1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Tarikat sakallı şoförler İETT'ye yakışıyor mu?

SON zamanlarda özellikle Anadolu yakasında Üsküdar-Beykoz-Paşabahçe-Çengelköy vs. Boğaz hatlarında bazı belediye otobüsü şoförleri artık resmen Taliban mensuplarının bıraktığı tarikat tipi, göğüslerinin altına kadar inen sakallarla görev yapmaktadırlar.

Bunlardan bazıları bunun yönetmeliğe uygun olup olmadığını soran gazete muhabirine "Seni kafir sonunuz gelecek" diye bağırıp saldırganlaşacak kadar işi ileri götürmüşlerdir. Önce sünnet sakalı derken şimdi belediye otobüsü şoförleri resmen Taliban sakalları ve şalvar şeklinde üniforma pantolonlar giymeye başlamıştır.

Söz konusu olan özel halk otobüsü olsaydı bir şey demezdim ama belediye otobüsü şoförlüğü kılık kıyafet yönetmeliğine sahiptir ve bu şekilde sakal bırakmalarına hangi yönetmelik izin vermektedir? Bir vatandaş olarak vergilerimizle yaşayan İstanbul’da tarikat sakallı belediye şoförleri görmek beni çok üzüyor. Öte yandan bunu gidip de İETT amirliğine sorduğumda kötü muamele göreceğimi biliyorum. Bu durum aslında bir şeylerin hazırlığıdır. Yani kötü şeylerin. Yarın çarşaflı belediye memurlarına hazırlıyorlar bizi. Topluma ışık tutan bir gazeteci ve köşe yazarı olarak bu duruma kimin göz yumduğunu köşenizden Büyükşehir ve İETT başkanlarına sormanızı rica ediyorum.

Hasan CEYLANER

Hakir görülen bir kent: Giresun

YILLAR önce çevre halkının girişimiyle başlanan Giresun-Ordu (Or-Gi) Havaalanı inşaatı da herhalde siyasi sebeplerle durduruldu. Bilhassa Giresun, hükümetler tarafından devamlı hakir görülen ve ihmale uğrayan bir şehirdir. En son bizzat Başbakan tarafından "Burası vilayet değil köy, buraya havaalanı ne gerek" denilmiştir. (Medya) Akabinde fındık fiyatları da aşağılara çekilmişti.

Giresun halkının balık ve fındıktan başka bir geliri yoktur. Kısacası Karadeniz’in ’Tunceli’sidir. Sanayisi yoktur, işsizlik had safhadadır. Bir havaalanı hem çevre halkının işine yarar, hem de turizme ve ticarete canlılık getirir. Üstelik belediye AKP’nin elindedir şu anda ve çöp sorunuyla uğraşmaktadır. Ulaşım sadece karayoluyla yapılmaktadır. Giresun Limanı bir zamanlar ulaşımda halka hizmet verirken şu anda atıl durumdadır. Fakir Giresun halkı otobüs şirketlerinin insafına bırakılmıştır. Sağlık kurumu sorunu vardır. Babalarımız, analarımız, hısım akrabamız, arkadaşlarımız ağır hastalık hallerinde İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde çare aramak durumundadır. Annem, babam, dayılarım, sevdiğim arkadaşlarım İstanbul ve Ankara’da sağlık sorunlarına çare ararken vefat ettiler. Cenazelerimiz için dahi ya özel araba tutmamız ya uçakla Trabzon veya Samsun havaalanlarını kullanmamız gerekir.

Giresun halkı ölür, şikayet etmez, aç kalır silahlanıp dağa çıkmaz. Topal Osman Ağa’dan ve Mustafa Kemal’den vazgeçmez. Başbakan gelir burası köy, buraya havaalanı ne gerek der. Liman orada gemisi yok. Utanmadan her fırsatta Onuncu Yıl Marşı söylenir ama Atatürk’ten sonra bir metre demiryolu dahi yapılmamıştır. Anayurdun neresi demir ağlarla örülmüştür Atatürk’ten sonra? Benim 38 yıldır yaşadığım gurbette ölünce cenazemin hangi vasıtayla hangi yolu kullanacağı bellidir; uçağın alt katında Zürih-İstanbul’dan aktarma Trabzon havaalanı ve bir şekilde iki saatlik son kara yolculuğundan sonra Giresun’da bir ’köy mezarlığı’... Sağolsun Diyanet İşleri.

Gazipaşa (Antalya) Havaalanı dediniz de, derdimiz deşildi işte...

Şahin BİNGÖL

(Ayvazoğlu) - İSVİÇRE

Farkında mısın?

