19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Yaşanmış ve öldürmüş hayat hikâyeleri - Umur Talu / Sabah

12 Eylül'den bir gün önceydi.
"Bir gün" takvimlere göre aslında 7 yıl kadar evvel, lakin, olan bitenin ortak manası bakımından tam "biraz önce" idi.
11 Eylül 1973 idi.
O gün Şili'de, "ABD desteğindeki" Silahlı Kuvvetler'in tankları "seçimle gelen ilk sosyalist başkan" ın seçilmiş hükümetini devirmiş, başkanlık sarayında teslim olmayıp direnen vicdanı ile canını da almıştı.
Hava Kuvvetleri'nden General Alberto Bachelet, nasıl derler, "darbe karşıtı" idi.
Kimileri, vatanını sevdiği kadar demokrasiyi de seven bir generaldi, diyebilirdi.
Şili'nin "CIA tertibi paşa"sı Pinochet' nin darbesine karşıydı; tabii darbe ona da karşı.
Bizde buna "Emir-komuta" derlerdi; nedense pek mühim bulunur, adeta övünç kaynağı olurdu.

Yani, bize göre, "Alberto Paşa" emirkomutaya uymayan bir "hain" di.
Karısı için sevgili bir koca, kızı için harika bir babaydı oysa.
Muhtemelen, vatanını başka türlü seven kimileri için de iyi bir asker.
"Biz" deki "emir-komuta" kültürünün benzeri Şili'de de olmalıydı ki, askeri yönetim General Alberto Bachelet'i içeri attı.
"İçeri" de işkence vardı. Onun karısı olduğu için antropolog Angela Jeria ve kızı olduğu için 20 yaşındaki Michelle de "içeri" ye, işkenceye alınmıştı.
"Villa Grimaldi" denen toplama kampında ailecek işkence gördüler.
General baba, 1974 mart ayında hücresinde "kalp krizi" diye açıklanan bir ölüme yollandı.
Karısı ile kızı ise sürgüne.

Bize öğretilen hakikaten oydu.
Darbe anonslu radyolarda, ihtilal bildirisi ajanslarda önce "Silahlı Kuvvetler'in emirkomuta zinciri içinde" şey edip etmediğine kulak verilirdi.
27 Mayıs o açıdan sıkıntılı olmuş, 12 Mart zinciri yerli yerine koymuş sayılırdı.
12 Eylül 80'in "Emir-komuta" zinciri ise takdirle, sevinçle, "yüzde 90 destek" le karşılandı.
Pek kimse, "zincirin en başındaki" nin aslında kime "emir-komuta" ile bağlı olduğunu, Anayasa'nın o konuda ne yazdığını, darbenin anayasa ihlal ettiğini filan mesele yapmadı.
İstiklal Savaşı'nın özel koşulları ile Mustafa Kemal Atatürk' ün o çok özel konumunun başkaları tarafından da hangi hak ve cüretle "taklit" edilebildiğini de soramadı bu millet.
"Amerikan beslemesi programlar ve konseptler" ile nasıl bir "milli dava" yürütüldüğünü, "ağcaları mağcaları cezaevinden kaçırtarak" ne gibi kanlı numaralar döndürüldüğünü de pek merak edemedi.

"Milletin ordusu" içinden de "Alberto Paşa" gibi itiraz eden general çıkmamış olmalı ki, öyle bir isim yıllar sonra dahi, hiç olmazsa bugün "onurla" aklımızda yer etmedi.
"Askeri sevmek" ile "silahından korkmak" arasındaki farkı da hiç anlayamadığımız gibi.

Şili'de Pinochet 17 yıl ezdi, yok etti.
Tesellimiz, fazla gecikmeden "demokrasiye geçişimiz" di.
Olan zaten olmuştu ama hiç yoktan iyi oldu. Orada iktidarda kalabilmek için demokrasiye geçmemişti...
Burada, demokrasiye geçerek iktidar kalma becerisi gösterildi.
Lakin, bakın Şili neler yaptı? Darbeciye yasal korumalar tedricen de olsa kaldırıldı.
Devlet başkanının deyişiyle, "Şili hiçbir ülkenin yapmadığı kadar tarihini didikledi".
Geçmişin kurcalanmasından tabiatı icabı hoşlanmayan Şili ordusunda, Genelkurmay Başkanı Cheyre geçen yıl "Bir vizyonun sonu" başlıklı rapor hazırlatarak "Silahlı Kuvvetler'in işkence, cinayet ve kayıplardaki sorumlulukları" nı kabul ettiklerini duyurdu.
Sonra... "İşkence hücresinde ölen General Alberto'nun işkence görmüş kızı Michelle" o orduya Savunma Bakanı olarak geldi.

Nefret, intikam, rövanşa değil belki, ama demokrasiye ve anlayışa güç verdi.
İşte o kız şimdi Şili'nin "ilk kadın devlet başkanı" da seçildi.
"Seçilmiş sosyalist başkan" ı devirip öldürürken general babasını da yok etmiş askeri darbeden 33 yıl sonra "seçilmiş sosyalist kadın başkan" oldu.
"Yaşanmış hayat hikayeleri" biraz daha insan ve vicdan olabilmemiz, kendimize bakabilmemiz içindir!
Daha vaktimiz var nasıl olsa.

.
Yayın Tarihi : 18 Ocak 2006 Çarşamba 14:12:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?