18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Mehmet Ali Birand - Posta Gazetesi

Zam istekleri haklıdır

İster asker, ister polis, öğretmen veya imam olsun, olanaklar çerçevesinde bir iyileştirme zamanı geldi. Bu soruna asker-sivil ayrımı yapmadan el atmak gerekir.


Türk Silahlı Kuvvetlerinde bıçak kemiğe dayanmış olmalı ki, maaş zamlarıyla ilgili olarak basına bilgi sızdırılma operasyonu başladı. Aksi olsa TSK bu konuyu kamuoyuna yansıtmadan halletmeye çalışırdı.



Yandaki kutuda görülen rakkamlar gerçektende çok az. Mutlaka dengelenmesi gerekiyor. Gerekmesine gerekiyor da, hükümeti zorlayan nokta, bütçede yeterli kaynak bulunmaması. Üstelik askere zam yapıp polis’e veya diğerlerine zam yapmamak olmaz. Polisin, öğretmelerin durumları askerle karşılaştırılamayacak kadar da kötü. Onların yan destek alabilecekleri olanakları da yok.



Hükümetin genel bir ayarlama yapması giderek kaçınılmazlaşıyor.



Hükümetin bir kesimi tercih edip maaş zammı vermesi, diğer bir kesimi görmezden gelmesi imkansızdır. Asker kadar polis, öğretmen kadar imamlarda maaş arttırımına hak kazanıyorlar. Herkes insan gibi yaşamak, ailesine onurlu bir gelecek sağlamak istiyor.



Bundan daha haklı, daha normal bir istek olamaz. Devlet memurlarının maaş ayarlaması istemelerini, asker-sivil ayrımı yapmadan değerlendirmek ve olanaklar çerçevesinde de karşılamak gerekir.





İstenen maaş tutarları (bin TL)

Rütbe
Mevcut maaş
İstenen maaş
Artış (%)

Uzman çavuş
759.990
873.099
13.45

Kıdemli Başçavuş
1.149.937
1.333.657
15.00

Asteğmen
831.671
1.008.330
21.22

Teğmen
1.035.272
1.298.495
25.23

Üsteğmen
1.000.137
1.356.323
25.63

Yüzbaşı
1.191.570
1.503.261
26.15

Binbaşı
1.307.289.000
1.650.009
26.70

Yarbay
1.755.718
2.116.325
21.33

Albay
2.050.033
2.479.820
22.16

Tuğgeneral
2.545.892
3.097.006
17.06

Tümgeneral
2.531.389
3.260.425


Korgeneral
3.058.958
3.520.585
15.47

Orgeneral
3.587.840
4.113.544
14.86

Genelkurmay Bşk.
5.009.817
5.639.519
12.57




* * *




İSMAİL CEM’İN İYİLEŞME HABERLERİ...



Gıpta ile baktığım eski meslekdaşlarımdan biri İsmail Cem’dir. Gazetecilikle başladığı dünyasını ilerde siyasete atıldıktan sonra fiilen şekillendirebilmiş nadir şahsiyetlerden biridir.



Bir yandan bilim adamlığı, öte yandan da gazeteciliğinde, dağarcığı hep yüklü olmuş ve daha da güzel tarafı, bir süre sonra akademisyen ve siyasetçi olarak kafa yorduğu dış politikanın başına geçmiş, yönetmiş ve yönlendirmiş bir insan.



Bilgi Üniversitesi yayınları arasında çıkan, Yunanistan ve Kıbrıs konularına ayrılmış, kitabını (www.bilgiyay.com) okurken çok heyecanlandım.



Cem’in bakanlığı, TürkqYunan yakınlaşması, Kıbrıs sorununda ilk adımların atılması ve AB ile ilişkiler açısından son derece önemli bir dönemdir.



Hele bir yanda MHP gibi herkesi düşman gören bir koalisyon ortağı, öte yandan Yunanistan ve Kıbrıs konularında son derece kuşkulu bir Ecevit-Gürel ikilisi ile başedebilmek, bu insanlara laf anlatabilmenin güçlüğünü düşünürseniz, Cem’in çektikleri daha kolay anlaşılabilir. Ne yazık ki bu toplum fazla Cem’ler üretemiyor.



Cem’in iyileştiği haberleri benim gibi herkesi çok memnun ediyor.



Ona daha çok ihtiyacımız var...



GS HEPİNİZİ ŞAŞIRTABİLİR



Fenerbançeli dostlar kendilerinden çok eminler.



Nefis transferler yaptıklarını ve gelecek yılın şampiyonluğunu da şimdiden garantiye aldıklarını söylüyorlar. BJK’nın yaşlandığını, GS’ın zaten yok olduğunu, dolayısıyla sahanın kendilerine kaldığına inanıyorlar.



