20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Oh olsun, afiyet olsun!


Gerçek midir efsane mi, bilinmez. Ama anlatanı da dinleyeni de bıktırmayan bir hikâyedir:

Sultan Abdülaziz, 1867 yılında Paris’i teşrif ettiğinde, “Küçük Napolyon” diye anılan III. Napolyon tarafından elbette izzeti ikramla ağırlanmış. Sarayda bir ziyafet verilmiş onuruna.

Türk ve Fransız erkânın hazır bulunduğu yemekte, herhalde ya balık ya da kanatlı türünden, elle tutulup yenilmesi hoş görülen bir mahluk servis edilmiş ki, her konuğun tabağının yanına birer “rince-doigts”da konulmuş.

Şık gümüş kaplar içindeki bir dilim limon ve sudan ibaret olan “rince-doigts”, elle yenen yemeklerden sonra parmakları daldırıp temizlemeye yarayan bir Fransız inceliğidir.

Ancak ömründe ilk kez bir “parmak kurnası” ile karşılaşan Abdülaziz, kabın gümüş değerine, içinde de limon parçası yüzdüğüne bakıp midevi bir sıvı içerdiğine karar vermiş.

Tam o sırada III. Napolyon’un konuğuna hoşgeldin nutku da bitmişmiş. Osmanlı İmparatorluğu’nun Sultanı, eline “parmak kurnası”nı alıp ayağa kalkmış, tabii tüm masa da beraber ayaklanmış ve Abdülaziz, “Şerefinize!” deyip gövdeye indirmiş el yıkamaya yarayan suyu.

Varın siz hayal edin, sofrada yol yordam bilen Türk erkânı ile yemek törenleriyle ünlü züppe Fransızların halini.

Koskoca sultana, “O su içilmezdi!” demek kimin haddine?

Osmanlı sultanın, “Şerefinize!” deyip başına diktiği suyu bırakın parmaklamak, içmemek olur mu? Başta Napolyon, masadakilerin tümü kaldırmışlar şarap kupası gibi nazikçe tuttukları minik hamam taslarını, çarnaçar içmişler tabii temizlik suyunu...


***


Sultan Abdülaziz’den Cumhurbaşkanı Abdullah’a, Türk büyükleri sadece ağırlandıkları yabancı saraylarda değil, yabancıları ağırladıkları yerli saraylarda da efsane yazmaya devam ediyor, aziz okurlarım. En çarpıcı yakın örnek, Kraliçe Elizabeth’in karşısına İngiliz Kraliyeti’nin en büyük nişanı nal büyüklüğündeki “Knight Grand Cross vs. vs...”yi, smokin yakasına takmasıydı (Bkz. Nallı Protokol, 19. 05. 2008). Beterin beteri var, tabii. Sudan Cumhurbaşkanı El Beşir, niye iki kez ziyaret etti sanırsınız Türkiye’yi? El Beşir’i ağırlamak, İngiltere Kraliçesi’ni ağırlamaktan hem daha kolay, hem daha “neymişiz be”ci.

Koyunun olmadığı köyde keçi dediğin Abdurrahman Çelebi, bizimkiler de Sudan Cumhurbaşkanı El Beşir’in yanında elbette daha medeni. Arapların düzmece kralları, nabab emirleriyle zaten aile içinde gibi hissediyorlar kendilerini.

Avrupalılara gelince...


***


Doğrusu bugünlerde, özellikle AKP’yi yere göğe sığdıramayan AB’lilere çoook gülüyor, yalayıp yutmak zorunda kaldıkları “parmak suları”na afiyet olsun diyorum.

Abdülaziz’in karşısında başlarına dikmek zorunda kaldıkları sade suya tirit limon tadını, herhalde mumla aradıkları günler yaşıyorlar!

Hey gidi Barroso’lar, Lagendijk’ler, hey gidi cinsler ve cisimler... AKP hükümetini özgürlük abidesi, demokrasi kaidesi ilan ve “yahu bu yol dikta rejimine çıkar” diyen gerçek demokratları, dürüst olduğumuz için en mütevazı yaşamları süren bizleri “Atatürkçü elitist” (Atatürkçü seçkinler!) diye tanımlayabilecek kadar cahil, oryantalist ve zekâ özürlü değillerse art niyetli ya da resmen satılmış Avrupalılar... N’aber?

Almanya’daki Deniz Feneri mahkeme kararını yutmak kolay oldu mu? Ya Frankfurt Savcılığı’nın dava açmaya hazırlandığı kooperatif rezaletini yalamak? Nasıl geçecek demokrat gırtlağınızdan?

Pek alkışladığınız Başbakan’ın “muhalif basını boykot” kampanyasından bile söz etmiyorum, ne de olsa Türk basın özgürlüğü çiğneniyor, sizin uykunuzu bölmez rahat yataklarınızda.

Yalnızca sizin ellerde, AB üyesi Almanya’nın ortasında patlayan irinden söz ediyorum, bakın bu ilgilendirir, çünkü sınırlarınız içre, değil mi?

Meğer Türkiye o kadar da uzak değilmiş, hukuk devleti Türkiye’de bile sizin için gerekliymiş, şaşırdınız mı?

Haydi, yalayıp yutun bakalım ampule kiralık övgülerinizi.

Hepinize afiyet olsun! Bize yaradığı kadar size de yararsa, haliniz yaman.

 

Mine G.Kırıkkanat/Vatan
Yayın Tarihi : 24 Eylül 2008 Çarşamba 09:48:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?