28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Seçim ve erken seçim / Erdal Şafak-Sabah

Erdoğan dün tekrarladı: "Milletimiz 5 yıllığına görev verdi, hakkıyla yerine getireceğiz." Ancak aynı saatlerde sonuçlanan Futbol Federasyonu Başkanlığı seçimini hükümetin istemediği adayın kazanması, Erdoğan'ın iradesini artık o kadar kolay kabul ettiremeyeceği anlamına gelebilir mi; göreceğiz...

Başbakan Erdoğan'ın erken seçim çağrılarına karşı çıkmasını birçok açıdan meşru buluyoruz. Çünkü:
Türkiye'de seçim ortamı yok.
Seçimi zorunlu kılacak siyasal ya da ekonomik istikrarsızlık yok. Hatta istikrarsızlık belirtisi bile yok.
Seçmen iradesinde ciddi değişiklik işareti yok.
Ne siyasal platformda, ne seçmen gözünde en azından bugün için AK Parti'nin alternatifi yok.
Ancak Erdoğan'ın erken seçime karşı çıkarken sarıldığı gerekçeyi yadırgadımızı da belirtmek zorundayız. Dün yaptığı konuşmada, "Altını çizerek söylüyorum; bu iktidar döneminde kimse erken seçim beklentisi içerisine girmesin" dedikten sonra bakın bu gerekçeyi nasıl ifade etti: "Zira biz ülkemize bir ihanet hesabına fırsat vermeyiz."
Kanımızca Erdoğan bu bakış açısıyla 3 Kasım 2002'de AK Parti'nin iktidara gelmesini sağlayan erken seçim kararını alanlara büyük haksızlık ediyor.
2002 Temmuz'unda Kocayayla'da seçim çağrısı yaparak sürecin düğmesine basan dönemin Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ihanet hesabı içinde miydi?
Ya erken seçimi ilk telaffuz eden dönemin Devlet Bakanı Kemal Derviş?
Ya 31 Temmuz 2002'de Meclis'ten erken seçim kararı çıkartan liderler, gruplar, milletvekilleri? O gün 62 ret oyuna karşı 449 oyla 3 Kasım'da seçimin önü açılmıştı. Üstelik 449 milletvekilinden ezici çoğunluğu Meclis'e dönemeyeceklerini bile bile parmak kaldırmışlardı.

Tutanaktan hatırlatmalar
O birleşimde AK Parti adına söz alan Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ün konuşması tutanaklarda duruyor:
"Seçimlere gitmek, demokrasinin belki de en güzel yanlarından biridir. Bizler millet iradesine inanan insanlarız. Demokrasiye, milletin temsilcileri olduğumuza inandığımıza göre, o zaman milletin karşısına gitmekte de çekinilecek hiçbir şey olmadığına inanıyoruz."
O konuşmasında bir saptamada daha bulundu Gül: "1983'ten bu tarafa bütün seçimlerin zamanından önce yapıldığını düşünürsek ve bu anlamda hepsinin de bir erken seçim olduğunu göz önüne alırsak, aslında ortada çok anormal bir durum olmadığı da gözükmektedir."
Erdoğan'ın siyasi geleneğe ya da fiili kurala dönüşmüş en geç 4'üncü yılın sonunda seçim beklentilerine karşı çıkması elbette anayasal hakkı. Ancak bunun için iki koşuldan biri gerekiyor:
* 2002'de erken seçime giderken oluşan geniş uzlaşmanın şimdi seçimleri zamanında, en azından zamanına yakın tarihte yapmak konusunda da sağlanması.
* Veya seçim yanlıların taleplerine güç, haklılık kazandıracak adımlardan kaçınılması. Ancak sandıkta çözülebilecek gerilimlere geçit verilmemesi.
Bizim bir beklentimiz daha var: Siyaset kurumu, demokrasinin kalitesini yükseltmeyi gerçekten istiyorsa, sandığı getirmeden önce mutlaka Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları'nı yenilemek zorunda. Hayır, sorun sadece baraj değil. Daha önemlileri var. Söz yine Gül'ün:
"TBMM'yi daha da yüceltebiliriz. Bize yöneltilen tenkitlerin hepsini yok edebiliriz. Seçim Kanunu'nu değiştirip tercih sistemini getirerek, milletvekillerini, genel başkanları ve parti yönetimleri nezdinde daha güçlü yapabiliriz.
Hepimizin şikâyet ettiği bir husus da şu: Temsili demokraside, temsil eden insanlar kimleri temsil ediyorlar; bu daha belirgin hale gelmeli. Bunun için daraltılmış seçim bölgeleri sistemini getirebiliriz."
Daha siyasetin finansmanı var, şeffaflık var, parti içi demokrasi var...
Şöyle bağlamıştı o gün Gül konuşmasını: "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz." Doğru söze ne denir...
Yayın Tarihi : 20 Ocak 2006 Cuma 12:54:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?