1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Lübnan'da savaş ve çözüm/Cengiz Çandar/Bugün

Bugün gazetesi köşe yazarı Cengiz Çandar'ın "Lübnan'da savaş ve çözüm: Türkiye'nin NATO ile "İslamcılık" arasındaki zor dansı..." başlıklı yazısı.. 

İsrail'in Lübnan'a yönelik savaşında her saat, her gün televizyon ekranlarına yürek parçalayıcı sahneler yansıyor. Benim için bir "özel durum" söz konusu. Yıllarca yaşadığım ve "ikinci vatan" gibi kabul ettiğim Lübnan'ın mahvedilmesini görmeye dayanamıyorum.

Aradan geçen yıllar içinde teknolojinin gelişmesi sayesinde, artık herkesin bugünlerde Lübnan'da gördüğü görüntüler benim için hayli tanıdık aslında. 1982'de, öncesinde ve sonrasında defalarca tanık olduğum görüntüler.

İsrail'in Lübnan'a "özel garezi"ni biliyorum. Hizbullah'a darbe indirmek gerekçesinin ötesine geçerek, Lübnan'ın burnunu kanatmayı, ona bir "gelecek gözdağı" vermek peşinde olduğunu görüyorum. Bütün bu saldırganlığın "Amerikan yeşil ışığı" ile gerçekleştiği de malumum.
Ama bütün bunlar, işlerin nereye varacağına ilişkin ne "tahlil yapmak" ne "geleceği sezebilmek" gereğine engel olmamalı. Duygu dünyam ile beynimin gör dediğini birbirinden, özellikle, kamuoyunun önüne yazı ile çıkarken, ayırt edebilmeyi becermeliyim.

Roma toplantısı yapıldı ve sonuç alınamadı. Bizim basının büyük bölümünde verilen hüküm bu. Bence, tersine. Roma toplantısı, "siyasi süreç"in yönü konusunda önemli bir gösterge oldu. Ne bekliyordunuz, "somut sonuç" olarak? "Ateşkes" ilanı mı?

Condoleezza Rice'ın, iki haftadır, "acil ve koşulsuz bir ateşkes"e karşı çıktığını, "status-quo ante"ye yani son gelişmelerin başladığı noktanın öncesine dönülmesinin imkânsız olduğunu, Hizbullah Güney Lübnan'dan uzaklaştırılmadan ve silahsızlanmadan, bunu öngören BM Güvenlik Konseyi'nin 1559 sayılı kararının uygulanma imkânı doğmadan "ateşkesin söz konusu olmayacağını" söyleyip duruyor; duymuyor musunuz? Roma'dan "ateşkes çıkması"nı beklemek bir hayaldi.

Türkiye'ye egemen "paranoya", Rice'ın "Yeni bir Ortadoğu gerekli" sözünden çıkarak, Ortadoğu haritasının yeniden çizileceğine ilişkin alarm zilleri çalmaya başladı. Dünya tarihinde sabit kalan hiçbir harita olmadı. Bundan sonra da olmayacak. Ama bu şu birkaç ay ya da belki yıl içinde Ortadoğu haritasının değişeceği demek de değil. Condi Rice, "yeni Ortadoğu"dan "status-quo ante"ye dönülmeyeceğini, "yeni statüko"nun İran'ın geriletileceği, Suriye'nin nötralize edileceği, bunun için ise Lübnan'da Hizbullah'ın burnunun kanatılacağı, Filistin'de Hamas'ın "şahinleri"nin budanacağı Ortadoğu'yu kastediyor.

İsrail saldırısına bunun için "yeşil ışığı"nı esirgemiyor.

Bu durumda:

1. İsrail saldırısının "ahlak dışı boyutları" Amerika'nın genel bölgesel stratejik çıkarlarını sarsacak noktaya gelmedikçe;
2. İran, Hizbullah üzerinden dayanmaya devam ettikçe;
3. Lübnan'ın "kırılgan" iç yapısı tuz buz olma noktasına gelmedikçe, Lübnan üzerinde cereyan eden "başkalarının savaşı" maalesef devam edecek. İsrail'i, ABD'den başka durduracak bir güç yok ve o da henüz "dur" demiyor.
4. Bu arada, bütün bunların mümkün olacağı noktaya hazırlıklı olarak, "siyasi inisiyatif" de sürüyor. Amerika'nın kendi "çözüm planı" var ve bu plan üstü kapalı biçimde AB tarafından da paylaşılıyor. Roma'da Amerikan heyetinde yer alan iki Amerikalı yetkili David Welsh ile Elliott Abrams, söz konusu planı "satmaya" dün İsrail'e gittiler. Yanlarında "AB Troikası", Finlandiya Dışişleri Bakanı, AB Dış İlişkileri Komiseri ve Ortadoğu sorumlusu olmak üzere.

