27
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Türk halkı AKP'yi muhafaza etmeyebilir - Osman Ulagay / Milliyet

Muhafazakârlık araştırması, halkımızın önemli bir bölümünün mevcut düzenden memnun olmadığını ve eşitliğe daha fazla önem veren bir ekonomik düzenin kurulmasını istediğini gösteriyor. AKP'nin benimsediği anlayışı ise mevcut düzeni sağlamlaştırmayı öngörüyor ve piyasanın sihirli elinin her sorunu çözeceğine güçlü bir inanç var. Bu da talebi karşılamıyor

Geçen hafta Londra'da bindiğim taksi Oxford Caddesi'nde ilerlerken birden bir polis arabası belirdi ve gidiş yolumuzu trafiğe kapatıp bizi yan sokaklara doğru yönlendirdi polisler. Bunun üzerine şoförümüz müthiş sinirlendi ve Londra Belediye Başkanı Ken Livingston'a veryansın etmeye başladı. Ona göre, gece vakti trafiğin yönünün aniden değiştirilmesinde de Londra'yı yaşanmaz bir yer haline getiren "Kızıl Ken"in parmağı vardı mutlaka. Kendi işini doğru dürüst yapmazken hemen her şeyden şikâyetçi olmak ve bir suçlu aramak yalnızca bizim İstanbul'un taksi şoförlerine özgü bir şey değildi galiba.
Muhafazakârlığın fotoğrafı

Birkaç gün sonra İstanbul'a döndüğümde, Türkiye'de Muhafazakârlık başlığını taşıyan kamuoyu araştırmasının sonuçlarını buldum masamda.
Açık Toplum Enstitüsü ile Boğaziçi Üniversitesi'nin (BÜ) desteğiyle, BÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Yılmaz'ın yönetiminde gerçekleştirilen bu araştırmada, 2005'ten 2006'ya geçilirken Türkiye'nin 15 ilinde 1644 kişiyle görüşülerek Türkiye'de muhafazakârlığın bir fotoğrafı çekilmişti.

AB bizim neyimize?

Araştırmaya bir göz attığımda edindiğim ilk izlenim hiç de iç açıcı değildi. Özellikle Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşmiş bir Türkiye'nin hayalini kuranların, bu araştırmanın sonuçlarını kaygı verici bulması kaçınılmazdı.

Avrupa'nın ortak değerleriyle fazla örtüşmeyen değerlere ve geleneklerine sarılma eğiliminde olan;
Eşini, dostunu, oy vereceği partiyi seçerken dini inançları dikkate alan;
Kadına Avrupa'dakinden çok farklı bir anlayışla yaklaşan;
Batı'nın ve AB'nin Türkiye'ye karşı iyi niyetli olmadığına giderek daha fazla inanan insanların çoğunlukta olduğu bir toplum tablosu çıkıyordu karşımıza.
AB ile bütünleşmenin ise bu tabloyu fazla etkilemeden gerçekleşeceği umulan bir ekonomik çıkar ilişkisi olarak algılandığını ve bu nedenle desteklendiğini düşünmek mümkündü. Destekçilerinin Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) yüklediği işlev bu çerçevede yerine oturuyordu belki de.

Rahatsızlık çağı

Bu araştırmaya geniş yer veren Milliyet, ilk gün toplumumuzdaki kaygı verici hoşgörü eksikliğini, ikinci gün ise sosyolog Prof. Nur Vergin'in "herkesin herkesten rahatsız olduğu bir toplumla karşı karşıyayız" değerlendirmesini manşete taşımıştı.
Daha önce toplumsal değerlerle ilgili karşılaştırmalı araştırmaları yönetmiş olan Prof. Yılmaz Esmer ise şöyle diyordu Milliyet'e yaptığı açıklamada: "Türkiye'de bir oran buluyorsunuz, 'bu ne acayip' diyorsunuz, ama bakıyorsunuz dünyanın 72 milletinde benzer bir sonuç çıkmış."
Her iki saptama da ilginç doğrusu. Evet, acaba yalnızca bizim taksi şoförlerimizi, bizim insanlarımız mı pek çok şeyden rahatsız bugün? Yoksa bir 'rahatsızlık çağı'na mı girdik? Belirsizliğin arttığı; devlete, siyasetçiye, entelektüellere ve medyaya duyulan güvenin sarsıldığı ve son çare olarak geleneksel değerlere ve dine sarılmanın gündeme geldiği bir ortamda mı yaşıyoruz? Neredeyse herkesin herkesten rahatsız olması biraz da bunun sonucu mu?