Bence, hem takımı, hem de tahminlerini çok abartıyorlar. Her biri dev yıldızlardan kurulu Real Madrit’in durumunu hepimiz gördük. İyi isimleri bir araya getirmekle iyi sonuç alınamadığı isimleri bir araya getirmekle iyi sonuç alınamadığı açıkça ortada. Üstüne üstlük bir de Şampiyonlar kupası var. FB’nin geçmişte katıldığı kupalardan hiç galibiyet alamadan ayrıldığını düşünürsek, bu defa epey zorlanacaklarını tahmin etmek pek güç olmasa gerek.



Doğrusu, GS parlak bir dönemden geçmiyor. Parasal yönden durumu çok kötü. Bundan dolayı da istediği transferleri yapamadı.



Ancak bu hiç belli olmaz.



Yunanistanın Avrupa kupasında yaptığı gibi, Galatasaray’da bir süpriz yapabilir ve aradan sıyrılabilir.



BALIK ÇİFTLİKLERİNDE MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ...



Bu hafta başı Bodrum yarımadası civarındaki balık çiftliklerine ateş püskürmüştüm. Çok az yerde bulunabilecek koylara, deniz turizmi için kaybedilemeyecek güzelliketeki yörelere yerleşen bu çiftliklerin hem denizi pisletmelerine, hem de mavi bidonlarıyla kıyıları harabeye çevirmelerine çok kızdığımı açıkça belirtmiştim.



Bugün, madalyonun öbür tarafına bakacağım.



Yan sütunda, Hürriyet gazetesinde çıkan ve son derece doğru ve güzel bilgiler veren bir haberi okuyacaksınız. Ayrıca Tarım Bakanlığı Tarımsal Üretim Geliştirme Genel Müdürlüğü Su ürünleri Daire Başkanı Erkan Gözgözoğlu ile konuştum.



Benim anlayabildiğim kadarıyla, eğer bugün bizleri rahatsız eden manzaraların büyük bölümü, bürokrasinin bu konuya ancak 1997’den itibaren el atmış olması ve “Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yönetmeliğinin” sadece 29 Haziran (yani iki hafta öncesi) çıkması. Bugüne kadar tam anlamıyla bir kargaşa yaşanmış. İsteyen istediği yere balık çiftliği kurmuş. Ne soran, ne danıyan olmuş.



Şimdi, yeni yeni Tarım Bakanlığı koordinasyonu altında bu işler bir düzene sokulmaya başlanmış.



Doğrusu, şu anda da öyle bir bürokrasi devi yaratılmış durumdaki, şimdiye kadar koylarımızın elden çıktığına üzülürdük, bundan sonra balık çiftliği açmak isteyen müteşebbislere acıyacağız.



Şimdi sıkı durum...



Balık çiftliği kurmak isterseniz, bakın kaç yerden onay almanız gerekiyor:



Tarım Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Denizcilik müsteşarlığı, özel idareler, Çevre Koruma müdürlüğü, Orman işletmeleri ve Kültür bakanlığı.



Baş sorumlu Tarım Bakanlığı. Denetleyen makam hem Tarım Bakanlığı, hem de Sahil Güvenlik Komutanlığı.



Çevre düzenleme planları da Valiliklerin koordinasyonunda hazırlanmış.



Bir işe bu kadar fazla “yetkili” sokarsanız sonucun ne olacağını tahmin edebilirsiniz.



Bizler “koylarımızı bize bırakın, daha açık denizlere çiftlik kurun” diyoruz, yatırımcı devlet’e başvuruyor. Ancak bu kadar yetkiliden öylesine fazla ses çıkıyor ki, adamlara bir türlü yer gösterilemiyor.



Ne olursa olsun, hiç değilse eski kargaşa yok. Onun yerine Bürokrasi hazretleri gelmiş.(!)



* * *



ÇİFTLİK BALIĞI CİROSU 350 MİLYON DOLAR



Yıllık 600 bin ton civarındaki balık üretiminin yüzde 90’ı avlama yöntemi ile elde edilirken, bürokratik engellerin de etkisiyle, denizlerde balık yetiştiriciliği çok zor gelişior. Türkiye’de, su ürünleri üretimi yapılabilecek 200 tabii göl, 206 baraj gölü, 953 gölet, toplam uzunluğu 177.7 bin km olan 33 nehir ve ırmak ile 24.6 milyon hektar (246 bin kilometre kare) genişliğinde deniz alanı bulunuyor. Üretim yapılabilecek göl, baraj gölü, gölet ve deniz alanlarının geniyliği 25 milyon 871 bin (258 bin 710 kilometrekare) hektara ulaşıyor.



