30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Yeni bir gazeteci tarikatı

Abdullah Gül'ün Amerika gezisinde katılan gazeteciler Cumhurbaşkanı'na bağlılıklarını kanıtlamak için adeta gizli bir yemin ettiler. Her koşulda ve şartta onu yıkayıp yağlayacaklarına, her ne pahasına olursa olsun arkasında duracaklarına, onu hep mutlu eden haberler yazacaklarına.

Bir ayin gibi gerçekleştiğini tahmin ediyorum bu yemin töreninin. New York'taki Ritz otelinin lobisinde buluşup Kur'an'a el basarak Fehmi Koru'nun sözlerini hep bir ağızdan tekrarlayarak mesela.

Böylece Türk Basını'nda yeni bir tarikat benzeri oluşumun da ilk tohumları Amerika Birleşik Devletleri'nde kurulmuş oldu. Bu tarikatın da adı, Amerika'ya uygun olarak "comfort media" konmuş olmalı. Tarikata mensup gazetecilerin uyması gereken kurallardan biri bütün yazılarda Cumhurbaşkanı'nın hoşuna gidecek yorumlara yer vermek.

Tarikat mensuplarını gazetelerde Abdullah Gül'le yan yana fotoğraflardaki yüz ifadelerinden tanıyabilirsiniz. Her kim ki pişmiş kelle gibi sırıtıyorsa Cumhurbaşkanı'nın yanından, tarikatın önde geleni olmuş demektir. Pembe, kızarık bir surat, 32 diş birden açıkta ve fotoğraftan sesi duyulan kahkaha...

Abdullah Gül'ün bunlara verdiği mutluluk iksiri nasıl bir şey acaba?

"Comfort media" eylemlerine devam ederken, Türkiye'de yükselen seslere karşılık sözcü görevini üstelenen Ergun Babahan 'akredite gazetecileri' canla başla savundu. Kendisine ufak bir hatırlatma yapacağım.

Yazılarının birinde "Kimin siyasetçilerden ne istediğini biz biliyoruz" gibi bir ifade vardı, "Yıllardır bu piyasanın içindeyiz" diye ekleyerek. Kendisinin bizzat Gül sayesinde genel yayın yönetmeni olduğunu, bu hükümetten yayın yönetmenliği koltuğu istediğini unutarak. Karşılığında da gazetesini, gazetesinin köşe yazarlarını, kendi köşesini Cumhurbaşkanı'nın emrine sundu üstelik. Bugün Sabah gazetesi, "comfort media" saflarında İslamcı basından bile önde yer alıyor.

Dahası Ergun Babahan'ın Cumhurbaşkanı ile kurduğu ilişki gazetecilik açısından kabul edilebilir sınırlarda mı? Sürekli onun sofrasında, habire dizinin dibinde ama bu görüşmelerden bir haber çıktığına da tanık olmadık.

Sadece Gü'ü yıkayıp yağlayan, yücelten yazılar okuduk bugüne kadar Babahan'dan. Bir tek haber yapmadı. Fehmi Koru'yla yarışacak bir övgü bombardımanına tuttu Cumhurbaşkanı'nı.

Düşünüyorum, belki de TMSF'nin Sabah'a el koyduğu gece "Beni genel yayın yönetmeni yapın" diye yetkililere yalvarmasa Babahan bugün basının seyri daha farklı olabilirdi. Sadece biraz daha para, koltuk sevdası ve titr uğruna bunları yapmasa belki Sabah kendisinin hep övündüğü eski çizgisinde yer alabilirdi.

Ya da TMSF, Babahan'ın yayın yönetmenliğini reddedip yerine boştaki lüzumsuz gazetecilerden birini getirseydi aynı hayranlıkla bakabilir miydi Gül'ün yüzüne? Şüphesiz basındaki en keskin AKP karşıtlarından biri olduğu gibi her fırsat bulduğunda eleştirilerini saklamazdı.

Belki de bu tarikatın kurulmasına engel bile olabilirdi... Yazık ki gazetecilikte para kazanmak, unvan sahibi olmak ve SUV kullanmaktan daha önemli bir taraf olduğunu anlayamadan sürdürecek mesleki yaşantısını.

Bugün canla başka Köşk'ün yeni Yavuz Donat'ı olarak çalışmalarını sürdüren gazetecilerin örnek aldıkları gazetecinin halinden ders almaları gerekiyor halbuki. Demirel bitti ve Yavuz Donat'a ne oldu? Kendini Anadolu'ya vurdu ve kendisinin de, okurunun da hiç ilgilenmediği yazılarla maaş alabilmek için çalışıyor. Arada sırada sanki birilerini merak ediyormuş gibi Demirel'den görüş alıyor ama bunu da kimse yemiyor. Eski şaşaa, iktidar ve görkemin çok uzağında. Bir şakaya dönüştü.

Hadi Demirel 40 yıl siyasete damgasını vurdu, Donat da doğru ata oynadı. Abdullah Gül'ün Türk siyasetindeki ömrü de sınırlı. O emekli olduğunda bugün çantasını taşıyanlar büyük ihtimalle hâlâ gazetecilik yapıyor olacak.

Ama hangi yüzle, hangi itibar ve inandırıcılıkla?

Gül'ün devri bitince bugün kurdukları tarikatın hali ne olacak?

Büyük ihtimalle yaranacak yeni bir siyasetçi arayacaklar ve basındaki Yavuz Donat geleneği sürecek. Halbuki bu silinmesi gereken bir meslek yarasıdır.

Halbuki bugün genel yayın yönetmenleri bunu kolaylıkla engelleyebilir. Serdar Turgut'un siyasetçi gezilere davetle çağrılan gazetecilere yönelik yaptığı "Reddedin" çağrısının tamamen arkasında duruyorum.

Seçilmiş gazeteci Gül'ün Amerika seyahatinde olduğu gibi utanç verici yazılar yazar, ne işe yaradığı belli olmayan bir geziyi çok önemli bir diplomatik temas gibi sunar ve okurlarını kandırır, bir anlamda yalan söyler.

Oray Eğin/Akşam
Yayın Tarihi : 15 Ocak 2008 Salı 10:33:55
Güncelleme :15 Ocak 2008 Salı 10:36:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?