1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Seçimler ve ulusalcılık/Çengiz Çandar/Bugün

“Milliyetçi-ulusalcı şizofreni”nin tahlil sonuçları... Pazar günü Cüneyt Ülsever'le birlikte Hüseyin Gülerce'nin Samanyolu televizyonundaki programındaydım.

Irak, Kuzey Irak, Mehmet Ağar'ın son açıklamaları, Cumhurbaşkanlığı seçimi, günümüzün iç politika gündemi vs. diye bir "ufuk turu" yaptığı- mız sırada, aniden, "fiimdi söyleyeceğimi hiçbir yazımda yazmadım, hiçbir yerde de söylemedim. İlk kez burada dile getireceğ im. Sizleri dinledikten sonra, birden zihnimde yanan ampul, uzunca süredir aklımda birikenleri formüle etmemi sağladı" dedim ve önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde "milliyetçi-ulusalcı çizginin hiçbir şansı olmadığını" öne sürdüm.

Bu "tespit"imin gerekçesini de açıkladım. Türkiye'de seçmen her zaman önüne sunulan seçeneklere ilişkin "sağduyulu" davranmış ve o zaman dilimine göre en "optimal" tercihi yapmıştır. 2007 yılında "milliyetçi-ulusalcı tercihler" tam anlamıyla "sağduyu yoksunluğ u"nu ifade eder. "Çatışmacı" bir tercih olur.

Önümüzdeki yıl, özellikle Ortadoğu ve onun Irak köşesinde "çatışmacı" bir siyasi iklim egemen olacak. Türkiye seçmeni, -diğer birçok ülke seçmeni gibi- "belirsizlik"e, "macera"ya yönelmez; bu nedenle elindeki "ittifakları" -burada ABD ve AB ile birlikte Batı dünyası- elinden çıkartarak, sonu belirsiz bir maceraya yelken açmaz. Bu yüzden, "çatı şmacılık"ı vurgulayan "milliyetçi-ulusalcı çizgi"nin önümüzdeki seçimlerde şansı yok. CHP, bu yüzden, kahredici bir biçimde oy oranı nı düşürecek.

ANAP'ın bu haliyle ve genel başkanının söylemiyle diplerde debelenmekten kurtulamayacak. Sadece, Mehmet Ağar ile bir "yeni söylem" tutturan ve ülkenin en önemli meselesinde bir "çözüm modeli" sunabileceği sinyallerini veren DYP'nin "barajın üzerine" çıkması muhtemel. MHP, barajı zorlayabilir. Belki geçer. CHP, baraj dolayında sürünür. AK Parti'nin konumu sağlam.

***

Bana "milliyetçiliğin yükselişte olduğunu" söyleyen herkese, bir yıldır "Peki, bu siyasete nasıl tercüme oluyor? Niçin seçim araştırmalarında oy oranlarına bir türlü yansımıyor?" sorularını yöneltiyordum. "Milliyetçilik" ile "milliyetçi söylem" benimseyen sözde sol için kullanılan "ulusalcı lık"ın kabardığı bir gerçek değil mi? Ülke çapında değil. Ülkenin belirli bir katmanı için geçerli. Bu, bu yanıyla çok yanıltıcı.

Öyle ki, Ak Parti'yi bile yanıltıp, son bir-bir buçuk yıl içinde gereksiz yanlışlara sürükledi. Pazartesi günü Radikal gazetesinde Neşe Düzel'in haftalık söyleşisinde Hacettepe Üniversitesi'nden Doç.Dr. Suavi Aydın'ın değerlendirmesini okuyunca, kendi yorumumun "akademik dil ile doğrulanması"nı gördüm.

Suavi Aydın, herkesin üzerinde durması ve uzun uzun düşünmesi gereken gayet çarpıcı bir değerlendirme yapmıştı. İzliyoruz: "Türkiye'de geleneksel milliyetçi tabanı n iki önemli referansı vardır. Bir devlet, iki İslam. Bizde devlet eliti, İslam'ı n her türlü rengiyle arasına büyük bir mesafe koydu. Giderek sertleşen söylemler sonucunda da, devlet elitiyle geleneksel milliyetçi taban arasındaki makas çok açıldı. Asker ve sivil bürokrasiyle özdeşleşen CHP'nin de bu kitleden oy alma ihtimali artık yol oldu, CHP taşradaki muhafazakar milliyetçilerin oyunu alamaz.

Zaten bugünün oy davranışları da, milliyetçi eğilimin taşradan şehirli orta sınışara kaydığını gösteriyor. Sözünü ettiğim orta sınıf, ekonomik değil, kültürel bir orta sınıf. Son dönemde eğitimli beyaz yakalıların önemli bir kesimi ciddi milliyetçi reşeksler göstermeye başladı. Daha önce Çorum, Yozgat, Kayseri, Erzurum, Erzincan gibi şehirler milliyetçi reşeksler gösterirdi. Bunlar MHP'nin oy aldığı merkezlerdi. Bunlar, AKP'ye kaydı.