Bu kadar geniş bir yatırım alanı potansiyeline karşın, şimdiye kadar, 1100’ü iç sularda olmak üzere, toplam 1650 balık yetiştiriciliği tesisi için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan belge aldı. Bunların toplam üretim kapasitesi ise 85 bin ton.


MEHMET ALİ BİRAND - POSTA GAZETESİ
Yayın Tarihi : 17 Temmuz 2004 Cumartesi 22:11:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Hakan AKSU IP: 213.243.30.xxx Tarih : 30.03.2005 12:04:01
M.Ali Birand bey'in dikkatine Köşenizde yazıma yer verirseniz sevinirim TÜRK POLİSİNE… Değerli Meslektaşlarım Bu topraklar üzerinde, şanlı bayrağımız altında yaşayan ve hatta bayrağımızı başının ve kalbinin üzerinde yıldızının üzerindeki çizgilerle belirleyerek taşıyan Türk Polisi bu toplumun vazgeçilmez bir parçasıdır. Son zamanlarda yazılı ve görsel basında hiç olmaması gereken bir kısır döngü içerisinde, bilmeden kendimizi bir tartışmanın içinde bulduk. Bu tartışmayı günlerdir üzülerek takip ediyorum. Adeta e-mail ve faks savaşı yaşanıyor. Elbette demokratik bir toplumun bireyleri olarak Önce İnsan sonra Polisiz.. lakin bazen bu tartışmadaki boyutlar hiç de etik olmayan söylemlere dönüşüyor. Teşkilatımızdaki amirler arasında yaşanan ve Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırı olan ama kanunla belirlenmiş ve zamanı geldiğinde yasama organı tarafından değiştirileceğini ümit ettiğimiz ama şuan yürürlükte olan A grubu B grubu gibi sınıf ayrımcılığı temelindeki bu tartışmalarla büyük sorunlara gebe bir hal almaktadır. Bu bize ve şerefli geçmişimize yakışmıyor. Bu bağlamda adına ne derseniz diyin ama ben şunu hissediyor ve gözlemliyorum ki birileri bize bıyık altından gülüyor ve bazı çıkar çevreleri ve diğer kurumlar durumdan vazife çıkararak teşkilatımızın kıskanılacak durumdaki başarısını gölgede bırakmaya çalışıyor. Duyarlı olmalıyız ve oyuna gelmemeliyiz. Bize düşen bu tartışmaları bırakıp ülkemizin içinde bulunduğu şu ortamda görevimize sımsıkı sarılıp her zamanki gibi halkımızın hizmetine hizmet katmak, bizleri yöneten değerli büyüklerimize düşen görev ise; bu gibi tartışmalara yol açabilecek konuları önceden gözlemleyip tedbirleri alma ve günü birlik değil de yarınlar için kalıcı çözümler bulmak zorundadırlar. Devletin birer yapı taşı olarak, görevimizin; halkın huzuru ve güvenliğini sağlamak olduğunu unutmamalı Hizmetinde olduğumuz halkımıza davranışlarımız daima saygılı ve müşfik olmalıdır. Bu yönde tüm iyi niyetimizi kullanarak en ileri hizmeti vermeye gayret eden yapımızı muhafaza etmeye mecburuz. Atatürk’ün; “Polis ve Jandarma kuvvetleri vatandaşlara huzur ve sükun temin eden, Cumhuriyet’in kanunlarına ve medeniyet düşmanlarına karşı kullandığı bir kalkandır. Binaenaleyh Cumhuriyetin kanunlarına, memleketin huzur ve asayişine gelebilecek ve vatandaşların hürriyetine tecavüz edebilecek her şerrin kafası behemehal bu kalkana çarpmalı ve parçalanmalıdır.” sözleri rehberimiz olmaya devam edecektir Resmi dili, bayrağı, sınırları ve hükümranlık hakları her türlü tartışmanın dışında olan Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes eşittir ve birinci sınıf vatandaştır. Temel insan hak ve özgürlüklerinin yasalar çerçevesinde korunması, Polisin asli görevidir. Türkiye üzerinde çıkarları olan ve Türk Milletini kendi çıkarları karşısında engel olarak görerek bin yıldır yok etmek isteyen uzak yakın, sözde dost, müttefik veya komşu veya değil, bir takım güçler ve onların satın aldığı, kararsız, tamirden daha çok tahribe açık, fırsat bulduklarında hemen tecavüze geçen, yetmediklerini anladıklarında kahpeleşen... kafaları günlük meselelerle meşgul, alternatif düşünce üretme yerine bütün güçlerini tahrip etmeye endekslemiş, yıkmaktan hoşlanan, beyinlerini, ruhlarını veya midelerini satmış insanlar