16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Milli ekonomi modeli/Prof.Dr. Hidayet Sarı

Öncellikle büyük liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün işgal sırasında Amasya toplantısında aldığı bir kararla söze başlayalım: “Aziz Türk Milletini yine onun azim ve kararı kurtaracaktır.”

Ben 28 yıllık bir hekim olarak da gördüm ki; insanların hastalıklarda kötü alışkanlıklardan kurtulması yine kişinin azim ve kararıyla olmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyetinin ekonomisinin düzelmesi için Türk milletinin atıl duran, kullanılmayan insan gücü, toprak, maden, su, denizcilik, hayvancılık, enerji kaynaklarının ülke yararına kullanılması neticesinde çözüleceğine inanıyordum. Ancak ekonomi üzerinde çalışmadığım için bunların nasıl bir plan ve programla yapılacağını belirlemem mümkün değildi.

Prof. Dr. Haydar Baş, sunduğu “Milli Ekonomi Modeli” teziyle şimdiye kadar uygulanan ekonomi modelleriyle nasıl bir batağa sürüklendiğimizi ortaya koyduktan sonra, buradan çıkış yollarını açıklamakta ve yol göstermektedir.

Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in ortaya koyduğu modele göre; önce en önemli hammadde ve üretim malzemesi olan insan ele alınmakta, onun kişisel arzuları ile toplumun arzularının uyum içinde olması gereği belirlenmektedir. Buna göre “İnsanın doymayan tarafı karnı değil; gözüdür” sözüyle, insan için yaratılan her nimetin esasında nüfus artışına rağmen yeterli olduğu hatta sınırsız olduğu belirlenmektedir. Bu durumda “ihtiyaçların sınırlı, kaynakların sınırsız olduğu” vurgulanarak; bu sözle insanın diğer insanların, ülkelerin de diğer ülkelerin ellerindeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarına göz dikmesini engellemektedir. Bu durum güzel bir davette hazırlanmış açık büfeye benzetilebilir. Bu davetlerde davetliler sıra ile kendilerine yetecek miktarda dökmeden, savurmadan yiyecekleri alsalar, hazırlanan yiyecekler herkese yetecektir. Ama hırsla bu sofralara saldırılırsa yarısı yere dökülür, kimi yenemeden atılır ve ziyan olur. İşte burada nefsin ve hırsın kontrolünün önemi ortaya çıkıyor. İnsanoğlu da dünyadaki nimetlerin herkese yeterli olduğunu görerek hareket etse aç açıkta kalacağı korkusu olmayacaktır.

Kapitalist ekonomi ve sömürgeci anlayışa göre “kaynakların sınırlı, ihtiyaçların sınırsız” olduğu savunulur. Bu düşünce ile söz konusu kaynakların sadece kendi milletlerinin ve devletlerinin eline geçmesi için şu anda bölgemizde yer alan savaşlara katılmalarına yol açmıştır. Gelişmiş ülkeler bu şekilde, açlık içinde kıvranan Afrika, Hindistan, Avustralya yerlilerini; Amerikalılar Kızılderilileri; İspanyol ve Portekizliler Mayaları; Avusturyalılar Aborjinleri yok etmişlerdir. Bunu örnek alan İsrail Filistinlileri; Sırplar Boşnakları; Ruslar Çeçenleri bu ülkelerin öz topraklarını ele geçirmek için yok etmek istemişler, soykırıma uğratmışlardır. Hâlbuki her ülkenin insanları yaşadığı toprakların kendine verdiği yeraltı ve yerüstü kaynaklarına göre hareket etse birbirlerinin eksiğini ticaretle kapatsa bugünkü savaşlar olmazdı.

