Bir köşe yazarının başına gelebilecek en kötü şey, okurunun aptal olduğunu keşfetmesidir.
Zeka ürünü sandığın bir kelime oyunu yap, bununla da pek gurur duy, altını çize çize, üstüne basa basa, yüz kere de geçir yazında, hatta o kadar beğen ki başlığına bile çıkar... Kasım kasım kasıl “baak, bunu ben yazdım, bunu ben buldum” diye bütün arkadaşlarını ara...
Heyhat! Okurun anlamıyor!
Anlayamıyor!
Onca yıldır yaz çiz, onu iddia et bunu iddia et, belli bir kesim için saygın bir yere geldiğini düşün...
Sonra bir bak ki sahip olduğun okur üç otobüs dolusu dumkopfmuş meğer.
Senin o süper zeka kelime oyununu anlama kabiliyetine sahip değil.
Edine edine açıklamalara MUHTAÇ bir güruhu okur edinmişsin!
İlkokul 5 zekasında var yok bir kitleye yazıyormuşsun meğer ON koca yıldır...
İttire kaktıra geldiğin yer bu: Aptalların kanaat önderi!
Dumkopfların fikir kraliçesi!
Ne zavallı bir durum!
Ne üzücü bir gerçek!
Daha büyük ne CEZA verebilir ki ilahi adalet sana!
Yaptığın alçaklığın karşılığı olarak “Aptalların yazarı” payesini almaktan daha kahredici ne olabilir ki bir köşeci için!
Daha bitirici? Daha öldürücü?
Hemen söylüyorum:
BUNUN FARKINDA OLMAMAK!
***
Zira aklı başında bir köşeci böyle bir gerçekle karşı karşıya geldiği vakit anında yazı çizi işine son verir, istifasını basar ve kuş uçmaz kervan geçmez bir yere yerleşip “overdoz botoksun beyne zararları” gibi bir konuda mesela uzman olmaya falan çalışır. Tecrübeyle edinilmiş bir uzmanlık olur üstelik.
Daha aşağısı kurtarmaz yani. Beraber yaşaması zor bir gerçek zira. 35 yıllık kocanın gay olduğunu öğrenmek gibi bir şey.
Bu münasebetsiz gerçeği kendine saklayıp işine devam etmeyi de anlarım. Hani parası yoksa eğer iş iştir. Ekmek ve kuaför parası deyip geçilesi bir şey. Ben nerede hata yaptım acaba deyip bir nebze olsun düzelmek, en azından orta zekalıların yazarı haline gelmek bile mümkün özeleştiri kurumu sayesinde..
Ama bu korkunç gerçeği marifetmiş gibi bir de kamuyla paylaşmak?!? “Benim okurum benim kırk yılda bir yaptığım bir kelime oyununu anlamadı, o kapasitede değil, hadi açıklayayım bari” demek??
Pess. Hakikaten pes..
İşte bu kitaplara geçirilesi bir şey. “Şuursuzluk Tarihi” adı altında yazılacak bir kitapta mesela genişçe bir bölüm olarak rahatlıkla yer alabilir.
Veya iletişim fakültelerinde “ne olunmamalı” derslerinde özgüven zehirlenmesi ile pişkinlik arasında gidip gelmenin ideal örneği olarak da okutulabilir.
Gerçekten ilginç bir ülkeyiz. Bu ülke yazarlarıyla da enteresan bir ülke.
Gerzoların yazarıyım diye övünebilen bile var...