18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Silahların gölgesinde - nereye kadar? Oray Eğin / Akşam

Sanki yıllardır her akşam adeta bir saniye sonra yüzümüze Kalaşnikof doğrultacakmış gibi aramızda gezinen, sokaklarımızda, hayatlarımızda yer eden, bu güvensiz şehirde, beceriksiz yöneticilerin zeki çözüm bulamama hastalıklarından dolayı başımıza kakılan İstiklal Caddesi’nin polisleri yetmezmiş gibi, bir de özel güvenlikle boğuşmak zorundayız.

Özel güvenlik Türkiye’nin beş yıldır falan büyük bir övünçe uyguladığı yeni bir iş sahası oldu. Emekli askerler, polis eskileri falan, özellikle de resmi görevlerinde yeteri kadar yetki verilmemiş, rütbelerini yükseltememişlerin beslendiği bir sektör.

Bazı politikacılar da sanki Güneydoğu’daki koruculuk sistemi başarıyla uygulanıyormuş, korucular ‘koruma’ dışında hiçbir işe bulaşmamışlar gibi, onları örnek gösterek İstanbul’da da mahallelerin özel güvenlik birimlerince korunmasını öneriyorlar.

Bir süredir İstanbul’da Asmalımescit yükselişte. İngilizler, şöhreti kulaktan kulağa yayılan bu bölgede ev satın alıyorlar, taşınıyorlar. Bu sokaklarda ev bakanlar arasında BBC’deki meşhur Hard Talk programının sonucusu Tim Sebastian da var. Özellikle İngilizler’in bölgeye ilgisiyle evler yenileniyor, sokaklar aydınlanıyor...

Bununla beraber de Tünel’in arka sokaklarında müthiş bir hareketlilik var. Artık sadece meyhaneler değil, şık cafeler, küçük lokantalar, biracılar da sokaklara yayılmış durumda. Bohem yazarlar, başarısız ressamlar, zengin reklamcılar, rock’çı gençler, öğrenciler, işadamları uyum içinde güzel yaz akşamları geçiriyor Asmalımescit’te.

Ancak neredeyse her akşam bu uyum kesintiye uğruyor. O ara sokakların birinde kalabalık gelen gürültünün peşinden ne oluyor diye bakmak için toplanıyor. Anlıyoruz ki, oralarda cirit atan özel güvenlik görevlileriyle insanlar arasında bir çatışma var. Çoğu zaman ne olup bittiğini, ya da kimin haklı olduğunu anlamaya fırsat olmuyor. Açıkçası, kimin haklı olduğu da pek önemli değil. Zira özel güvenlikler istisnasız her gece birileriyle tartışıyorlar, tartıştıkları kişiyi de yaka paça itiyor, hırpalıyorlar. Bu manzara karşısında özel güvenliğin haklılığı savunulamaz herhalde. Zaten yürüyüşlerinden, hallerinden, tavırlarından da belli. Sokakları kendi malı sanıyor, ağa gibi yürüyor, derebeyi gibi davranıyor.

İki sene önce New York’ta, Bryant Park’ta otururken üstü başı yırtık bir çocuk yanıma geldi. Yüzü bıçakla darbe almış gibiydi, zaten selam verir vermez de açıklama yapmaya kalktı. Merak etmediğimi söyledim. “İki dolar istiyorum” dedi, ben de ona sadece bir dolar verebileceğimi söyledim. Başımdan gitsin diye. Parayı uzatır uzatmaz daha evvel çevrede görmediğim polisler aniden belirdi ve çocuğu sorguladı.

Bir seferinde de Times Square’de Brooklyn’li bir siyahla konuşuyordum. Sokaklarda kendi CD’lerini satan binlerce gençten biri. Hemen New York Times binasının önündeki arabasında CD’sini dinletebileceğini söyledi. Arabaya binmemi söyledi, ben de dışarıdan duyduğumu. Daha ilk şarkı başlamıştı ki, yine nereden çıktığını anlamadığım polisler belirdi ve çocuk arabasıyla hızla uzaklaştı.

New York’ta polisin kendisini göstermeme politikası var; gerektiği anda, ihtiyaç duyduğumuzda aniden belirdikleri bir sistem oluşturmuşlar. Hem kendilerini gizliyorlar, insanların gündelik hayatını ürkütmüyorlar, hem de asayişi sağlıyorlar. Bir zamanların suç başkentinde artık günde bir kişi bile öldürülmüyor. Üstelik New York terör tehdidinin sürekli yaşandığı, paranoyanın had safhada olduğu bir şehirken.

İstanbul ise suçun arttığı, her geçen gün hayatta kaldığımız için şükrederek yaşadığımız bir kente dönüştü. Beyoğlu’na gitmek bir cezaevinde havalandırmaya çıkmak gibi.

Oray Eğin / Akşam
Yayın Tarihi : 21 Ağustos 2005 Pazar 13:22:43
Güncelleme :21 Ağustos 2005 Pazar 13:32:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?