19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Acaba hangisi suç?

Kimileri de, sadece bu olayı, bir “haberden” dolayı yaşanan sıradan gelişmeler olarak nitelendirilebilir. Ancak, Milliyet Gazetesi’nden arkadaşım Tolga Şardan ile Gökçer Tahincioğlu’nun yazdıkları haber nedeniyle “sanık” olmaları, medyayı gelecekte bekleyen açmazların ve yeni tartışmaların da ilk habercisi olduğunu söyleyebiliriz...

Basın Yasası, gazetecilerin ve özellikle polis-adliye muhabirlerin üzerinde her geçen gün ağırlığını giderek daha çok hissettirecek...
       Peki neden?
       Herşeyden önce bu sorunun yanıtı polis-adliye muhabirlerinin nasıl görev yaptığını bilmekten geçiyor. Uzun yıllar polis-adliye muhabiri olmanın kazandırdığı deneyimle bunu sizinle paylaşmak istiyorum.
       Polis-adliye muhabirlerinin ilgilendikleri haberlerin konumu nedeniyle işleri diğer meslektaşlarından daha zordur ve kamuoyunda yakıştırılan tanımlarla anılırlar.
       Polis-adliye muhabirleri, yazdıkları habere göre;
       Kimi zaman “ajan”,”katl-i helâl”dırlar. Çünkü, ilgilendikleri konuların başında PKK, DHKP/C, EL KAİDE gibi yasadışı terör örgütleri gelir.
       Kimi zaman “vurulacak” insandırlar. Uğraştıkları insanlar hortumcular, hırsızlar ve mafya bozuntularıdır.
       Kimi zaman, “tu kaka...”dırlar. Bir haber güvenlik birimleri açısından olumsuzsa, bir haberde eksik yönleri yazılmışsa en sert şekilde tepki görürler. Vatandaşın rahatlıkla girdiği kapılar, koridorlar yüzlerine kapatılır. Hele işkence, insan hakları ihlalleri, rüşvet, mafya ilişkileri, yolsuzluk gibi konuları bulup çıkartmışlarsa ya da bu konular üzerinde araştırma yapmışlarsa onlardan kötüsü yoktur.
       Kimi zaman, “karşıdaki” insanlardır. Bazıları, polis-adliye muhabirlerini ‘gazeteci’ olduklarını unutarak, ille kendileri gibi düşünmelerini ve davranmalarını isterler. Düşünmeyenleri ve davranmayanları, karşılarında sanır.
       ...Ve şimdi de “sanık”diye çağrılmaya başlanacaklar, başlandılar.
       Yeni Basın Yasası, soruşturma konusu olan bir şeyin yazılmayacağını söylüyor.
       Şimdi diyecekler ki, “Ne yapalım, AB’ye uyum ...”
       Hiç de öyle değil. Bırakın AB’ye uyumu, insan haklarının ihlal edilmesine kim rıza gösterir? Ben hiç bir zaman göstermedim. Suçlu olmadan hiç bir insanın suçlu ilan edilmesini kim kabullenir? Ben suçsuz olduğu halde bir insanın suçlanmasını hiç hazmedemedim.
       Başka yerleri bilmiyorum ama, inanın her zaman omuz omuza görev yaptığım Ankara’daki polis-adliye muhabirlerinin çoğunluğu da benimle aynı düşünceyi paylaşıyor. Elbette, kim olursa olsun insanların teşhir edilmesine, suçlu olmadan suçlu ilan edilmesine, kendisine insanım diyen herkesin karşı gelmesi gerekiyor. Sorun bu değil. Bu durum çok iyi biliniyor. Sorun, aslında olayların örtbas edilmesi, yazılmaması, duyulmaması. Türkiye’yi yerinden oynatacak, tüm kamuoyunu ilgilendiren olayları bir kenara bırakın belki de bir çok haber eni konu yazılamayacak. Yazılamayacak, çünkü Allah aşkına, bana söyler misiniz, bizim gibi bir ülkede hangi yaşamsal öğenin bir ucu polise dayanmaz? Tüm kapılar adliyeye açılmaz?
       Göreceksiniz, yıllarca bize masal okuyan ninnelerimizin sesini hatırlatan bir tavırla yetkililerin ağızlarından dökülen şu sözleri daha sıkça duyacağız:
       ” Adli makamlar el koymuştur. Ne yapılması gerekiyorsa yapılacak. Konu soruşturulacak. Her şey tahkikat sonucunda belli olacak.”
       Tahkikatı bekle... Sonucunu bekle... Bu tahkikatın sonucuna ait açıklamaları bekle...
       Beklenecek. Beklenecek ama bu yasanın getirdiği kısıtlamaların yanısıra, haber kaynaklarının durumu da ele alınması gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü bu tahkikatları açıklayacak kişilerin, kimilerinin haber kaynağı kimilerinin de aynı zamanda o haberleri yargısal anlamda değerlendirecek, soruşturacak, hüküm verecek ve cezalandıracak güce sahip olan kişilerin olması kritik bir durum yaratacak.
       Ondan sonrası kelâm... mürüvvet...kerevet...
       AB’ye uyum... Bilgi Edinme Yasası... Düşünce özgürlüğü... Basın ve ifade özgürlüğü....
       Düşün, düşünebilirsen... Yaz, yazabilirsen...
       Peki, ne olacak?
       Bundan sonra,sadece polis-adliye muhabirleri değil, “haber” yazan tüm gazetecilerin, yazarların ve düşünürlerin gözlerinin üstünde kaşları son derece demokratik bir biçimde ve AB uyum bahaneleriyle yolunacak...

adnan gerger-ntv
Yayın Tarihi : 24 Eylül 2004 Cuma 16:39:40
Güncelleme :24 Eylül 2004 Cuma 16:41:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?