ŞİŞLİ halkı... Sahibinden habersiz (!) satılığa çıkan arsadan haberiniz var mı? Mecidiyeköy Ali Sami Yen Stadı’nın yanında, çınarlar, manolyalar, erguvanlar, ıhlamurlar ve ortancalarla süslü 24 dönümlük likör fabrikasının arsası TOKİ marifetiyle 25 Nisan’da satılıyor.

Yeni yazık ki, tapuda ’kültür ve turizm amaçlı kullanılabilir’ şerhi kaldırılarak Büyükşehir Meclisi’nde plan değişikliğiyle ’özel koşullu ticaret alanı’ kapsamına alındı.

Biz buraya alt katları otopark olan yürüme parkurları, koşu ve bisiklet yolları, süs havuzları, kültür ve kongre merkezleri yapılmasını istiyoruz.Dursun ÇALTI

CHP Şişli İlçe Başkanı

Divriği Demir Çelik’te keyfi işten çıkarma

BİNLERCE yıldır medeniyetlere ev sahipliği yapan Divriği, Ereğli Demir Çelik ve sonrasında satın alan OYAK geldiğinde de, aynı içtenlikle misafirperverliğini yaparak hoşgeldin, dedi. Ama hiç de hoş gelmediler. İşçi çıkarmak keyfiyetinin yoğun yaşandığı bugünlerde, muhatap bile yok. Bir yetkili telefonlara dahi çıkmıyor. Güvenlik görevlisi olarak çalışan 30 kişi çıkarılıyor. Divriği’nin dışından başka bir 30 kişi getirilip göreve başlatılıyor.

Ey Demirçelik (OYAK) yöneticileri; bunun anlamı nedir?

Önceki çalışanların emeğini mi beğenmediniz? Fiziğini mi? Yoksa siyasi veya inançsal farklılıkları ölçen eleğiniz mi devreye girdi? Nedir? Çıkın, mertçe açıklayınız. Çıkardığınız görevlinin evine nasıl gittiğini, eşinin ve çocuklarının yüzüne nasıl baktığını hiç düşündünüz mü? Şu ana kadar işten çıkardıklarınızın arasında, aramızda olmayan rahmetlilere karşı vicdan hesabı yapıyor musunuz?

Eğer hálá vicdanlarınızın sağlık seviyesi yerinde ise, neden bu keyfi işten çıkarmalar? Ey yetkililer, lütfen etkili olunuz. Lütfen yakından ilgileniniz. Bu işin sorumlularının yanlış yapmalarına ve keyfi davranmalarına izin vermeyiniz. İnsanın emeği, insanın yaşamıdır. Hele Divriği gibi bir yerde emeğinden olan, yaşamından olmuş gibidir.

Arif A. ATAY

Divriği Vakfı Başkanı

Osman’ı okuyunca ’Terzi Fikri’yi anımsadım

BELEDİYE hizmetlerini ucuzlattığı için hakkında soruşturma açılan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’le ilgili yazıyı okuyunca, birden eski Fatsa Belediye Başkanı Fikri Sönmez’i (Terzi Fikri) anımsadım. Tam bir halk adamıydı. Fatsa’ya o kadar çok hizmet sundu ki tüm insanların kalbinde taht kurdu. Fakat bu egemen güçleri o kadar çok rahatsız etti ki 80’li yıllarda tüm Fatsalılar gibi baskı, zulüm ve işkencelerden o da nasibini aldı ve aldığı darbeler sonucu hastalanarak kaldığı cezaevinde öldü. Bizim ülkemizde belediye başkanıysan hiç hizmet etmeyeceksin, çalıp çırpacaksın, şüphesiz senden daha iyi başkan olmaz onların gözünde. Sevgili Fikri’yi sevgi, saygıyla anıyorum.

Gülten DURMAZ

Eker; Gıda haberler köpürtülüyor

1980 öncesinde mazot sıkıntısından ötürü CHP'yi dillendirmesi gibi yarın da tarım ürünleri konusundaki sıkıntıdan aynı eleştiriye uğrar mı AKP? Tarım Bakanı Mehdi Eker "Bu haksız bir şey olur, doğru değil. Mukayese edilecek bir şey de değil. O zaman ürün yoktu, şu anda var" diye itiraz ediyor.

