23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Yargıtay ve Fikirle Zikir Arasındaki Çizgi - Mustafa Balbay

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, laiklik tartışmalarının arada bir yükselip indiği süreçte, üzerinde çok konuşulacak bir karar verdi. Dedi ki:

Laikliği ağır bir dille de olsa eleştirmek suç olmamalı.

Milli Gazete yazarı Selahattin Aydar, ’’laiklik dinsizliktir’’ biçiminde özetlenebilecek bir yazı yazmış, bu nedenle de mahkûm olmuştu. Aydar’ın durumunu yasaya yatıran Yargıtay, salt bir davayı karara bağlamaktan öte kamu düzeni kavramından laikliğe, düşüncenin sınırlarından toplumsal düzene kadar çok geniş yelpazeli, yeni bir durum ortaya çıkardı. Ceza Genel Kurulu, Aydar’ın 1 yıl 8 ay hapse mahkûm edilmesini öngören kararını bozdu. Bu karar yerel mahkemeye gidecek. Mahkeme mahkûmiyette direnirse Yargıtay süreci yeniden başlayacak.

Hangi düşüncede olursa olsun, hiçbir meslektaşımızın yazısından dolayı hüküm giymesini arzu etmeyiz. Vurguladığımız gibi Yargıtay salt bir davayı sonuçlandırmadı, pek çok konuyu tartışmaya açtı. Biz de durumu yasa maddelerinden bağımsız olarak maddeleyelim:

1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu 56 üyeli. Toplantı yeter sayısı 23. Genellikle 23-30 arasında katılım oluyor. Kararın alındığı önceki gün geleneksel olarak toplantılara katılmayan, ama katılma hakkına sahip olan 4 yeni üye geliyor. Onlar alınan karar lehinde tavır koyuyor. 27 üye 13’e karşı 14’le karar veriyor. Tam bir bıçak sırtı.

2- Yargıtay kararları içtihat niteliği taşısa da taşımasa da tüm yargı sistemini etkiler. Bu yüzden alınan karar bundan sonraki davalarda da hep tarafların gündeminde olacak. Dünkü kararla elbette ilgisi yok. Ancak Yargıtay’ın laikliğin korunmasını tartışmaya açması, aklımıza ister istemez eski Başkan Eraslan Özkaya ’ya yönelik saldırıları getirdi. Dedik ya, son kararla hiç ilgisi yok. Ama aklımıza öylesine geldi. Düşünce özgürlüğünün böylesine genişlediği bir ortamda bizim de aklımıza gelen bir şeyi söyleme hakkımız herhalde vardır!

3- Türkiye, bulunduğu coğrafyanın da etkisiyle laiklik ilkesini korumakta zaman zaman zorlandı. Bunun iki temel nedeni vardı:

İslam dünyasında yaşananlar ve Batı’nın Türkiye’yi o coğrafyanın içinde kullanmak istemesi.

İkinci şıktan kastımız, ’’ılımlı İslam’’ . Güncel boyutuyla vurgulamak gerekirse, ABD Türkiye’deki rejimin, halen şeriatla yönetilen rejimlere de örnek olabilecek esneklikte ve ılımlılıkta olmasını istiyor.

Kararı alanlar, bakış açılarını çok geniş tuttuklarına göre, dileriz bu unsuru da göz önüne almıştır.

4- Laikliğe saldıranlar önlerinde başlıca engel olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ’i ve yargıyı görüyorlar. Sezer dün laikliğin anayasaya girişinin 68. yıldönümü nedeniyle yayımladığı mesajda, yine bilim, hukuk ve siyaset çizgisinde, laikliğin ne anlama geldiğine ilişkin önemli değerlendirmeler yaptı.

Yargı organları da laiklik konusunda zaman zaman siyasal baskılarla karşı karşıya gelme pahasına genel olarak ödün vermediler. Son karar bu bağlamda da bir yenilik oluşturuyor.

5- Hukukun ve demokrasinin yerleştiği ülkelerde de düşünce özgürlüğünün sınırları vardır. Bu sınır iki temel çizgiyle özetlenebilir:

Nefret içermemeli, şiddetin önünü açmamalı.

Türkiye’de laiklik karşıtları, bunu bir düşünce özgürlüğü çerçevesinde tartışmakta hep zorlandılar. İş, sık sık ’’nefret’’ çizgisine yaklaştı. Bazen de aştı. Kendi değerlerini kesinlikle tartışılamaz bulan, laikliği de dinsizlik olarak algılayan bir anlayış fikir özgürlüğüne mi girer, zikir özgürlüğüne mi?

6- Şeriata dayalı bir düzen isteyenler yarım adım yarım adım ilerliyorlar. Küçük bir delik açınca hemen onun etrafını genişletmenin yolunu arıyorlar. Türkiye’nin laiklik birikimi gerçekten küçümsenemez. Şeriata dayalı bir düzen isteyenler toplumun çoğunluğu da değil ama, evrensel bir kural vardır:

Laiklik çökerse altında ilk kalan çağdaş hukuk olur!



MUSTAFA BALBAY - CUMHURİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi : 7 Şubat 2005 Pazartesi 01:25:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?