İnsana gelince; insanoğlunun kaynakların sınırlı olduğunu düşünmesi ile hırsla etrafına saldırması hırsızlık, gasp, hortumlamayı getirmiştir. Dolayısıyla kapitalist ekonomi anlayışı ile insanların ve milletlerin refah ve mutluluğa ulaşması mümkün görülmemektedir. Kapitalist anlayışta “hep ben ve tek ben” öne çıkmaktadır. Halbuki Milli Ekonomi Modeli’nde her insanın birbirine ihtiyacı var olduğu ve insanların bir bütün olduğu vurgulanmaktadır. Birisi olmazsa diğerinin de olmayacağını bilmek gerekir.

Örneğin doktoru düşünelim. İşçisi, köylüsü, memuru maddi durumu iyi olmazsa doktora gidebilir mi? Doktorun durumu iyi olmazsa araba, ev alabilir mi? Ev, araba alamazsa bununla ilgili sanayi çalışabilir mi? Dolayısıyla bütün meslekler ve insanlar birbirine muhtaçtır, bağlıdır. “Hep bana Rabbena” demek eşyanın kuralına aykırı kendisinin de yok olması demektir. Milli Ekonomi Modeli’nde bu durum gayet uygun bir şekilde giderilmektedir.

Buna göre Milli Ekonomi Modeli’nde kaynaklarımız şu şekilde belirlenmiştir:
Milletlerin kalkınması elindeki kaynakların en güzel şekilde değerlendirilmesi ile olur. Bu modelde, sahip olduğumuz yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip çıkmamızla hem ülke insanımızın refah seviyesi yükselecek, hem de ülkemiz dünyanın sayılı zengin ülkeleri arasında yer alacaktır. Milli Ekonomi Modeli’nde sahip olduğumuz madenler, enerji kaynakları, tarım kaynakları ve potansiyeli, ormancılığımız, denizciliğimiz, hayvancılığımızın şu andaki durumu ve etkili kullanımdaki potansiyel gücü belirlenmiş, atıl durumda olan yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın kullanılması ile devletimiz ve milletimizin “hazine üzerinde oturan dilenci” durumundan kurtarılabilir olduğu anlaşılmaktadır.

Milli Ekonomi Modeli’nde paranın sadece bir alım satım aracı değil, tahrik unsuru olması, emeğin ve üretimin karşılığı olması, değişim gücünün bulunması, tasarruf özelliği olması, emisyon yeteneği ile ülkenin merkez bankasının bastığı para ile devletlerin gelir elde etme yeteneği yani senyoraj geliri çok açık biçimde açıklanmıştır.

Kapitalist ve sömürgeci anlayışa göre azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarının devletten bağımsız hale gelmesi ile o devletin senyoraj geliri önlenmiştir. Bunun sonucunda, gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerin paralarını kullanarak, faizle borç alarak emisyon yerine kullanırlar. Böylece gelişmekte olan ülkelerden bu sömürgeci ülkelere gelir transferi olmaktadır. Ayrıca özel bankalar topladıkları paraları yine devlete satarak paradan para kazanmaktadır.

İşte bu durumları gidermek için, üretimde ihtiyaç duyulan paranın o devletin merkez bankası tarafından basılacak para ile giderilmesi, senyoraj geliri bakımından ve piyasanın canlanması bakımından önemlidir. Kendi merkez bankasınca basılacak paranın serbest piyasaya sunulması; dış devletlere ve iç bankalara senyoraj gelirinin aktarılması, paradan para kazanmayı önlemesi, paranın üretim için kullanılması bakımından çok faydalıdır.