Bir okurumuzun dün, Ayhan Karayama'nın AKP Daire Başkanlığından TMO Genel Müdür Yardımcılığına atanmasına dönük 'kadrolaşma yok, imamlaşma var' iddiasına dönük eleştirisini yanıtlamak üzere

arayan Eker "Bu arkadaşımız ne İmam Hatip, ne İlahiyat mezunudur; yazıldığı gibi hayatında da imamlık yapmamış. Kendisi Ziraat mühendisidir, bakanlığımızda uzun yıllar uzman olarak çalışmış;

kadro da açılınca atama işlemi yapılmış" dedi. Karayama daha önce Bayındırlık Bakanı Cevat Ayhan'ın danışmanı ve özel kalem müdürü olarak çalışmış. Bunları aktardıktan sonra Sayın Eker'e sorduk:

- TV ekranlarında kuyruklar gözüküyor.

- Onlar Ofisin kurumsal kültürü gereği olarak yapıp sattıkları... Ekmek satıyor, mercimek, pirinç, peynir de satıyor. Halk ekmeğinin önünde de, MP'nin önlerinde de kuyruk oluyor. İşlemler nedeniyle para biterse o banka batmış mı oluyor? TV'lerde gıda haberleri köpürte köpürte veriliyor. Bunun üzerinden hem rant, hem de piyar sağlamak isteyen firmalar var. Ne yazık ki TV'ler onların aracı haline geliyor; üzülüyorum.

- Pirinç ve buğday stokları...

- Yeni hasat dönemine kadar hepsi var; bunu da söylerken gerçeklere dayanıyoruz. Marketlerin rafları bunu gösteriyor. 1 lira 50 kuruşa malettikleri pirinçi bir misli fiyata yükseltenler fırsatçılık yapıyor. Bizim alacağımız tedbirler var; göreceksiniz ne olacağını? Kimse endişe etmesin. Zaten bir ürün kıtlığı yok. Bunu açık şekilde söylüyorum.

- Üretim...

- 2002'den 07'ye kadar pirinç üretimi iki kat arttı. 360 bin tonluk üretim, 650 bin ton oldu.

Çok az bir miktar da açık var; onun için ithalatla ilgili tedbirlerini aldık. Geçen yılki kuraklığı unutmayalım.

Köy Enstitülerinin kapanmasındaki oyun

KÖY Enstitüleri açıldığında zamanın Amerikan hükümetinin hazırladığı istihbarat raporundaki

"Dikkatli olun Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor" cümlesi, bunların kapanma nedenini sanırım çok iyi özetliyor.

Yok karma eğitimmişşş; yok komünistlik yapıyorlarmışşş... Hepsi hikaye!

Köy Enstituleri toplumsal bir dönüşüm projesiydi.

Kulluktan yurttaşlığa dönüşümün adıydı Köy Enstituleri.

Laik Türkiye Cumhuriyetinin; bilinçli, bilgili neferlerinin yetiştirildiği aydınlanmanın adıydi Köy Enstituleri... Ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan köylülerin, bazı köylerde, kendisini Allahın elçisi gibi gören; kara cahil, üfürükçü, muskacı softaya teslim edilmemesinin gerektiğidir Köy Enstituleri...

Mehmet DEMİRKOL

Pippa Bacca adını Gebze ve İstanbul'da yaşatalım

İTALYAN sanatçı Pippa Bacca'nın, barış ideali ne yazık ki, bizim topraklarımızda sonlandı. Bu nedenle onun bu idealine toplum olarak yürekten katıldığımızı göstermek adına, onun adını yaşatmalıyız. Gebze'de bir caddeye Piipa Bacca adı verilemez mi? Bacca'nın yeşili çok sevdiğini de basından öğrendik. İstanbul'daki parka da adı konulamaz mı? Toplum olarak onun barış idealine katıldığımız kanıtlamış olmakla kalmaz, Atatürk'ün 'Yurtta Barış, Dünyada Barış' sözüne de uygun davranmış oluruz. Coşkun ONGUN

YALÇIN BAYER/HÜRRİYET
Yayın Tarihi : 17 Nisan 2008 Perşembe 10:40:39
Güncelleme :17 Nisan 2008 Perşembe 10:52:39


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Dr. S. A. IP: 95.15.98.xxx Tarih : 3.01.2014 20:52:26

