23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Sevgili Uğur Mumcu - Erdal Atabek

Sevgili Uğur Mumcu,
Antalya’dan hekim meslektaşım Yener Oruç , 17 Ocak 2005 tarihli bir e-posta ile ’Mavi Ceket’ başlıklı bir ileti gönderdi. Mavi ceket, Yener Oruç’un seni gördüğü Türkocağı Sokağı’nda, üzerindeki ceket. Cumhuriyet gazetesine gelirken görmüş seni Yener Oruç. Daha sonra o acı haberi duyduğu zaman belleğinde yer alan bu anıyı anlatıyor. İletisinde beni de çok etkileyen şu satırları aktarmak istiyorum:

’’24 Ocak 1993 Pazar günü, o acının unutturduğu bir nedenden ötürü ancak saat dokuzdan sonra Uğur Mumcu ’nun katledildiği haberini öğrenebilmiştim. Öğrendiğimde istemsiz (refleks) olarak ilk yaptığım, henüz beş ayını doldurmamış ilk göz ağrısı kızımı kucağıma almak oldu. Bu davranışımın temeli Uğur Mumcu’ya uzanan ellerin aslında ona da uzandığı düşüncesi olmalıydı.’’

Yener Oruç, haberi duyduğu anda istemsiz (refleks) olarak kızını kucağına alıyor. Bu davranış, çok önemli bir işaret gibi etkileyicidir. Daha beş ayını doldurmamış kızını böyle bir saldırıdan korumak istemi, geleceğimize yönelik bir tehdide karşı korunmak refleksinin en açık ifadesi değil mi?

Uğur Mumcu bir gazeteci yazar mıydı? Elbette öyleydi ama ’Uğur Mumcu’ gazeteciden de, yazardan da çok daha fazla kavramların simgesiydi. O, ’cesaret’ ti, ’güven’ di, ’kötülüklere karşı toplumu koruyan’ dı. Bütün bunların birleştiği ’güvenilir gelecek’ ti. Uğur Mumcu bütün bunları tek başına gerçekleştirecek bir kahraman mıydı? Toplumun duyguları bu soruya ’evet’ demiştir.

Ona yönelen suikast, çocuğumuza yönelik olarak algılanmıştır. O kötülük, temel güven duygumuza yönelmiştir. Cesaretimize, geleceğimize, iyi olanları koruma gücümüze yönelmiştir. Hepimiz böyle algıladık.

Uğur Mumcu’yu sonsuza kadar yaşatacak yürüyüşe katılanlar bilirler ki, böylesine içtenlikli, böylesine kararlı, böylesine birbiriyle bütünleşmiş yüz binler Atatürk ’ten sonra kimseyi böyle uğurlamamıştır.

Sonra da bu yüz binler bir daha bir araya gelememiştir. Bu da üzerinde durulması gereken bir önemli olgu.

1 Mayıs’ların görkemli kalabalıklarını bilenler kendilerine daha sonraları benzer soruları sormuşlardır: Bu kalabalıklar şimdi nerede?

Yoksa bütün bu birliktelikler, bütün bu düşünce-duygu ortaklıkları, günlük ya da anlık buluşmalar mıdır? Toplumlar bu olayları yaşar ve her şey orada kalır mı?

Uğur Mumcu ile birlikte, cesareti, güveni, kötülüklere karşı toplumun korunacağı duygusunu da mı yitirdik?

Kahramanlar kendi yarattıkları duyguları da kendileriyle birlikte götürürler mi?

Bunları da düşünüyorum sevgili Uğur Mumcu.

Ölümünden sonraki uzun yıllar boyunca bu cinayetin aydınlatılmayışından ben de suçluluk duydum. Doğrusu, bu suçlululuk duygusu, dürüst vicdanlar tarafından duyulması gereken bir duygudur diye düşünüyorum. Eğer bir cinayet aydınlatılamıyorsa, o toplumda yaşayan herkes suçluluk duymalıdır. Elinden geleni (ve gelmeyeni) yapamamış olmanın vicdanı tırmalayan duygusu geride kalanlarca duyulmalıdır, duyulması da gerekir. Bizi kötülüklere karşı koruyan başka ne var ki?

Başka türlü nasıl bir ’toplumsal vicdan’ dan söz edebiliriz?

Dünya, bildiğin gibi, bildirdiğin gibi, anlattığın gibi Sevgili Uğur Mumcu.

Senden sonra, sanki görevini içimizdeki biri üstlenmiş gibi seni daha çok anar olduk. ’’Uğur Mumcu bunu nasıl yorumlardı?’’, ’’Tam Uğur’luk bir konu’’ diye düşündük. İçimizde öyle biri yaşamaya başladı.

Amerika 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’in vuruluşunu dünyaya egemen olmanın bahanesi saydı. Ah nasıl da sana göreydi o İkiz Kuleler’in vuruluşunun gizi? Bush iktidarı haberli miydi, bu saldırının iplerini mi çekmişti de sonranın senaryosunu sahneye koymuştu? Her şey senin bildiğin, bildirdiğin, anlattığın gibi gelişiyor. Yıllarca, yıllarca bıkıp usanmadan anlattın bunları. Bunların böyle olacağını biliyordun da ondan.

Memleketi biliyorsun elbette, o da bildiğin yolda, bildiğin gibi, anlattığın gibi gidiyor...

Türkiye üzerindeki ipotekleri anlatırdın. Tam bağımsızlıktan nasıl adım adım ipotek altına alındığını her şeyin. Ekonominin, politikanın, kültürün, eğitimin, günlük yaşamın üzerine konan ipotekleri anlatırdın. Din sömürücülerini, siyaset bezirgânlarını, ülke bölücülerini, dışa bağımlı memleket pazarcılarını anlatırdın.

Bütün bir topluma vicdan olmuştun. Bütün bir topluma ışık tutmuştun.

Ülkeyi de, dünyayı da değiştirmek istiyordun.

Mustafa Kemal ’in ülkesini istiyordun.

Ama dünya değişecek Uğur Mumcu, bunu biliyorsun. Bunun için canını verdin.

Dünya da değişecek, ülkemiz de.

Bu ipoteklerin hepsi kalkacak. İnsanca düzen, insan için düzen kurulacak.

Cesur olacağız, güven duyacağız, doğruları koruyacağız.

Sensiz olmamız söz konusu değil sevgili Uğur.

Sen bizimlesin, biz seninleyiz.

Elbette, bunu da biliyorsun.

ERDAL ATABEK - CUMHURİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi : 24 Ocak 2005 Pazartesi 14:10:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?