23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

İsviçre, Danimarka, Şemdinli: Pek olur ecnebinin çiftesi! Ece Temelkuran / Milliyet

Kırmızıda geçmeyen ve hatasız sollayan bir "medeniyet" olarak Avrupalıları biz hep biraz dünyanın temizlik kolu öğrencileri olarak gördük. Bizim yapamadığımız her şeyi yapabilen "ön sıra" öğrencileri onlar; her zaman biraz gıcık kaptığımız.
Tertemiz, barış ve huzur içinde, kurallara kesintisiz uyan, örnek insanlarla dolu bir diyar oralar. Bilhassa AB müzakereleri ve mütarekeleriyle birlikte iyiden iyiye Türkiye'nin süper ego'su oldu Avrupa; dediklerini yapabilmek için kendimizi kırbaçlayıp durduğumuz. Bizi kırbaçlayan Avrupa değil fakat, bizi kırbaçlayan bizim kafamızdaki Avrupa fikri. Zannımca bu yüzdendir ki ne zaman tıpkı Türkiye'de alıştığımız "çifte standardı" o kusursuz diyarda görsek asabımız bozuluyor.
Çifte standarda değil, çektiğimiz acıların, yediğimiz kırbaçların boşuna oluşuna bozuluyor asaplar. Öğretmenin sevgilisi ön sıra öğrencisinin bütün sınavlarda kopya çekmesi ya da Milli Eğitim ilçe müdürünün çocuğu olması gibi bir şey bu.

Gizli hissiyatı
Yani aslında Fatih Terim İsviçre maçından sonra "Nezaket süsü altında nasıl pislikler yapıldığını görüyoruz" açıklamasını yaparken bütün bir ülkenin hem Avrupa'ya ve Avrupa Birliği'ne hem Danimarka Başbakanı Rasmussen ve İsviçre Milli Takımı'na karşı gizli hissiyatını açık ediyor. Tam bir arka sıra öğrencisi gibi, birikmiş ve son derece haklı bir öfkeyle konuşuyor:
"Böyle sessiz sessiz, gizli gizli bütün ahlaksızlıkları yaptılar."
Aynı duygudur sanırım, dünkü gazetelerde hınçla verilmesi o haberin:
"Başkan Erdoğan'ın Roj TV muhabirini istememesine 'şaşıran' Danimarka Başbakanı Rasmussen'in de basına kısıtlama getirdiği ortaya çıktı!"
Bu, televizyonların İsviçre Milli Takımı oyuncusu Benjamin Huggel'in Milli Takım Antrenörü Mehmet Özdilek'e attığı tekmenin görüntülerinin kerelerce yayımlamasına son derece benziyor. Arka sırada oturan bizler, öğretmen tarafından sıra dayağına çekilirken esas suçlu olan ön sıra öğrencisi öğretmenin arkasına geçip nanik yapıyor. Biz de şimdi bağırıyoruz:
"Ama o yaptı!"
Şunu da söylemeden edemeyeceğim: Ömrünün üç ayını İsviçre'de geçirmiş biri olarak, bu nezaket hadisesinin hakikaten de yalan bir tarafı vardır.
Kartpostal kadar kusursuz bir ülkede, çizgi film kadar yumuşak bir hayat içinde size her sabah "Bonjour!" diyen adam, arabanızı bir dakika yanlış yere bırakırsanız hiç sektirmeden polisi arar. Apartmanların ortak çamaşır makinesinde, on makine içinde çamaşırınızı yanlış makinede yıkarsanız karı-koca gelip inanılmaz bir hınç ve öfkeyle tepenize biner. Ayrıca bu arkadaşlar, bin kere anlatsanız da, 100 lira verip 60 liralık bir şey alınca eğer 10 lira daha verirseniz karşılığında 50 lira alabileceğinizi anlamazlar. Niye bilmiyorum, bu hesaba asla kafaları basmıyor.
Ayrıca İsveç'te de Danimarkalılarla çok fena dalga geçerler. Stockholm'de "Bu Avrupalılar bizi köylü sanmasın" diye yolda hiç araba yokken yeşil ışığı beklediğimde İsveçli arkadaşlarım gülmüştü:
"Araba yok, geçsene. Danimarkalı mısın sen?!"
Bir de Frankfurt Havaalanı'nda "Affedersiniz, lavabo nerede acaba?" diye sorduğum kadın güvenlik görevlisinin yüzüme, "Ben danışma masası değilim" diye hönkürmesi vardır ki insanın kafasında, eğer varsa, "nazik ecnebiler" mitini tarumar edebilir.

Çifte standart mı?
Yani Terim de haklıdır, Rasmussen haberini hınçla boğazından yakalayıp verenler de. Ama bu, çifte standartlara ilişkin şu soruları sormayı engellemez:
Şemdinli'de yaşananlar Ankara'da olsaydı böyle mi olurdu?
Deniz Akkaya yerine Hatice Hanım dövülseydi kimin umurunda olurdu?
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Aşkın, AKP'li veya Nur tarikatından olsaydı böyle mi olurdu?
Türbanlı kızlar yerine okullarından siyasi nedenlerle atılmış sol görüşlü kızlar, "Eğitim hakkımız görüşlerimiz nedeniyle elimizden alınıyor" deseydi böyle mi olurdu?
Daha sayayım mı?

Ece Temelkuran / Milliyet
Yayın Tarihi : 18 Kasım 2005 Cuma 10:38:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?