Hangi dinden olursa, olsun bir inança sahip olduğunun göstergesi kılık, kıyafetle olmamalıdır. Buna benzer haberler vesile konusu oldumu, ben ise daima şu fikrimi açıklamışımdır: İnandığımıza, inancımızı ifade etmek için, değişik maskelere bürünmeye gerek olmadığı gibi, çevreye kendini göstermek amacıyla (veya yalancıktan gösterişlerde bulunmak şeklinde) değişik ibâdet-hânelerde maskaraca hareketler yapmaya da gerek yoktur ! Gerçek inanç/inanış insanların sahip oldukları vicdanlarıdır. Bugünlerde gelişen olayları irdeleyiniz; Amerikalı Hoca'da mı, bizim yerli hocada mı din (!), ahlâk (!), vicdan (!) mevhumlarına sanki muktedirlerdir ? ! Kendi çıkarları için birbirlerini yedikleri gibi, halklarınıda birbirine kıydırmaktadırlar ! İslâm ülkeleri halkları, bir savaş tutturmuşlar, birbirini yerler; bizim ülkemizde de 'namus davası', 'kan davası', 'alacak, verecek davası' v.b nedenleriyle inananlar (!) birbirini yerler ve de hasımını boğazlamadan önce "bismillâh" (!) çekerler ! Bu mudur inanç, bu mudur vicdanına hâkim olmak !. Yaşadığım turistik ilçede, din kisvesine bürünen sünepelerin davranışlarından birkaç örnek vereyim: Bunlar, haftanın belirli bir günüde ibâdet edecekleri mekânda yer bulayıp, yakınındaki kaldırıma dizilirler. Gönülleri (!) ne göğe bakar, gözleri de ne secdeye bakar; bu sırada gezi yapan turistlere fıldır, fıldır bakarlar. Vecibelerini yerine getirip (!) iş yerlerine dönerlerken, arkalarına kavuşturdukları ellerindeki tesbihi çeke, çeke bir turistin arkasına takılırlar.. Benim başımda takkem, suratımda sakalım, ayağımda takunyam, parmaklarımda tesbihim yok ama, vicdanım var ! [ başkalarını kandırmaya çabalayanlar, önce kendilerini kandırmışlardır; bunlar öylesine aciz ve zavallı kişilerdir ki, kendilerini kıstırdıkları cendereden hiçbir zaman kurtulamazlar ve daima nafile bir yaşam sürdürürler]


Dr. S.A. IP: 95.15.98.xxx Tarih : 3.01.2014 23:52:17

Yorumumuma eklenti ve açıklamadır;
Dünyada mevcut tüm dinlere mensup kişilerin kendilerine göre ibâdet tarzları vardır; bu insanların vicdanlarına sığınarak ve içten gönülleriyle yaptıkları inançlarına saygı duyulmalıdır. Ben de, İslâm felsefesine saygılıyımdır. Bir inança sahip olmak, kişilere huzur verir. Fakat, aklen maraz olan kişiler, kendilerine göre yeni bir inanç uydurmaya çalışırlar. Bunlar, "tarikatçı" olarak kendilerini gösterirler. Yukarıdaki yorumumda belirttiğim "maskaraca hareketler" ve "sünepeler" olarak belirttiğim kavramlar, "tarikatçı olarak kendilerini niteleyenlere" atfendir. Zihinsel özürlü olan bunlar, kendilerine göre "delice hareketler yaparak" tapındıklarını sanırlar. Yanlış anlaşılmaya mahall vermemek için bu açıklamayı yapmak zorunluluğunu duydum.


hüseyin bedel IP: 88.228.179.xxx Tarih : 3.01.2014 00:40:22

 benim yazım iett şoförünün sakallı olmasına gelecek ne var arkadaş sakallı olması yıllardır neyi rahatsız ediyor neden korkuyosun bir de yalan söylüyorsun şalvar giyiyorlarmış diye inanılacak bir şey söyle avrupada kimse kimseye karışmazken hem devlet dairesinde hemde özel sektörde ister islamın sakalı ister kominist sakalı insan inandığı gibi yaşar kimse engelleyemez bu iş yerinde dahi olsa ben mesala şehirlerarası otobüs kaptanıyım nevşehirde sakalım bahsettiğin gibi 34 yaşındayım ve kimseye zararım yok övünmek değil riyakarlıkta değil parmakla gösterilecek şoförüm işini aksatmıyosa bırakın bu gerikafalı düşünceleri  birde kendini topluma ışık tutan aydın gazeteci diye sıfatlandırmışın insanların yaşam şekline müdahele ne zamandan beri aydınlık oluyor şöyle(ben çok temizim dürüstüm en akıllı erkelerden biriyim ve en yakışıklı erkeğim ve cennete gireceklerden bir taneside benim)dememe benzer yani (Kendini beğenen belayı bulur, zahmete düşer.
Kendini beğenmeyen sefayı bulur, rahmete gider.Kendini beğenen belayı bulur, zahmete düşer.