18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Türkler ve zeka - Zülfü Livaneli / Vatan

Bu konu çok tartışılır biliyorsunuz; durup durup alevlenir.

Ümmetten ulusa geçiş sancıları sırasında bir ulusal onur yaratmak isteyen Gazi Mustafa Kemal'in "Türk milleti zekidir!" demek ihtiyacı duyması acaba gerçekten buna inandığı için mi yoksa böyle olmasını istediği için midir?

"Bir Türk dünyaya bedeldir!" gibi bir söz müdür bu da?

Genellemeler her zaman tehlikelidir.

Alman profesör genelleme yaparak epeyce tehlikeli sularda dolaşıyor.

Bu dünyada milyonlarca Alman'dan daha zeki Türkler ve milyonlarca Türk'ten daha zeki Almanlar yaşar. Bütün uluslar için doğrudur bu. Bazı bireyler zekâ açısından daha çok gelişirler.

Benim için zekâda iki öğe var: Genler ve gelişme ortamı.

insan zekâsı insan vücudundan farklı değil. Kimileri daha güçlü, kimileri daha zayıf doğuyor.

Zekâ için de durum bu.
Ama aynen kaslar gibi zekâ da gelişmek için çalışma istiyor.

İnsanoğlu, adalelerini çalıştırmış bir atleti gözüyle gördüğü için farkı kavrayabiliyor ama beynin çalışmalarını görme imkânı olmadığı için bu konudaki gelişmeyi fark edemiyor.

"Herkesin fikri kendine!" diyor.

"Sen öyle düşünüyorsan ben de böyle düşünüyorum!" safsatasını savunuyor.

Oysa herkesin, her konuda görüşü olamaz.
Albert Eienstein a gidip "Sen E=mc2 diyorsun ama bu saçma bir şey. İnanmıyorum. Bence E=mc!" diyebilir misiniz?

Gerçi bunu da söyleyenler çıkar ama Naim Süleymanoğlu halter kaldırırken "ben de yaparım!" diyen pek çıkmaz.

Çünkü kolun adalesi görünür ama zekânın kıvılcımı görülmez.

Bu yüzden dünya kendini bilgili ve zeki zanneden bir sürü ahmakla doludur.



***

Zekâyı kültür geliştirir. Dünya olaylarına, sanata, kültüre açık kafalar, aynen çalıştırılan adaleler gibi gelişirler.

Bu açıdan bakacak olursak, Türkiye'de ve yurt dışında yaşayan Türklerin pek zekâ geliştirici bir ortamda yaşadığı söylenemez.

Çünkü son yıllarda popüler kültür iyice, kavrayış düzeyi en alttakilere göre ayarlanmaya başlandı.

Televizyonlarda en çok iş yapan programlara bir göz atmak yeter bunu anlamak için.

Üç kere beş kere üst üste bağırarak tekrarlanan, kafalara çakılmak istenen basit sloganlar, tanıtımlar, "az sonra! "lar, iki mankenin poposuna, bir iki arabeskçinin aşk maceralarına takılmış programlar insanoğlunun zekâsını geliştirmez, tam tersine köreltir, olanı da alıp götürür.

Dini hurafeler de öyle.
Yaşar Nuri Öztürk kendisine gelen bir kadını anlatmıştı.

Kadın demiş ki "Hocam Tasarrufun Önemi diye yeni bir kitabınız çıkmış. Daha alamadım."

Belli ki "tasavvufu "tasarrufla karıştırıyordu.

Bu kadıncağız kitap okuyanı. Eminim ki hayatında bu iki kelimeyi de duymamış milyonlar yaşıyor ülkemizde.

Türkiye'de pek tutulan Brezilya dizilerindeki diyaloglar ise şöyle:

"Bu çocuk Roberto'dan."

"Sen şimdi çocuğun babasının Roberto olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun?"

"Evet çocuk Roberto'nun."

"Ben de sandım ki baba Roberto'dur diyorsun."

"Evet öyle diyorum."
"Yani bu çocuk Roberto'nun çocuğu."

Yerli dizilerin bundan farklı olduğuna inanmak istiyorum.

Ama mesela 24 gibi basit dizileri bile Türkiye'de geniş kitlelerin anlayamayacağını biliyorum.

İsterseniz Simpsonlar'dan hiç bahsetmeyelim.


***

Türk zekâsını yansıtan mizahın seçkin hocası, sevgili dostum Oğuz Aral için Cihangir Parkı'nda bir heykel dikildi. Ben hasta olduğum için gidemedim. Emeği geçen herkesi ve özellikle Bahadır Baruter, Erdil Yaşaroğlu ve Metin Üstündağ'ı değerbilirliklerinden ötürü kutluyorum.
Zülfü Livaneli / Vatan
Yayın Tarihi : 29 Temmuz 2005 Cuma 10:40:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?