla ayrılıyor. Geniş güvenlik kordonun arkasında çocuklar izliyor. Buğra "yine hangi herifin" geldiğini merak ediyor. 11 yaşındaki Ali Mert şöyle diyor:
"Devlet bakanı kadın o'lum!"
Bilinçli Ali Mert'e öylesine "Dayak var mı okulda?" diye soruyorum.
"Bazı hocalar yapıyor işte. Din hocası, ezberlemediğin dua başına 8 sopa ve 16 tekme vuruyor."
Aralarında tartışıyorlar. Az mı çok mu diye. "Dayak atılınca hemen kaçın" diyorum, gülüyorlar:
"Yaa! Sonra iki katını yiyelim!"
Kaçış olmadığını biliyorlar. Gazeteci olmak isteyen Ali Mert son sözü söylüyor: "Bizim için dayağın haber değeri yok yani!"

Devlet çözer!
Onlar dayaktan kaçış olmadığını biliyor. Ama devlet bu kez kararlı; "anayasal düzeni yıkmaktan hüküm giymiş" müfettişleriyle olayı kesinkes çözüyor! Çocuklar da olay yerinden uzaklaştırılıyor. Bakan Çubukçu, önceki gün alınan gizli bir kararla, Malatya diziye, maça, cafcaflı iftarlara bakarken, çocukları kaçırıp İstanbul'a götürüyor.
İçerideki çocuklar mı? Onlar, memeden erken kesilmiş kedilere benziyor. Bilir misiniz? Durmadan insanın elini emerler, hiç durmadan ve ölene kadar. Bir zaman çok gerekmiş ama bulunamamış yumuşaklığı ve sıcaklığı ömürleri boyunca "ellerde" ararlar.
Çocukların kendilerini çok ama çok uzun süre sevecek, ama hiç durmadan sevecek birilerine ihtiyaçları var. Ve şimdi onlar İstanbul'da, bir kez daha yeni yurtlara dağıtılacaklar. Çocuklar yine dağılacaklar...


İstanbul'a götürüldüler
İşkence mağduru çocuklar dün akşam uçakla İstanbul'a götürüldü. İlk defa uçağa binen ve bu yüzden heyecanlı oldukları gözlenen minikler, aralarında yastık savaşı da yaptı.
Çocuklar, Semiha Şakir Çocuk Yuvası'na yerleştirildi
Ece Temelkuran / Milliyet
Yayın Tarihi : 31 Ekim 2005 Pazartesi 10:44:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
erdal geyikçi-köçek IP: 85.104.12.xxx Tarih : 2.11.2006 15:17:34
Bende yatılı bir okulda çalışmıştım.Y.İ.B.O,da Çocuk psikolojisinden Çok iyi Anlarım.Çocukların hayalgücü çok farklı.var olmayan bir şeyin varlığını anlatırlar.olmadık olayları olmuş gibi gösterirler.Dayak cennetten çıkmış ve kızını dövmeyen dizini döver.ATA sözleri aklıma geliyor,nekadar doğru tartışılır.Bende küçükken okul yıllarımda yaramazlık yaptığımda yadiğim dayaklar aklıma geliyor.Uçağı askerde gördüm,ama uçuk saçık hiç bir hayel kurmadım.çocukluğumu çocukca yaşadım.hayal kurmadım........!saygılarımla.erdal geyikçi-köçek..........!