17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Yasemin Çongar - Milliyet Gazetesi

Halksız haziran

Bush ziyareti ve NATO Zirvesi nedeniyle günlük düzenlerini bozmak, yollarını değiştirmek, işyerlerini kapatmak durumunda kalan Ankaralılar ve İstanbullular için bir avuntu olabilir mi bilmem ama, aynı sıkılıkta önlemlerin son dönemde ABD Başkanı nereye gitse alındığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Birkaç hafta önce G - 8 Zirvesi’nin yapıldığı ABD’nin Sea Island tatil beldesi halkın giriş çıkışına tamamen kapanmış, zirveyi izleyen gazetecilerin kaldığı Savannah ise halkın boşalttığı yollardaki panzerler, barikatlar, askerler sayesinde kuşatma altında bir hayalet kente dönüşmüştü.
Cumartesi günü İrlanda’nın Shannon kenti yakınındaki Dromoland Şatosu’nda yapılan AB - ABD Zirvesi de, İrlanda polisini seferber etti. Bush’un, İrlanda Başbakanı Bertie Ahern ve AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi ile yapacağı ortak basın toplantısına ulaşmak üzere, İrlanda ve Türkiye ziyaretlerini izlemek için Washington’dan gelen Beyaz Saray basın ekibi olarak Ennis kababası yakınındaki basın merkezinden yola çıkan otobüslerimiz, 600 kadar göstericiden çekinerek geçitleri tutan "Garda" mensuplarının defalarca döndürüp dolaştırması sonucu gecikince, Bush ve AB liderleri de basın toplantısı için bir saate yakın biz gazetecileri beklemek zorunda kaldılar.
Aynı gece Ankara’ya vardığımızda, hem güvenlik kaygısıyla hem de göstericilerle karşılaşma olasılığına karşı, Esenboğa Havaalanı’nı kente bağlayan asıl yoldan ayrılıp kocaman bir "o" çizdirdiler bize.
Dün sabah Bush’un Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesini izlemek için Başbakanlık Konutu’na giderken in cin top oynayan bir Atatürk Bulvarı’nı tırmandık; öğleden sonra vardığımız İstanbul’da kendimizi halka tamamen kapalı bir NATO Vadisi içinde bulduk.
Aslında bütün bu toplantılar - G - 8, ABD - AB ve NATO zirveleri - Washington gözünde birbirine bağlı ortak bir sürecin halkaları. Beyaz Saray buna "Haziran Süreci" adını veriyor ve Normandiya Çıkarması’nın 60’ıncı yıldönümüyle başlayıp İstanbul’daki NATO buluşması ile noktalanacak bu sürecin sonunda, tüm dünyaya şu mesajı gönderebilmek istiyor:
"ABD ve Avrupa arasındaki, Irak anlaşmazlığı büyük ölçüde aşıldı; 2003’e damgasını vuran transatlantik bölünme geride kaldı; ittifak yeniden, üstelik Irak’ı, geniş Ortadoğu’yu da içine alan bir kapsamda birlikte çalışmaya başladı."
İrlanda Zirvesi’nin sonuç bildirgesi ve NATO’nun Brüksel’de aldığı kararlar, esasen ABD yönetiminin bu amaca büyük ölçüde ulaşacağını gösteriyor. Müttefikler, Irak konusundaki ilkesel ayrılıkları ne olursa olsun, şimdi bu ülkede güvenliğin, istikrarın ve siyasi yeniden yapılanmanın hızla sağlanmasında ortak çıkarları olduğunu görüyor ve söylüyorlar. Bu yakınlaşma, her ne kadar NATO ülkelerinin Irak’ta tam bir görüşbirliği içinde olduğu anlamına gelmese de, Başkan Bush’u, hele seçim yılında, kuşkusuz memnun ediyor.
İstanbul’da bugün ve yarın en çok konuşulacak konulardan birinin, NATO’nun Iraklı askerlerin eğitiminde görev alması olacağı kesin. Beklentiler, müttefiklerin bu konuda anlaşacağı, eğitimin ne kadarının Irak sınırları içinde ve hangi ülkeler tarafından üstlenileceği konusundaki görüş ayrılıklarının da krizsiz aşılabileceği yönünde.
İşte gerek bu adım, gerekse Irak’ta egemenliği çarşamba günü devralacak olan geçici yönetimin uluslararası destek görmesi, Bush yönetiminin haziran sürecini kendi açısından nisbi bir "başarı" ile noktalayacağının işareti.
Ancak bu başarının "darlığı" da ortada. Irak’ta güvenliğin sağlanamaması, istikrarlı bir geleceğin çok şüpheli olması, savaşın başlamasından 16 ay sonra hala her gün akan kan ve teröristlerin en son üç Türk vatandaşını kaçırıp öldürmekle tehdit etmelerine de yansıyan vahşet, bu darlığı belirliyor.
Gerçekten de dün, Başkan Bush’un Ankara ziyaretini izleyen medyamızın nedense çok geri planda gördüğü Türk rehineler olayı, 11 Eylül’le başlayan ve Irak Savaşı ile boyutlanan süreçte, terörizmin yenilemediğini ortaya koyuyor.
Haziran sürecinin yukarıda anlattığım kent görüntülerine yansıyan diğer başarısız yönü ise, ABD Başkanı’nın hala, dünyanın hemen hiç bir yerinde kendisini gönülden bir "hoşgeldin" ile karşılamaya hazır halk bulamayacak halde olmasında gizli.
Bu çerçeve içinde, Başkan Bush’un yarım güne sıkışan Ankara ziyareti ise, Washington’ın Türkiye’nin AB üyeliğine bilinen net desteğini yinelemesinin ötesinde, K. Irak’taki PKK varlığına son verilmesi ve KKTC’ye iktisadi açılım başta olmak üzere bir dizi beklentinin karşılığının tam alınamadığı görüşmelere sahne oldu.
Bush, NATO Zirvesi’ne endeksli olarak geldiği Ankara’dan, görüştüğü yetkililere bilmedikleri hiçbir şeyi söylemeden, yeni bir jest ya da açılım yapmadan, gazetecilerin sorularını almayı reddederek ve halka hiç görünmeden ayrıldı.
Gel de şimdi, Kasım 1999’da, Bill Clinton’a el sallamak için yol kenarlarında bekleyen Ankara ve İstanbul halkını, elini sıkma umuduyla birbirinin üstüne çıkan, kucağına bebek veren depremzedeleri ve onu "He’s a Turk" diye başlık atacak kadar benimseyen Türk medyasını hatırlama!

ycongar@erols.com

YASEMİN ÇONGAR - MİLLİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi : 29 Haziran 2004 Salı 03:15:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?