Amerikan Planı, Condoleezza Rice tarafından Beyrut'ta Lübnan Başbakanı Fuad Siniora'ya da sunulmuş olduğu için Arap ve İsrail basını tarafından biliniyor. Buna göre:

1. Lübnan'ın kendi toprağı saydığı, BM'nin 2000 yılında Suriye toprağı olarak ilan ettiği İsrail'in elindeki Şeba çiftlikleri Lübnan'a verilecek. Bu konu kesin çözüme bağlanana kadar, İsrail, Şeba çiftliklerini BM'ye teslim edecek.
2. Lübnan'ın güneyinde 20 kilometre derinliğinde bir "güvenlik koridoru" oluşturulacak. Buraya NATO kumandasında ve sorumluluğunda birlikler yerleştirilecek. Bu bölgeye Hizbullah'ın girişi yasak olacak. Söz konusu kuvvet, güç kullanmaya da yetkili olacak. Yerleştirilmesinden bir süre sonra, bölgede bir "gözlemci güç" olarak bulunan UNIFIL'in bünyesine katılmış yani bir BM gücü olmuş sayılacak.
3. NATO kumandasındaki güç, Lübnan'ın İsrail ve Suriye ile kesişen sınırlarını, Lübnan ordusu yerleşene kadar koruyacak; böylece Lübnan, Suriye'ye karşı da korunmuş olacak.
Roma toplantısında, bu konuda aslında "mutabakat" çıktı; mutabakat çıkmayan konu, "acilen ateşkes" idi.

İşin bu yanı, Türkiye'yi çok yakından ilgilendiriyor. Bu plan yürürse ve yürürlüğe girerse, NATO üyesi Türkiye, "Hayır, ben katılmıyorum. Benim, Hizbullah'a karşı güç kullanma yetkisine sahip bir güçte işim yok" diyebilir mi?

Adama sorarlar, "Sen, NATO üyesi misin; İran ve Suriye'den mi yanasın?" diye. Soruları arttırırlar ve şunu da sorarlar: "Sen, Lübnan'ın egemenliğinden mi yanasın, Sünni Başbakan Fuad Siniora başkanlığındaki meşru Lübnan hükümetinin güçlenmesinden mi yoksa Hizbullah'ın, 'patronları' namına Lübnan'ı rehin almasından mı yanasın?"

Hatta, birisi kalkıp, "Başbakan Tayyip Erdoğan, Kuzey Irak'a NATO kuvveti gönderilmesini istedi.

NATO için bölgede böylesine bir yetki gören Türk başbakanı, Güney Lübnan için haydi haydi görüyor olmalı" demez mi? Derse, haksız mı olur?

Türkiye'nin Kuzey Irak için "NATO çağrısı" yapması aslında akıl almayacak bir "zaaf deklarasyonu" ve ayıp ama bu zihniyetin, kendi kendini düşürdüğü tuzakta, Güney Lübnan'a Türkiyeli bir NATO gücü önerisine hayır deme şansı kalmaz.

Büyük devlet olma iddiasıyla ülke yönetmek, Ortadoğu'da "zor zanaat"; "küçük mezhep örgütleri"nin peşinde "büyük politika yapmak" ancak onları silahlı eylemlerde kullanmakla mümkün olur. Onu yapanlar, zaten var. Türkiye, zaten böyle değil.

Hükümete de, Ortadoğu'nun yakın geleceğinde NATO üyesi olduğunu hatırlamaktan ve ona göre davranmaktan daha ötede, fazla bir rol kalmıyor gibi...

Bugün
Yayın Tarihi : 28 Temmuz 2006 Cuma 18:17:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?