20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Yılmaz Çetiner - Milliyet Gazetesi

Saidi Nursi’nin öğrencisi nasıl olmuştum?


BEDİİÜZZAMAN (Güzel Zaman) Saidi Nursi harap bir ahşap küçük evin odasındaki kerevetin üzerinde yatıyordu. Sol tarafta bir teldolap içinde kavanozlar ve teneke kutular vardı. Ortada duran soba gürül gürül yanıyordu ve yerde kilimin üzerine gelişigüzel dört minder atılmıştı oturmak için. Yatağına iyice uzanmış olan Saidi Nursi Hazretleri başına yeşilli sarılı bir atkı dolamış, üzerine beyaz ve kalın iki yün fanila üst üste giymişti. Kerevetin ayak ucunda ise bir leğen, iki ibrik duruyordu. (21 Ocak 1953)
Saidi Nursi beni görünce yattığı yerden doğrularak:
- Hoş geldin evlat, dedi.
Elini üç defa öptüm (âdet böyleymiş) başıma götürdüm, sonra yine o konuşmaya başladı.
- İstanbul’dan gelmişsin, oradaki talebelerim nasıllar?
- Hepsi ellerinizden öperler, dedim. O da bu arada bilmediğim, tanımadığım birçok isim sordu, bilahare şunları söyledi:
- Onları nasıl kabul ediyorsam seni de öyle kabul ediyorum. 20 sene önce tanıdığım talebem nazarımda nasıl ise, sen de öylesin. Artık sen de bol bol Risale-i Nur oku ve başkalarına okut. Belki baştan anlaması güçtür ama zararı yok, rahat et...
Saidi Nursi üç defa beni okuyup üfledi, dualar okuduktan sonra kendi hastalığından bahsederek dedi ki:
- Şimdi 83 yaşındayım (yıl 1953, 21 Ocak). Son 20 senede beni 17 defa zehirleyip öldürmek istediler. Fakat hiçbirinde muvaffak olamadılar. En son 20 gün önce bir daha denediler. Sancıdan kıvrandım. Fakat onların zehri beni yine öldürmedi.
Görüldüğü gibi Saidi Nursi daima öldürüleceği korkusu içindeydi. Bu psikoz hayatının sonuna kadar devam etmişti.
Bediiüzzaman Saidi Kürdi -diğer adı böyleydi-, yarım saatten fazla süren konuşmamızda şöyle söylüyordu:
Risale-i Nur atom bombasından daha kuvvetli ve tesirlidir. Kamer, Güneş’ten ayrılan bir parçadır. Güneş, Kamer’e peyk olamaz. İşte bunun gibi din de mukaddestir, siyasete alet edilemez. Ancak siyaset dine alet olabilir. Yani aslı gibi, Kamer’in Güneş’e peyk olması gibi!
Bediiüzzaman başucunda duran ciltli kitaplarından birini bana vererek:
- Artık sen de bir Nurcusun. Ben kimseye ne hediye veririm ne hediye alırım. Fakat ilk defa sana bir başlangıç kitabı hediye ediyorum, dedi.

Yeni kuşak Nurcular
Yerim dar olduğu için tafsilat veremiyorum. Ancak şunları söyleyeyim. Saidi Nursi gençliğinden vefatına kadar koyu bir Kürt milliyetçisi olarak yaşadı mücadele etti.
Doğu’da müritlerine "Kadın şeytandır, ondan zinhar uzak durun" derken, Batı illerinde sürgün yaşadığı yıllar bu yasağı kaldırıyor, bol bol çocuk yapmalarını öneriyordu soydaşlarına. Çok ince bir politikaydı bu. Tuttu mu tutmadı mı bilemiyorum ama 50 yıldan bu yana tanıdığım gördüğüm Nurculuk inancına bağlı insanlarımızın yaşam düzeylerinin hayli yüksek olduğudur. Zenginleşmişti yeni kuşak. Avrupalılığı gâvurluktur diye niteliyorlardı o zamanlar. Kadının elini tutmak, televizyon seyretmek... Hatta fabrika kurmak günahtı. Eskişehir’de bir Nurcuyla konuşurken bana, "Fabrikaların sosyal tesisleri olacak, bu ad altında kadınları, kızları ayartacaklardı" demişti.
İşte böyleydi 50 yıl önce. Şimdi her şey tersine döndü!

