ANKARA’ya bir ‘Tarihi Estergon Kalası’ yaptılar.

Diyeceksiniz ki, ‘Ankara’ya Estergon Kalası yaptılarsa bu tarihi olur mu?..’

Niye olmasın, tarihi 2005...

İstanbul’un surlarını yeniden yapıyorlar, yeniden burçlar dikiyorlar, yurdun turistik bölgelerinde yeniden Roma hamamları inşa ediyorlar, yeni tarihi hanlar-hamamlar konduruyorlar.

Kimisi betonarme.

Kimisi kalekimli, kimisi çekomastikli, kimisi İtalyan ithal fayanslı...

Bilinçli insanlar 2004-2005 yapımı birçok tarihi yapının önünde şaşkınlar.

Siz hiç Hilton Oteli’nden bile daha yeni ‘tarihi sur’ görmediniz mi İstanbul’da.

Ya da içinde Gaye Seramik’ten klozet olan tarihi hamam?

Sait Halim Paşa dönüp gelse ve sarayına konulmuş klozeti görse, ‘Kim benim kavuğumu buraya koydu bre...’ diye kızacak.

Yaratıcılığın bu kadarı da fazla mı?

*

Tarihi yapıları böylesine bir Sivaslı ustaya yaptıracak kadar basit gördükleri için, tarihi eserleri de yıkmakta-yok etmekte bir sakınca görmüyorlar.

Nasıl olsa yenisini yapabiliyorlar.

Sorun bu...

Tarihi yapıların yenilerini yapma hakkını kendinde görenler, o zaman elbette tarihi yapıları yıkıp yok etmek hakkını da kendilerinde görebiliyorlar.

*

Ruhlara sinmiş sahtekárlığın tarih karşısındaki konumudur bu.

Ya da hırsızlığın tarihin derinliklerine dahi uzanıp, tarihi bile çalmasıdır...

Türkiye gibi tarihin her döneminin simgelerini barındıran bir ülkede, tarihi yapıları yağmaladılar, çaldılar, yaktılar, yıktılar...

İstanbul’un surlarından, konaklarından saraylarına... Anadolu kentlerindeki mabetlerden kervansaraylara, kalelere... Ege-Akdeniz kıyılarındaki tiyatrolara, antik kentlere kadar, müthiş bir mirası yok ettiler.

Şimdi yenilerini yapıyorlar.

Ahmak oldukları için kaleler çimentolu, hamamlar klozetli, mağaralar havalandırmalı, Roma yapıları fayanslı.

Ve 2005 yapımı ‘tarihi eserler’ bile var dört bir yanda.

Sümerleri, Hititleri, Selçukluları, Romalıları anlatmasa bile Türkleri anlatan birer anıt olarak...