Kaygı verici boyut

Araştırmaya göre Türkiye'de cinsel tercihleri, dini inançları, kıyafet ve davranış farklılıkları nedeniyle birbirinden rahatsız olan insanların sayısı gerçekten de kaygı verici boyutlarda olması ürkütücü ama araştırmanın bazı diğer bulguları bu rahatsızlığın tahammülsüzlük boyutlarına varmayabileceği umudunu yaratıyor.
Örneğin herkesin dini inanç ve ibadetinde, hatta bir dine inanmamakta serbest olmasını savunanların oranı yüzde 90'a yaklaşıyor. Cinsiyetinden, dilinden, dininden, ailesinden ya da doğduğu yerden ötürü insanlara ayrımcılık yapılmaması gerektiğini belirtenlerin oranı yüzde 90'ı da aşıyor. Serbest seçim hakkının ve serbestçe haberleşme hakkının kısıtlanmasına kesinlikle karşı çıkanların oranı da yüzde 90'ın üstünde.

AKP Türkiye'si

Türkiye'de Muhafazakârlık araştırması aslında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) damgasını taşıyan bir Türkiye'nin fotoğrafını çekiyor.
AKP'nin kuruluş çalışmaları yapılırken Türkiye'nin karış karış dolaşıldığı, halkın özlemlerinin ve taleplerinin birer birer saptandığı ve partinin çizgisinin buna göre belirlendiği bilinen bir gerçek. Yani Türkiye'de Muhafazakârlık araştırmasının çektiği fotoğrafın aslında AKP Türkiye'sinin fotoğrafı olması bir rastlantı değil.
Ayrıca, AKP'nin üç küsur yıldır iktidarda olması, Türkiye'yi kendi dünya görüşüne göre yönlendirme olanağını verdi AKP'ye ve bu nedenle de Türkiye fotoğrafını etkileme şansını elde etti AKP. Araştırmanın ortaya koyduğu bazen çelişkili gibi görünen toplumsal eğilimlerle AKP'nin çelişkili politikaları ve açılımları arasında bir bağ bulunduğunu düşünmek de mümkün.
Bir adım daha atarak, bu araştırmanın Türkiye'nin birçok bakımdan kendi bünyesine uygun partiyi bulduğunu gösterdiğini bile söyleyebiliriz belki de.

Eşitlik ve ekonomi

Ancak araştırmanın sonuçları, önümüzdeki dönemde AKP'yi zorlayabilecek bir başka boyutu da öne çıkarıyor. Halkımızın eşitliğe verdiği önemle birlikte ekonomik düzeni değiştirme özleminin öne çıkması AKP ve diğer siyasal partiler için önemli bir mesaj içeriyor.
Türkiye'de Muhafazakârlık araştırması, halkımızın önemli bir bölümünün mevcut ekonomik düzenden memnun olmadığını ve eşitliğe daha fazla önem veren bir ekonomik düzenin kurulmasını istediğini gösteriyor. Bu talebi karşılama yönde halka umut verebilecek olan siyasi partilerin ya da hareketlerin toplumsal tabanda bir karşılık bulması olası.
AKP dışındaki siyasi partilerin ve özellikle de solda olduğunu iddia eden partilerin önemle üzerinde durması gereken bir konu bu. AKP karşısında etkili bir muhalefetin hareket noktalarından biri, AKP'nin ekonomideki yaklaşımının toplumun özlemleriyle örtüşmeyen sonuçlar vereceğini ortaya koymak olabilir.

AKP'ye tuzak

AKP'nin benimsediği ekonomi anlayışı ekonomide bir düzen değişikliğini değil, tam tersine mevcut düzenin sağlamlaştırılmasını öngörüyor. Piyasanın sihirli elinin her sorunu çözeceğine dair güçlü bir inanç var AKP yönetiminde. Toplumda ise mülkiyet ve girişim hakkını vazgeçilmez bulanlar yüzde 5 dolayında.
AKP'nin yaklaşımında daha çok dış yatırımla ve fantastik projelere sahip Arap sermayesiyle gökdelenler dikerek ekonomiyi büyütme hevesi öne çıkıyor. Reel ekonomiyi güçlendirmenin, istihdam yaratmanın ve geniş kesimin de yararlanacağı bir büyümeyi sağlamanın önemi ise sanki ikinci planda kalıyor. Bütün bunlar AKP'nin mevcut anlayışıyla halkımızın ekonomide düzen değişikliği talebini karşılamasının pek kolay olmayacağını düşündürüyor.
AKP bu konuda kendisini bekleyen tuzağı görüp farklı bir yola girmezse, toplumsal beklentilerle kendi görüntüsü arasında sağlanmış görünen uyum bir noktada bozulabilir ve farklı bir süreç başlayabilir.

.
Yayın Tarihi : 27 Mart 2006 Pazartesi 13:08:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?