Saidi Nursi’nin hayali
Risalelerinden birinde şöyle söylüyordu Saidi Nursi:
- Ey Asurilerin, Keydanilerin cihangirlik zamanında pişdar kahraman askerleri olan Aslan Kürtler. Beş yüz senedir yattınız. Yeter artık uyanınız, diyordu. Bütün mücadelesine rağmen Doğu’da bir Kürt devleti kuramayacağını anlayınca bu defa bütün İslamiyeti içine alan İslam devleti peşine düşmüş, bu devletin içinde Kürdistan’ı tahayyül etmeye başlamıştı. Her yerde söylediği gibi, Saidi Nursi’ye göre, Türklük yok, Kürtlük vardı. (1953, Ocak 23, Vatan gazetesi)
YILMAZ ÇETİNER - MİLLİYET GAZETESİ
Yayın Tarihi : 17 Aralık 2004 Cuma 00:05:00
Güncelleme :16 Aralık 2004 Perşembe 16:59:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
nurcan aksoy IP: 85.97.124.xxx Tarih : 28.03.2005 18:43:15
her toprak kabul etmez her tohumu.her tohum her toprakta yeşermez.dilinden anlamalı okşamalı sevmeli toprağı tohum sahiplenmeli evladınım ben senin demeli sende yeşermeye senle yeşermeye geldim demeli.yılmaz çetiner saidi nursi hazretlerinle ilk tanışma faslında bile ön yargıyla gelmiş.üzülüyorum onun için O nun gibi mübarek bi zaatle aynı odanın içinde aynı havayı tenefus etmiş fakat gönlünü ve vucudunu YARADICISIN önüne koymuş o insandan hiç bir feyz alamadığı gibi aralarında onca zaman barınıp yediği ekmeğe çamura bulandırmış.onun için dua ediyorum... ALLAH YAR VE YARDIMCISI OLSUN

Murat BALAT IP: 81.215.55.xxx Tarih : 27.03.2005 21:47:32
Ben öncellikle;İnternet ortamında böyle güzel bilgileri bulmamızı sağlayan yüce yaratıcımıza (ALLAH-Ü TEALA) Hamd-ü Sena'lar olsun... Bence anlatılanlardan Üstad Bediüzzaman'ın sürekli "ölüm korkusuyla yaşaması"tabirini kabul etmiyorum.Bunu ancak Risale-i Nur'u tam olarak okuyup anlamayan kişi söyleyebilir.Risalelerde anlatılanların hepsi doğru ve gerçek...Eğer müslümansak inanmamız gerek çünkü Kuran-ı Kerim'i ve Hadisleri anlatıyor.Akla ve mantığa gayet uygun manalar.. O kişi ki bir insanın ahiret hayatının kurtulması için Cenneti elinin tersi ile iten büyük bir zattır.Şu örneğe dikkatli bir bakalım:Tüm gücüyle Allah'a şöyle yalvarır:"Ya Rabbi bir kulun Ahiret'i kurtulacaksa beni Cehhenem e at!!!Vücudumu öyle büyük yap ki cehhenemde yer kalmasın"Düşünebiliyormusun O kadar büyük erdemlere sahip ki bir insanın kurtulması bile o insanı "Cennet" gb. büyük bir nimete alıkoyabiliyor.Öncellikle Hz.Allah'a sonra Hz.Muhammed (s.a.v)onun Al ve Ashabına........ Sonra Üstad'a ve onun talebelerine... Bu daavaya baş koymuş mü'minler'e.... Allah Razı olsun... Bingöl'den Selamlar