var. Bu kimseler her yerde ve her kesimin içine girerler. Fakir olup servet düşmanlığı yapar... Zengin olup, yığınları istismar eder... Çalışıyor gibi görünür gelirinden şikayet eder... Bir konunun uzmanıyım der yıkıcılığa, bölücülüğe, serseriliğe pirim verir kamplara ayırmaya çalışır... makam sahibi olup, makamını şer güçlerin çıkarları adına kullanır... Güçlü olduğunda zalimce ezip geçer, hep kolay kazanma yollarını araştırır, Bu zihniyetteki insan nüsvetlilerini Kürk’e sarsak üşüyoruz der, yelpaze sallasak yanıyoruz diye feryat ederler. Kendini Türk hisseden, Türklüğe adayan ve Tarih boyunca var olan Türk Kültürünü, soyunun, medeniyetinin ve asaletinin temeli olduğunu kavramış ve bu sebeple, disiplini sevmiş, uyumsuzluğu, isyanı ve serkeşliği, bayrağa saygısızlığı hoş görü ile karşılamamış Türk insanına hizmet etmek en büyük ibadetlerden biridir. Bu itibarla; • Polis Teşkilatı olarak diğer kurumlarda çalışanlardan yılda 1764 saat daha fazla mesai yaparak çalışsak da, • Uzmanlar; Hafta sonu tatili olmayan, zorunlu haller dışında izin kullanamayan insanların işte başarılı olmalarını beklemek realiteye aykırıdır. deselerde… • Anayasanın 59. maddesinin “Dinlenmek çalışanların hakkıdır.” dediği halde dinlenemesek de, • Emniyet personeli ile aynı görevi üstlenmiş olan Jandarma komutanlığı ve diğer devlet memurlarına tanınan mali hakların teşkilattan esirgenmesi sonucunda oluşan ücret eşitsizliği, bizlerin moral ve motivasyonumuzu olumsuz olarak etkilese de, • Emekli Sandığı Ödeme listelerinde en az ücret alan kamu personelinin Polis Memuru olduğu görülmekte ise de, • Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin polis hakkındaki bildiriye ilişkin kararında belirtildiği gibi; polisin, içinde görev yaptığı çevre ile mesleki, psikolojik ve maddi koşullarını, birliği, tarafsızlığı ve onurunu koruyacak nitelikte olması polisin başarısının devamı için maddi yönden mutlaka desteklenmesi gerekmektedir. Dediği halde onlarca yıldır özlük haklarımızla ilgili çalışmalar ve hazırlıklar devam etsede!... • Her 10 Nisan’da çanta veya çekmecelerde olduğu söylenen müjde paketleri hiç bir zaman açıklanmasada, • Değerli büyüklerimiz teşkilatımıza sıra geldiğinde bizlere gören gözlerle bakmasada… • İnsan haklarını ihlal ettiği iddia edilen Şerefli Türk Polisinin insan hakları ihlal edilsede… Birinci vazifemiz; Devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü muhafaza edecek, Bayrağımızı hiçbir zaman yere düşürmeyecek, kamunun huzur ve esenliğini sağlayacak, vatandaşlarımızın ırz, can ve mal güvenliğini korumak gibi ulvi bir görev ve hizmeti üstlenecek ve bu uğurda canını feda etmekten çekinmeyecek ve bu fedakarlığı aile fertlerimizle birlikte yapacağız ve bunu da yapacak güçteyiz. Meslektaşlarım sizlerle gurur duyuyor ve çok seviyorum ve bu tartışmalara son verilmesini istiyorum. Saygılarımla, Bir Polis 30.03.2005

izzetin kamerogullari IP: 85.98.3.xxx Tarih : 28.03.2005 19:08:15
valla ii onlar ulkemizdeki ekonomik sorunlari bildikleri halde o denli zam istemeleri benim kafamda soru isareti yaratmistir ,bu ulkede egitimciden cok alan asker, bizi nasil bir gelecek bekledigini gorur gibiyim saygilar duyurulur!!!!!!!!!!!!!!

murat altıntaş IP: 78.168.4.xxx Tarih : 11.02.2008 18:47:41

mehmet ali bey iyi günler size sesimi ancak bu siteden ulaştırabiliyorum.cumhuriyetimizin gelecegi tehlıke altında oldugu bu günlerde cumhuriyetimize sahip çıkmada siz basına büyük görev düşüyor.M.K.Atatürk'ün gençliğe hitabesinde dediği gibi '' Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.'' sözünden yola çıkarak Atatürk'ün gençliğe hitabesini siz sorumlu araştırmacı gazeteci olarak hitabenin tamamını gazetenizde yayınlayarak cumhuryete sahip çıkmanızı istiyorum.saygılarımla Murat ALTINTAŞ