1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Yanıtı aranan soru: Türkiye nereye gidiyor? - Hasan Cemal / Milliyet

WASHINGTON

Amerika'ya dışarıdan bakınca pek öyle anlaşılmayan bir nokta var. Ama Washington'a gelince bunu algılamak kolaylaşıyor:
Amerika savaşta!
Amerika, dünyanın tek süper gücü, 11 Eylül'den beri terörle savaşıyor. Bu terörün kökleri ise Arap dünyasına, İslam coğrafyasına uzanıyor. Çünkü bu terör, radikal İslam'ın bir ürünü...
Washington'un Türkiye nabzı nasıl atıyor yazısına neden böyle bir giriş mi?
Çok açık:
Amerika'nın, kökleri İslam coğrafyasına giden terörle savaşının altında Türkiye'nin önemi de yatıyor. Üstelik Türkiye'nin bu önemi, Soğuk Savaş döneminden farklı olarak yalnız haritadaki yerinden değil, aynı zamanda ülke olarak kimliğinden kaynaklanıyor.
İslamcı radikalizmin terörü besleyen damarlarını kesebilmenin bir yolu da, ister model, ister örnek, ne derseniz deyin ama Türkiye'nin bugünkü varlığından da geçiyor.
Ne mi demek istiyorum?
Türkiye öyle bir ülke ki, hem müslüman, hem laik, hem demokratik bir ülke. Türkiye'nin varlığı, İslam'la modernliğin, İslam'la demokrasinin bağdaşabildiğini gösteriyor.
Bir başka deyişle:
Türkiye, ünlü siyaset bilimci Huntington'un uygarlıklar çatışması tezinin antitezini oluşturuyor.
Türkiye'yi Washington'da 11 Eylül sonrası farklı ve önemli kılan başlıca nedenlerden biri bu.
Ama tek neden bu değil.
Bir başka neden olarak AKP hükümeti gösterilebilir.
AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye Arap dünyasının da radarına takıldı. 1 Mart, Irak, Şaron ve İsrail eleştirileri, Halit Meşal ziyareti ve Hamas gibi Washington'u rahatsız eden, kızdıran yönelişler ve çıkışlar, özellikle Arap dünyasında antenlerin Türkiye'ye dönmesine yol açtı. Türkiye'nin sesine daha çok kulak vermeye başladılar.
Bu durum, evet Washington'da tepkilere yol açtı, ama Amerikan yönetimi nezdinde Türkiye'nin önemini azalttı mı?
Sanmıyorum.
Belki tersi de söylenebilir.
Türkiye, ABD'nin dost ve müttefiki olan, AB'ye üyelik yolunda yürüyen, NATO üyesi bir ülke...
Ama Türkiye aynı zamanda İslam Konferansı Örgütü'nün Genel Sekreterliği'ni yapan, Arap Ligi'nde gözlemci statüsüne sahip, Lig'in toplantılarında Başbakan düzeyinde ses verebilen, D-8 üyesi bir ülke...
Amerika eğer kökleri İslam coğrafyasına uzanan terörle savaş halindeyse, böyle bir Türkiye'yle kötü değil, iyi olmayı yeğler. Siyasetin çıplak mantığı da, çıkarlar da bunun gerektirir.
Ayrıca, haritaya şöyle bir bakın. Türkiye'nin bulunduğu coğrafyaya gelin. Amerika'nın gündeminin en üst sıralarında yer alan konuları alt alta yazın.
Bundan ne mi çıkar?
Yine Türkiye'nin önemi.
Evet öyle.
İran mı? Irak mı? Suriye mi? Kürtler mi? Petrol ve doğal gaz boru hatları, yani enerji yolları mı? Rusya mı? Rusya'nın 'enerji tekeli'ni kırmak mı? Kafkasya ve Orta Asya mı? Filistin sorunu mu?
Söyler misiniz:
Hangisinde Türkiye yok? Hangisinde Türkiye'nin rolü önemsiz?
Örneğin Washington'a gelince, Amerika'nın İran'la yatıp kalktığı hemen görülüyor. İran'ın nükleer silah sahibi bir güç olarak sahneye çıkmasını engellemek için herşeyi göze alacakmış gibi görüntü veren Amerikan yönetiminin bir yerde Türkiye'nin üstüne titremesinden daha normal birşey olamaz.
Irak'ta istikrar kapısının açılmasında yine Türk-Amerikan işbirliğinin önemi hemen belli oluyor.
Rusya'nın enerji tekelinin kırılması, Amerika'nın bugün için en çok önemsediği konulardan biri. Bunda da Türkiye'nin vazgeçilmez rolünün altı hemen çiziliyor Washington'da. Ve tabii Ankara-Moskova diyalogu da Amerikan başkentinin sinir sistemiyle oynuyor.
Hamas'la şöyle bir ilişkiden dolayı Washington'un hop oturup hop kalkmasına bakınca, Filistin- İsrail alanında da Türkiye'nin Amerika tarafından önemsenmediği söylenebilir mi?..
Bu bir ilk yazı.
Washington'da Türkiye nasıl görünüyor ve nereye oturuyor sorusunun genel çerçevesini çizen bir ilk yazı. Ve çok genel olarak, Türkiye'nin Amerikan başkentinde önemsenen, AB yolunda istikrarlı ve güçlü olması istenen bir ülke olduğunu anlatan bir yazı...
Ama iş bununla bitmiyor.
Başkan Bush yönetiminde, Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nda, Pentagon'ta hiç kuşkusuz soru işaretleri ve kaygılar da var.
Bunların bir bölümü tabii AKP ile ilgili. Örneğin bazı odaklarda Türkiye nereye gidiyor gibi sorular da kulaklara çalınıyor.
Evet, Türkiye birçok bakımdan hiç kuşkusuz önemseniyor. Ama demin belirttiğim gibi herşey bundan ibaret değil.
Washington yazıları devam edecek.

Aslan Cimbom!
Galatasaray'ın şampiyonluk sevincini Washington'da, televizyon başında yaşadım. Erik Gerets'le aslanlarını, bir Hakan Şükür'ü, bir Hasan Şaş'ı, Başkan Özhan Canaydın'ı, bu büyük başarıda payı olan herkesi candan kutluyorum.
Güçlüklerle, olumsuzluklarla dolu bir yılın sonunda kupayı Ali Sami Yen'de, bizim mütevazı mabetimizde kaldırdılar.
Muhteşemdi herşey!
Bir Galatasaraylı olarak kendilerine yürekten teşekkür ediyorum. Bir Galatasaraylı olarak göğsüm kabardı. Galatasaraylılık ruhunu bir kez daha iliklerime kadar hissederken gözlerim yaşardı.
Evet, şimdi zaferi kutlama zamanı. Ama hiç aklımızdan çıkarmayalım :
Yapılacak çok iş var!
Başkan Canaydın'ın dediği gibi, eğer Avrupa'yı yeniden titretmek istiyorsak, hep birlikte kolları sıvamak zorundayız. Geçmişte yapamadığımızı bu kez gerçekleştirmek, yani bu başarıyı iyi yöneterek, Galatasaray'ı son yıllarda çıkmaza sokan kısır döngüyü kırabilmenin yollarını açmalıyız. Tam zamanıdır, bunun için.
Fenerli dostlara gelince ...
Geçmiş olsun! Ne kadar da kendilerinden emindiler bu sezon... Ama son anda iki kupa da uçtu gitti. Dünyanın sonu değil! Üzülmeyin bu da geçer.
Son söz:
Bir de şu 4-0 olmasaydı!
.
Yayın Tarihi : 16 Mayıs 2006 Salı 04:03:30


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?