Çünkü MHP'nin devletle arasında her zaman çok yakın bir bağ vardır. MHP İslami referansları olan bir partidir ve taşra milliyetçileriyle bu açıdan iyi ilişki kurabilir ama MHP hiçbir zaman devletin milliyetçiler için çizdiği sınırların dışına çıkamaz ve nitekim son iktidar döneminde de çıkmadı. Devletle olan bu yakınlığı yüzünden de MHP halkın güvenini kaybetti. Çünkü Türkiye taşrasında İslam, milliyetçilikten daha hâkimdir. Özellikle Anadolu sermayesinin güçlenmesiyle birlikte, taşradaki devletçi, milliyetçi eğilimler yumuşadı ve İslamcılığa yanaştı. Taşra, devletçi MHP ve CHP'den uzaklaştı. Taşra milliyetçileri İslami rengi daha koyu olan AKP'yi kendilerine daha yakın gördüler ve ona kaydılar. Sonuçta,Türkiye'de milliyetçilik, orta sınışara has bir özellik kazanmaya başladı ve özellikle de 2001 ekonomik krizinden sonra büyük şehirlerdeki üniversite mezunu eğitimli hali vakti yerinde orta sınışar giderek milliyetçi oldu.

AB karşıtı hava şehirli orta sınıf arasında yayı ldı. CHP ve kısmen ANAP, bu şehirli orta sınıf milliyetçiliğine oynuyor. Ama oy bakımından zayıf bir sınıf bu. Türkiye'de taşralı insan kalabalık. Bu yüzden de AKP birinci parti olmayı sürdürüyor. MHP'ye gelince... O, Türk-Kürt çatışması nın çok sert olduğu yerlerde taban buluyor ve işsiz, çaresiz, lumpen gençlik kesimine oynuyor.

Türkiye'de milliyetçiliği mobilize etmek için çok çalışıldı ama biz bu ülkede hâlâ yoğun bir Türk-Kürt çatışması görmüyorsak, şehit cenazeleri dışında kitlesel eylemler yaşamıyorsak, linç girişimleri gibi provokasyonlar işlemiyor ve milliyetçilik tırmanmıyor demektir bu. Zaten yapılan da bir milliyetçilik kampanyası- dır. Türkiye'de milliyetçilik kitlesel olarak tırmanmıyor. Bu ülkenin sosyal yapı- sı da sanılandan çok farklıdır. 29 Ekim, Çanakkale Savaşı gibi milliyetçi ikonlar, ulus-devletçi bir cephe tarafından tekrar canlandırılarak ülkede bir milliyetçilik ateşi yakılmaya çalışılıyor ama..."

***

Bunların tümüyle aynı görüşteyiz. Devamıyla da. Devamı, Neşe Düzel'in söyleşinin bu noktasında "Sonuç ne oluyor?" sorusuna Suavi Aydın'ın verdiği cevapta: "fiehirli orta sınıf milliyetçiliğin tabanı kalabalık değil. Bu kitlenin sadece görünürlüğ ü fazla. 'Çılgın Türkler' kitabı 300-400 bin satsa ne olur?

Çankaya Belediyesi nikâhlarda dağıtıyor bu kitabı. Bugün ülkede kabaca iki cephe var. Bir, ulus-devletçi cephe. Diğeri, AB'ci cephe. fiehirli orta sınıf bu ulus-devletçi cepheye yaklaşıyor. Entelektüel kesimin büyük çoğunluğu ve taşra sermayesi ise AB'ci cepheyi oluşturuyor." Neşe Düzel, bunun üzerine "Avrupa Birli- ği karşıtlarının artması, toplumda bölünme, parçalanma korkularının yayılması bu milliyetçi kampanyanın tuttuğunu, milliyetçilik dalgasının yükseldiğini göstermiyor mu?" sorusunu yöneltiyor ve Doç.Dr. Aydın, yine tümüyle mutabık olduğumuz şu görüşle cevaplıyor: Bu korkuları seslendirenler kimler ve onları n toplumda temsiliyeti nedir, bakmak lazım.

Çok küçük bir grup seslendiriyor bu korkuyu. Eurobarometre'nin yaptığı anketlerde, AB destekçilerinin oranı yüzde 15-20'ye düşerse, ben o zaman, 'Tamam işte Türkiye milliyetçi bir çizgiye savruldu' derim. AB'ye destek en son gene yüzde 56 çıktı. Üstelik geri kalan yüzde 44 de AB karşıtı değil.

Fikrim yok, kararsı zım diyenler var." Milliyetçilik ve "çift yumurta ikizi" ulusalcı lık, nasıl bir Türkiye istiyorlar. Aydın, anlatı- yor: "Türkiye böyle kalsın, böyle devam etsin istiyorlar. Bakın... Milliyetçilik farklı lıkları görmez. Topluma homojen bir kitle gözüyle bakar. Farklı öneri dile getirenleri hain sayar ve milleti dünyaya açacak AB gibi her uluslararası girişimi ülkeden uzak tutmaya çalışır. Milliyetçilik her şeye tek taraşı bakar, asla empati kurmaz.

İki milyon Türk Almanya'da mülk alırken bir şey demez, 200 bin Alman Türkiye'de arazi alınca 'ülke elden gitti' der. Bulgaristan'da Türklerin kurduğ u partiyi destekler, ama Kürtlerin Türkiye'de kurduğu partiyi hain ilan eder.

Milliyetçilik şizofrenik bakış açısı getirir. Yani, "şizofreni"nin "şehirli orta sınışar" da yaygınlaştığına, "Ankara bürokrasisi" nde geleneksel olarak mevcut bulunduğuna ve İstanbul medyasına da yansıtıldığına hükmedebiliriz. "Halkın sağlığı"ndan endişeye gerek olmayabilir. "Seçmen çoğunluğu" ise orada...

Çengiz Çandar/Bugün
Yayın Tarihi : 26 Ekim 2006 Perşembe 11:34:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?