Milli Ekonomi Modeli’nde arz-talep dengesinin yaratılması çok önemli bir unsur olarak ileri sürülmektedir. Buna göre bir ürünün talep edilmesi şartının özellikle toplumun ihtiyacı ve gelir durumuna göre şekillenmesi, toplumun gelir durumunun artması ile talep artışı olacağı ortaya koyulup, öncelikle insanların gelir düzeyini artırmak gereği ortaya konmuştur. Bu sayede tüketicilerin seviyelerini yükseltmek gerekir. Tabii olarak bu da piyasaya arz edilen malların miktar ve kalitesinin artmasını getirecektir. Halbuki şu anda insanlarımızın ekonomik durumları ve gelir düzeyleri yeterli olmadığı için tüketim araçlarına talepler azalmakta, piyasa üretim fazlalığı göstermektedir. Satılamayan ve alınmayan bir çok ürün çürümekte, yok olmaktadır. Bu da üretici ve sanayiciyi zor durumda bıraktığı için birçok sanayici yurtdışına çıkmaktadır. Üretim yerine dışarıdan gelen ithal mallarla ihtiyacın karşılanması yoluna gidilmekte; bu durumda o ülkenin dışarı bağımlı hale gelmesi ve borcuna borç yüklemesi ve ithalat-ihracat dengesinin bozulmasına yol açmaktadır. Şu anda olduğu gibi 200-300 milyar dolar olan dış borç, faizi bile ödenemez bir borç yükü haline sokulmuştur. Dolayısıyla Milli Ekonomi Modeli’nde belirtildiği şekilde önce piyasanın istediği para merkez bankasının kendi bastığı para ile piyasaya sürülmesi ile önce talep artacak, sonra arz artarak üretim ve tüketim birbirine uygun hale gelecektir. Tüketilmeyecek bir ürünün piyasada bulunması sadece milli servetin çürümesi, piyasanın ölmesidir.

Milli Ekonomi Modeli’nde verimliliğin önemli bir faktör olduğu vurgulanmakta bunu artırmak için insanın bilgisini artırmak ve kabiliyetine göre iş bularak çalıştırılması gereği açıklanmaktadır. Özellikle araştırma ve geliştirmeye önem verilerek buradan elde edilen bilgilerle üretim kapasitesi, miktarı ve verimlilik arttırılmalıdır. Yatırımları kısarak, iş alanlarını daraltarak yapılan faaliyetlerin sadece üretimi azalttığı bir gerçektir.

Milli Ekonomi Modeli’nde İşgücü

Bir hükümetin en önemli faaliyetleri kendi vatandaşlarına iş ve aş imkânı sağlamasıdır. Bunu kavrayamayan ekonomik politikalarda enflasyonun düşmesi ve kamu bütçesinin fazlalık vermesi kâğıt üzerinde kalır, topluma bir yarar sağlamadığından da hiçbir anlamı yoktur. Sadece toplumu aldatmaktır. Milli Ekonomi Modeli’nde esas herkese uygun bir iş imkânı sağlamaktır. İstihdamı artırmak, dolayısıyla vatandaşa iş ve aş imkânı sağlamak esas hedeftir. İşveren ve işçi birbirlerini tamamlayan unsurlar olarak görülmekte, birinin olmazsa diğerinin olmayacağı gerçeği hatırlatılmaktadır.

Teknolojik gelişme verimi artırılarak, özellikle hizmet sektöründe yeni iş sahaları açılması hedeflenmektedir.

Milli Ekonomi Modeli’nde Tüketim

Bulunduğumuz asır, üretim fazlalığı olup, talep azlığından dolayı tüketim probleminin olduğu zaman olarak ortaya konmaktadır.

Milli Ekonomi Modeli’nde üretim ve tüketim arasında bir dengenin oluşturulması esastır. Günlük tüketimin azalması, üretimin zamanla durmasına yol açacaktır. Bunun için, piyasada bulunan para miktarının artması gereği ortaya çıkmaktadır.
Kansızlık çeken hastaya kan verilerek hastanın damarlarında dolaşan kan miktarının artırılması nasıl gerekmekte ise, para sıkıntısı çeken piyasaya para sürmek de hayatı düzeltici bir etki yaratır.

