16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

İnönü'nün bıraktığı boşluk/Tarhan Erdem

Daha lise öğrencisiyken, Erdal İnönü'nün tercüme ettiği 'Büyük Matematikçiler' adlı kitabını okumuştum. 50 yıldan fazla bir zaman geçmiş. Bilirsiniz, matematikçiler özgün, birbirine pek benzemezler; her birinin biyografisi bana, ayrı bir roman tadı vermişti. 

Sanıyorum iki yıl kadar önceydi, bir karşılaştığımızda o kitabından bahsettim, hemen alçakgönlünü açtı, "Ben de senin gibi okumuştum, sonra bir arkadaşımla tercüme ettik" dedi ve ekledi: "Birbirine benzeri çok azdır."
O böyle bir insandı, sade bir konudan hikmetler çıkarır, söylerdi. Çok kez latife sayılırdı söyledikleri; her konuşmayı, her soruyu, çok sade bir şey söylüyormuş gibi, ibret alınacak bir sonuca ulaştırırdı.
Onu siyasal hayat içinde tanıma fırsatını buldum. Her zaman açık ve zarifti, yüksek karakteri her sözünde ve davranışında izlenebilirdi. Onun varlığı erdemin varlığının garantisiydi.
Bu acılı günümüzde, bilim adamlığı, yazarlığı yanında siyaset etme anlayışındaki farkı yazmak istiyorum.
Son 40 yılda liderlerimiz, partilerinde çevresinde çalışanları, kendi görüşlerini yaygınlaştıracak, politikalarını uygulayacak insanlar olarak görmüşlerdir.
Liderlerin görüş ve isteklerini söylemesine, yönetim kurulundakiler ve milletvekillerinin de bunları aynen tekrarlayıp yerine getirmelerine alışılmıştır. Bu uygulama o kadar yaygındır ki, liderin görüş ve istekleri, partinin görüş ve hedefi olarak kabul edilmiş, öyle sayılmıştır.
Liderin görüşleri partinin görüşleridir. Partinin politikaları liderin politikalarıdır.
Oysa, o görüşler ve politikalar, bütün üyelerin demokratik yöntemler içinde ortaya çıkmış eğilimi, üst kademelerde önyargısız tartışılarak belirlenmiş görüş ve politikalar değildir.
Günümüzde liderin kendine özgü düşünce ve sezgileriyle oluşan görüşleri, tartışmasız partinin görüşü sayılmaktadır. Bugün siyasal hayatın kuralı budur; 'Liderimiz böyle düşünüyor, bir bildiği vardır' anlayışıyla, liderin ağzından çıkanı, tartışmasız partinin görüşü olarak kabul edilmektedir.
'Liderin bildiği vardır' anlayışı da, alışkanlıkla lidere teslim olmak da demokrasilerde kabul edilebilir bir tutum değildir.
Erdal Bey bu anlayışı değiştirmek isteyen bir liderdi.
80'li yılların ikinci yarısında girdiği siyasal hayatta, parti başkanı, başbakan yardımcısı, milletvekili olarak bütün davranışlarında yeni siyaset anlayışı vardı.
Bu anlayış, onun alçakgönüllü karekteriyle, bilim adamlığıyla ve kibarlığıyla açıklanmıştır. Oysa o karar vermeden birlikte çalıştıklarının görüşünü almayı siyaset anlayışı olarak benimsemişti.
Bu anlayışının SODEP dönemindeki örneklerini, o günlerde çok yakınında bulunan Yiğit Gülöksüz'den dinlemişimdir. Partilerini yeterli görmeyenler milletvekilliğinden ayrıldıktan sonra da, siyasetten ayrılmasına rıza göstermemişler, son zamanlara kadar onu siyasetin içine çekmeye çalışmışlardır.
2001 yılında yeni bir parti kurma girişimindeki bir grubun öncüsüydü. Yiğit beyle ben de bu grubun içindeydik. Bu çalışma içinde Erdal bey, hazırlıkların her adımında, yazılan her cümlede uzlaşma sağlamayı bir yöntem olarak uyguluyordu. Bütün görüşmeler sırasında, tartışmaya kendi görüşünü söyleyerek başladığı bir konu hatırlamıyorum.
O günlerde, program üzerindeki çalışma, bazı sorulara cevap aranarak başlanmıştı. Dün bu soruların bulunduğu ilk rapor elime geçti.
Metnin başlığı şu: 'Türkiye için bir sosyal demokrat parti projesi üzerine düşünceler'. Başlıktan sonra, Türkiye'de son yıllarda birçok 'eski' parti kurulduğu, yeni partinin yeni bir projeye sahip olması gerektiği not edilmiş.
İlhan Tekeli'nin kaleme aldığı metin, program hazırlanmaya başlarken sorulması gereken sorularla devam ediyor: Sosyal demokrat ideoloji günümüz Türkiyesi'nde çekici bir siyasal proje için yeterli olabilir mi? Parti hangi toplum kesimlerine yönelecektir? Türkiye'de bir siyasal partinin çözümünü bulmak zorunda olduğu temel sorunlar nelerdir?
Kurulacak parti genel olarak siyasete duyulan güvensizliği aşmak için ne yapmalıdır? Bir parti oluşturmakta iktidar ümidi taşıyabilecek strateji seçenekleri nelerdir? Parti kuruluşu için stratejik seçimini yapmış bir hareket kuruluşunu nasıl gerçekleştirmelidir?
Partinin çıkışı ile ilk genel seçim arasında geçen süre arasında neler yapılmalıdır? Partinin kuruluş döneminden başlayarak iktidara yürümesi sırasında umut bağlanan bir odak haline gelebilmesi için ne yapılmalıdır? Türkiye'de böyle bir heyecan verici parti projesinin uygulamaya konulması ne türde parti üyelerine gereksinme duymaktadır?
Raporda her sorudan sonra sorunun tanımı, nedeni, kapsamı ve cevap seçenekleri de bulunmaktadır.
Günümüzde de yeni bir parti arayışının sürmesinin nedeni, bence, bu soruları birlikte cevaplayarak kamuoyuna çıkan bir siyasal kadro bulunmamasıdır.
O girişim başarılı olsaydı bugün, siyasal hayatımızda İnönü'nün liderliğinde gerçekten çağdaş, gerçekten demokrat bir parti bulunacak, bu partinin tüzüğü de, programı da, siyasal anlayışı da bugünkülerden farklı olacaktı.
Erdal İnönü'nün siyasal alanda bıraktığı boşluk bu farklılıktadır. Böyle bir parti bugün yoktur, tanımlanmadan aranan da böyle bir partidir.

Tarhan Erdem/Radikal
Yayın Tarihi : 1 Kasım 2007 Perşembe 10:18:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?