Başkentte bir hayli bol olan parti kulislerinden birinde, bir basın mensubu ile bir politikacı konuşuyorlardı:
- Uzayıp giden türban tartışmaları, daha ne kadar sürer sence; nasıl görüyorsun durumu?
- "Uzayıp giden türban tartışmaları, daha ne kadar sürer sence; nasıl görüyorsun durumu" demekle olmuyor ki...
- Olmuyor ki olmuyor; çok haklısın.
- "Olmuyor ki olmuyor; çok haklısın" demekle olmuyor ki...
- Bak dalga geçme benimle.
- "Bak dalga geçme benimle" demekle olmuyor ki...
- Sen söyle o zaman, neyle oluyor?
- "Sen söyle o zaman, neyle oluyor" demekle olmuyor ki...
- Türban konusunda sana iyi bir eğlence çıkmış anlaşılan.
- "Türban konusunda sana iyi bir eğlence çıkmış anlaşılan" demekle olmuyor ki...
- Hadi bana müsaade, ben kaçıyorum, eyvallah...
- "Hadi bana müsaade, ben kaçıyorum, eyvallah" demekle olmuyor ki...
* * *
Böyle bir sohbette kimin basın mensubu, kimin politikacı olduğunu anlamanın da en iyi yöntemi "yazı-tura" atmak...
"Yazı" gelirse, konuyu ilk açan kişi basın mensubu; "tura" gelirse politikacı olur.
* * *
İncili Çavuş, Nasreddin Hoca'ya:
- Hoca gördün mü, Meclis Adalet Komisyonu'nda Yargıtay tasarısı görüşülürken, Yargıtay Savcısı Bahattin Azizoğlu ne demiş, dedi:
"- Yargıtay'da 910 bin dosya var. Ayda 700-800 dosya daha geliyor. Yeni hiç dosya gelmese mevcut davaları 3-4 yıldan önce bitiremeyiz.
Nasreddin Hoca olarak, sen ne diyorsun bu duruma?
* * *
Hoca, gülümseyerek sakalını sıvazladı:
- Bizde "Adalet"in ağırlığını ve kaç okka olduğunu gösteriyor bu durum, dedi; Yargıtay'daki tüm dosyaları toplayıp kantara vursan, öyle bir ağırlığı tartamayacağı için, kantarın topuzu kaçardı.
* * *
- Peki, önce kimler fark ederdi kantarın topuzunun kaçmış olduğunu?
Nasreddin Hoca yine gülümsedi:
- Kimse...
* * *
Değişik türden bir bulmaca:
- Bir arabanın dikiz aynasıyla, bir gergedanın yavrusu arasında nasıl bir benzerlik vardır?
Yanıt:
- İkisi de, Başbakan Tayyip Bey'in bu yıl kaç nutuk daha söyleyeceğini bilmez.
* * *
Birbirleriyle sıkı fıkı hem dost, hem de mesleksel alanda dayanışmalı olan avukat Taner Aktop'la, avukat ve şair Uğur Koçlu'nun hukuksal girişimlerini yerinde gören savcı ve yargıçların da kararıyla; önceki sabah Kadıköy II. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bizzat bulunmama gerek olmadığı saptandı.
* * *
Normalde basit ve üstünde durmaya değmez gibi görünen bir durumun, hukuksal bir anlayışla bir kez daha değerlendirilmesi; sırtımda birikmiş uzun yıllara hafifletici manevi bir meltem estirdi.
* * *
Bu arada Taner'in eğlenceli fıkralar stokundan da bir tanesi şöyleydi:
Zengin mi zengin Arap şeyhlerinden biri, kâhyasıyla birlikte Paris'e gelmiş.
* * *
Paris'in en büyük caddesi "Champs-Elysées"de gezerlerken, Arap şeyhi birden sıkışmış. Çarçabuk girecekleri bir tuvalet de bulamayınca, şeyh daha fazla dayanamamış ve üstündekileri çıkarıp kâhyaya verdikten sonra, kaldırımın kıyısına çömelmiş ve iyice rahatlayıp da, tam ayağa kalkacağı sırada, bir polis çıkagelmiş karşısına.
* * *
Polis, zengin mi zengin Arap şeyhine:
- Mösyö, diyormuş; hiç böyle bir şey yapılır mı burada? Farkında değil misiniz nerede olduğunuzun?
Arkasından da makbuz defterini çıkarmış ve yazdığı cezayı göstermiş Arap şeyhine, tam 100 euro...
* * *
Şeyh, polisin ne dediğini anlamadığından; hemen cüzdanından 200 euro çıkarıp uzatmış polise:
- Kâhya da yapacak, demiş.
* * *
Türban tartışmalarındaki parti koalisyonlarıyla da, laikliği kurtarma cephesinde çeşitli gösterilere katılanlarla da; ima yollu hiçbir paralelliği yoktur bu fıkranın. Kimse alınmaya...
* * *
Birkaç da eski zaman uyarısıyla saptaması:
"Ne oldum, deme; ne olacağım de"
"Düşenin dostu olmaz, hele bir yol düş de göre"
"Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider def-i hacet etmeye"
"Sultanahmet'te dilenir, Beyazıt'ta sadaka verir"
"Görgüsüzün bir oğlu olmuş, çekmiş çükünü koparmış"
* * *
Sabahattin Kudret'ten bir şiirle bitirelim yazıyı:
Bilirsiniz
Siz ölümlü olduğunuzu bilirsiniz
Bir gün ota ağaca böceğe
Suya toprağa karışacaksınız bilirsiniz
Bir gün gelecek
Adınızı bilen de bulunmayacak
Bilirsiniz
Bilirsiniz de