Milli Ekonomi Modeli’nde Üretim

Kalkınmanın en önemli kaynağı üretimdir. Çünkü bu sayede insanlara iş-aş imkanı verilebilir. Paradan para kazanma yerine üretim ve ticaret ile para kazanma gerçekleşmelidir. Bu sayede hem üreten, hem de tüketme kabiliyetine sahip bir toplum ortaya çıkarmak hedeflenmektedir.

Milli Ekonomide GSMH

Gayri Safi Milli Hasıla, bir ülkede bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeridir. Bir ülkedeki büyümede esas kabul edilir. Milli Ekonomi Modeli’nde GSMH hesaplaması üretim yönlü yapılarak, stok artışlarından arındırılır.

Milli Ekonomi Modeli’nde Enflasyon

Enflasyon fiyatların genel seviyesinin yükselmesi olup ekonominin denge durumunda olmamasıdır. Bu durum; talep enflasyonu talep fazlası ile ilgili dengenin; maliyet enflasyonu üretim maliyetinin artmasına bağlı olup bunları düzeltmenin yolları gösterilmiştir. Milli Ekonomi Modeli’nde talep enflasyonunu önlemek için üretimi arttırmak ileri sürülürken; maliyet enflasyonunu azaltmak için piyasaya ihtiyacı olan parayı sürmek gerektiği belirtilmektedir.

Milli Ekonomi Modeli’nde Deflasyon

Deflasyon, fiyatların, genel seviyesinden aşağı düşmesidir. Ekonomiler için daha tehlikeli olup; talep durumunun azlığından kaynaklanmaktadır. Bunu önlemek için eksik kalan tüketim miktarının emisyonla kapatılması gerekir.

Milli Ekonomi Modeli’nde Faiz Teorisi

Faiz, ekonomide dengeleri bozan ve sermayenin belli ellerde tekelleşmesine yol açan, sosyal adaleti engelleyen bir hastalık olarak görülmektedir.

Faiz, enflasyon, deflasyon, resesyon, işsizlik gibi bir çok ekonomik bozukluğa yol açar. Faizin karşılığı “çalışmadan para kazan”dır. Üretim ile para kazanmanın mantığı ise “üreterek kazan kazandır”dır. Bu yüzden faizle para kazanmak bir başkasının kaybı anlamına gelir. Üreterek kazanmakta her bir taraf kazanmaktadır.

Milli Ekonomi Modeli’nde faiz, sistem dışı ilan edilip para üretime aktarılacak, gelir dağılımı dengesi sağlanacaktır.

Milli Ekonomi Modeli’ne Göre Gelir Dağılımında Dengesizlik

Ekonomi politikasının en önemli amacı vatandaşlar arasında gelir dağılımındaki dengeyi korumak, açlık sınırı ile tüketim çılgınlığı içinde olan çarpık toplum oluşmasını engellemektir. Bunun için gelir dağılımını bozan faktörler düzeltilmelidir. Gelir dağılımını düzeltmek için bütün uygun yollar;

a) Senyoraj hakkı
b) Devletin hakem rolü
c) Projeye faizsiz kredi
d) Temel ihtiyaçların karşılanması
e) Emisyon hacminin artışı gibi birçok yöntem detaylı açıklanmaktadır.

Devlet, Milli Ekonomi Modeli’ne göre; bir lokomotif görevi üstlenmeli; sermaye piyasa kontrolü, üretim ve tüketim arasında dengenin sağlanması, millete ait olan yeraltı ve yerüstü kaynaklarının milletin kullanımına açılması, yatırım ve üretim için gerekli finansmanın sağlanması, kendi üreticisine pazar oluşturması gibi yöntemlerle piyasaların canlanması rolünü üstlenmektedir.

Sosyal devlet anlayışına uygun olarak, vatandaşın üretimi üstünden; tüketim ve refah seviyesini yükselten bir çok destek projesi ile toplumun hayat kalitesinin yükseltilmesi hedeflenmektedir.

