Rahmetli Nejat Eczacıbaşı iyi niyetle Türkiye'nin sorunlarını çeşitli toplantılar yapılarak tartışılması için , ‘’Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti ‘’ kurmuştu.. Bu heyetin tarafsız yayınları ve araştırmaları oluyordu.. Sonraları bu heyet TESEV ‘’Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı ‘’olarak vakfa dönüştü.. Daha sonra başkalarının eline geçti.
2000 yılında , krizden önce TESEV ,Dünya bankasının finanse ettirdiği yolsuzluk konusunda bir araştırma yaptırdı. Bu araştırmada yolsuzluk ve rüşvet denilince , trafik polisi ve gümrük memurları ilk sıralarda yer alıyordu.. Biz bu durumdan rahatsız olduk.. İktisat Fakültesi'nde İTO’nun desteği ile bizde bir anket yaptırdık.. Gerçekte halkın, yolsuzlukta ve rüşvette banka hortumlayanları , ihale ile devleti soyanları gördüğünü tespit ettik.. İTO bu araştırmayı yayınladı.
Şimdi herkes TESEV’in araştırmalarının Soros Vakfı tarafından desteklendiğini biliyor.. Soros Vakfının Türkiye’den ne istediği belli.. Hem ABD adına misyon yapıyor.. Hemde fonlarının sıcak para olarak spekülatif kazanç sağlamasını istiyor .. Bu hedef bir fonun kuruluşu ile uyumlu bir hedeftir..
Türkiye’nin AKP yönetiminde 4 yılda 60 milyar dolar cari açık vererek , dışarıya kaynak transfer etmesi ve dış borçlanması elbette soros vakfını ilgilendirmeyecektir.
TESEV’in ‘’Almanak Türkiye ‘’ isimli kitabında askerin demokratik sistem içinde kontrol edilmesini istiyor..
Türkiye ABD’ye veya AB’ye benzemez.. Türkiye çok yönlü tehdit altındadır.. Asker anayasanın kendisine verdiği görevi yapıyor.. Bunun içindir ki halkın en çok güvendiği kurumdur.
Yine TESEV’in boğaziçinde yaptırdığı ‘’Din toplum ve siyaset ‘’ araştırmasının güncelleştirilmesinde , araştırmayı yapanlardan birisi ‘’irtica tehdidi yoktur .. veya azaldı.. ‘’ şeklinde sonuçlardan bahsediyor..
Elbette , herkes farklı düşünecektir.. Ancak bu araştırma ve düşünce gerçeklere dayanmıyor.. Sakat temellere dayanıyor.. Yanlış üstüne kurulan araştırmanın elbetteki sonuçları da yanlış olacaktır.. Bu anlamda araştırma yapan , irtica yoktur yargısını desdeklemek için Miliyet'teki röpartajında :
‘’Türbanlılar çoğalmadı .. Sokağa çıktı ..’’ diyor..
Anlaşılan bu araştırmacı hanım Türkiye ‘de hiç yaşamamış.. Veya yeni yaşamaya başlamış.. Çünkü , bizim gibi köylüler , varoşlarlarda yaşayan insanlarla içli- dışlı olanlar bilir ki , bundan 20 sene önce varoşlarda örtünme vardı.. Ancak türban yoktu.. Türk geleneğine göre örtünme başörtü bağlama şeklindedir.. Türban çok farklıdır.. Türban arap geleneğinin bir ürünüdür.. Ve türban takanlar dini bir semboldur..
Bu araştırmayı yapanlar ya t ürbanla başörtüsünü karıştırıyor.. Yahut bu yanlışı sipariş üzerine bilerek yaptılar.
Yine aynı araştırmada , ABD’nin yaklaşımına parelel olarak ılımlı islamdan söz ediliyor.. Ve ‘’ Dindar olduğunu söyleyen insanlar ilk bakışta belki ‘’allahın emirleri ile yönetilme düşüncesine olumlu bakabilirler.. Ancak çok eşlilik ,recm , boşanma , ve miras hukukunda şeriattan yana değiller ‘’
Hukukta , kısmen şeriata kısmen modern hukuka dayalı bir sistem olmaz.. O zaman her cemaat kendi hukukunu koymaya kalkar.. Osmanlıda olduğu gibi , İslamın ayrı hukuku , Hristiyanın ayrı hukuku olmasına benzeyen bir hukuk anarşisi doğar.. Daha da önemlisi , laikte eğemenliğin kaynağı toplumdur.. Eğemenliğin kaynağı değişirse , o zaman laiklikten söz edemeyiz.. eğemenliğin kaynağı açısından , ılımlı islam olmaz.. ya laiklik olacak.. Veya şeriata dayalı bir düzen..
Sonuç : Türkiye ABD adına Soros Vakfının ve yabancılar adına misyon yapanların , Kürt sorunu değil Kürt realitesi diyenlerin , ülkeyi bölmek isteyenlerin , şeriat heveslilerin cirit atmalrını demokratikleşmeyle izah etmek safdillik olur.. Bu gibilerin demokratikleşmeyi piyon olarak kullandıkları açıktır..
Anayasanın 13 ve 14 maddelerine göre , Cumhuriyet , laiklik , ülkenin bölünmez bütünlüğü tehdit altında ise, demokrasi askıya alınabilir.. Bu konuda, toplumun ve askerin kontrol altında tutulması değil , devre dışı kalması veya bırakılması anayasaya aykırıdır.. 


esfenderkorkmaz.com