Milli Ekonomi Modeli’nde Vergi

Milli Ekonomi Modeli, toplanılan vergilerin az bir kısmını halkına hizmet olarak sunan devlet anlayışından çok, topladığı vergilerden daha çok hizmet sunan bir devlet anlayışı öngörmektedir. Üretim ve tüketimin arttırılması ile sağlanacak vergi esas alınmaktadır. Devletin alandan ziyade veren konumunda olması gereği ortaya konmaktadır.

Milli Ekonomi Modeli’nde Para Politikası ve Senyoraj Geliri

Her devlet kendi parasını ihtiyaç duyduğu oranda basarak senyoraj geliri elde etmek ve yeterli miktarda parayı piyasalara sürerek parayı bir alım-satım aracı değil üretim ve tüketim de bir tahrik unsuru olarak kullanmalıdır.

Milli Ekonomi Modeli’nde Kur Politikaları

Milli Ekonomi Modeli, döviz piyasalarını ülke ekonomilerini kontrol etmekte kullanılan bir araç olmaktan çıkartıp; ülkelerin sahip olduğu kaynaklara ve üretim gücüne bağlı hale getirmeyi hedeflemektedir.

Milli Ekonomi Modeli’nde Dış Ticaret

Amaç, yerli üretimin korunması ve yerli üretime katkıda bulunularak, sadece sahip olunmayan kaynakların ithalatına izin verilmesi ve ülke kaynaklarının dışarı aktarılmasının engellenmesidir.

Milli Ekonomi Modeli’nde ilk önce talep desteklenir, sonra talep miktarını karşılayacak arz sağlanır. Üretim desteklenir. Oluşan arz miktarı tüketimi desteklemekle sağlanır.

SONUÇ

Sonuç olarak Milli Ekonomi Modeli’nde önce kendi yağınla kavrulma ve ayağını yorganına göre uzatmakla başlanıp, dışa bağlı tüketim engellenir; piyasaya ihtiyacı olan para sürülerek talep arttırılır. Talep artışı olunca üretim desteklenir. İşte üretim ve tüketim dengeye gelince ülkenin ve milletin gelir seviyesi yükselir. Dışa bağımlılık azalır ve öz kaynaklar etkili kullanılarak zenginlik seviyesi arttırılır. Dışa bağımlılığın ortadan kalkmasıyla itibar artar. 

Prof. Dr. Haydar Baş’ın sunduğu Milli Ekonomi Modeli, sadece ülkemiz için değil dünyanın da ekonomik olarak kurtuluşunu müjdeliyor. Şu anda dünyada sosyalist ve kapitalist sistemler çökmüştür. Bunların yerine Milli Ekonomi Modeli büyük bir gelişme ve yeni bir sistem olarak karşımıza çıkmıştır. Bu model gayet iyi incelenmiş, sağlam temellere dayanan yeni bir ekonomik sistemdir. Bu model inşallah en kısa zamanda uygulamaya alındığı zaman ülkemizin ekonomik sorunlarına çözüm olacağı gibi, şu anda yaşadığımız sosyal sorunları da kökünden çözecektir.
Prof.Dr. Hidayet SARI, İstanbul Üniversitesi
Yayın Tarihi : 5 Ocak 2007 Cuma 13:55:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
zehra IP: 88.226.120.xxx Tarih : 13.03.2007 12:49:36
tebrik ediyorum sizin gibi gerçek aydınlar beraberlık içinde olduktan sonra sırtımız yere gelmez inş. teşekkürler,başarılar.

salih IP: 85.102.231.xxx Tarih : 6.01.2007 21:46:00
katılıyorum kapitalist rejim yıkılacak

rümeysa IP: 85.103.250.xxx Tarih : 16.01.2007 13:01:47
pek istediğimi bulamadım ama güzel. tüketim üretim ve verimlilikle ilgili bilgiler koysanız güzel olacak.teşekkür ederim bilgiler koyarsanız sevinirim hemde çok